İşte Fehmi Koru'nun "AK Parti ve Erdoğan, Davutoğlu'nun teklifine sahip çıkmadı ama..." başlıklı yazısı:
Eski başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, yanına İran destekli askeri güçleri de alan Irak’ın, Kerkük ve çevresini yeniden merkezi hükümetle buluşturması üzerine yaptığı açıklama tartışmalara sebep oldu.
MHP çevresinden gelen saygı sınırlarını zorlayacak sertlikte eleştirilere..
Önce MHP lideri Devlet Bahçeli çıkış yaptı, sonra sözü partinin başka isimlerine bıraktı.
Aydınlık gazetesi ve Vatan Partisi çevresi de MHP’den geri durmadı; onlar da eski başbakanı hırpalama çabasına girdiler
Davutoğlu böylece imkânsız görüneni mümkün kıldı: Milliyetçiler ile Ulusalcılar kendisini eleştiride birleştiler.
Bu denli eleştirilecek ne yaptı Davutoğlu?
Davutoğlu’nun teklifi: Kerkük’e özel statü
Gerçi açıklaması 10 maddeden oluşuyor, ama toparlayıcı bir gözle yaklaştığımızda söylemeye çalıştığı şey şu: “Kerkük Irak’ın diğer kentlerinden farklıdır, özel bir yerdir; bu durumu sebebiyle de ‘özel bir statüye’ sahip hale getirilmelidir.”
Açıklamasından bu teklifini vaktiyle Irak’ı yöneten kadroya da ilettiğini ve Celal Talabani ile mutabakat sağladığını da öğreniyoruz.
“Mutabıkız” demiş Talabani, ama mutabakat lâfta kalmış…
Kendi düşüncemi saklayacak değilim: Eğer Kerkük bizim de içerisinde yer aldığımız bölgenin bir kenti değil de Avrupa’nın bir parçası olsaydı, makul ve yararlı bir çözüm olurdu ‘özel statü’; ancak Ortadoğu’da sorunlar böyle çözülmüyor.
İlgili herkesin bir Kerkük’ü var ve onu başkalarıyla paylaşmaya asla yanaşmak niyetinde değil…
Kürtler de Araplar da Türkler de –hatta İranlılar da– “Kerkük bizim” iddiasındalar ve kimin eline güç geçerse kenti gerçekten ‘kendisinin’ yapacak tedbirleri almaktan vazgeçeceğe benzemiyor.
Kerkük Türk kentiydi.. Arap kenti, Kürt kenti yapılmak istendi, şimdi de…
Osmanlı Anadolu’ya sığınana kadar Kerkük bir Türk kentiydi.
Türkülerine, hoyrat ve manilerine kulakları açık olmayanlarımız bile, babası Kerkük’te kadılık yaparken çocukluk yıllarını kentte geçirmiş Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Kerkük hatıraları’nı okuğunda, 20. yüzyılın başlarında durumun böyle olduğunu hemen anlar.
Baas yönetimi Irak’ta hükümran olduğunda ilk iş olarak Kerkük’ü (Sünni) Arap kenti haline getirecek tedbirler almaya başladı.
İkinci Körfez Savaşı (2003) ile birlikte Irak’ın dengeleri değişince, kuzeydeki bölgesel yönetim, aklında hep ‘bağımsızlık’ konusu olduğu için, bu defa Kerkük’ü bir Kürt kenti yapma yolunda adımlar attı.
Her ikisinin de başvurduğu yöntem, nüfus kaydırması oldu. Baas Partisi –siz buna “Saddam Hüseyin” de diyebilirsiniz– Kerkük’e yerleşecek Araplara imtiyazlar sağlarken, Mesut Barzani de Kürtleri Kerkük’e yerleşmeye teşvik etti.
Bugün Kerkük Irak’ın bağımsız devlet olarak dünya sahnesine çıktığı günlerdeki demografik yapısından çok uzak; sebebi de nüfus kaydırmalarıdır.
Neden herkesin “Benim olsun” dediği bir kent Kerkük?
Petrolü var da ondan… Hem de bayağı zengin petrol rezervleri bulunuyor Kerkük’te.
Davutoğlu’nun Peşmergenin Kerkük çevresini terketmesi üzerine yaptığı açıklama, büyük ihtimalle, kentin yeni bir nüfus kaymasına uğraması öncesi bir uyarı amacını taşıyor.
Bu defa mezhebi bir nüfus taşıma ameliyesine uğrayacağı endişesiyle…
Kerkük’ün asli halkı ‘Türkmen’ diye de anılan Türkler; ancak Kerkük Türkleri mezhep olarak büyük çapta Şia mezhebinden…
Mesut Barzani’nin ‘bağımsızlık referandumu’ ile başlattığı süreç Peşmergenin çekilmesine yol açtığı ve bu da İran destekli merkezi hükümetin yine İran destekli milis güçlerinin devrede oluşuyla sağlandığı için, bu defa farklı bir nüfus kaydırmasına yol açabilir.
Maksimalist beklentiler iyi güzel de.. gerçek ne?
Ahmet Davutoğlu’nun işte bu endişeyi taşıdığı ve hiç değilse mevcut durumu konsolide amaçlı bir proje olarak herbir etnik gruba yüzde 33’lük temsil ve eşit haklar sağlayacak ‘özel statü’ teklifini sunduğu belli.
Kendisine itiraz edenler “Kerkük Türk’tür, Türk kalacaktır” iddiasındalar. Büyük bir iddia bu. Bir Türk olarak buna her bakımdan “Keşke gerçekleşse” demeye şahsen hazırım.
Öyle olacak mı?
Çok kuşkuluyum.
İran, Irak merkezi hükümeti –bunu “Başbakan Haider el-İbadi” olarak da anlayabilirsiniz– arkasına saklanarak, daha önce Saddam ve Barzani tarafından başvurulmuş yöntemle kentin yapısını kendi lehine çevirmeye çalışacaktır.
Hükümet, AK Parti, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan.. Davutoğlu’nun teklifine sahip çıkmadı; ancak devleti yönetenlerin de Davutoğlu’na saldıranlar kadar gönüllerinin bu konuda rahat olduğunu sanmıyorum.
Endişeyi onlar da paylaşıyorlarsa şaşırmam.
Bu yönüyle talihsiz bir çıkış oldu Ahmet Davutoğlu’nun teklifi; durumu doğru değerlendirmeyi ve ülke çıkarlarına uygun çözüm arayışına zemin teşkil edecek bir tartışmanın başlamasını engelliyor çünkü.
Oysa tartışılması gereken Davutoğlu’nun şahsı değil, onu bu teklifi yapmaya yönlendiren Kerkük’ün bugünkü durumudur.
Eskiler “Dimyat’a pirince giderken…” dememişler miydi?