Tanış, "ABD’de yaşayan Fetullah Gülen’in darbede rolü olduğuna dair, Türkiye’deki delillere dayanan yaygın kanaati söyledim. Ne dedi biliyor musunuz? 'Ne yapmamız bekleniyor. Bir muhalifi (dissident) Türkiye’ye iade mi etmeliyiz! O zaman Çinli muhalifleri de mi iade edeceğiz!'" ifadesini kullandı.
Tanış’ın Hürriyet’te “Gülen nasıl iade edilir” başlığıyla bugün (31.07.2016) yayımlanan yazısı şöyle:
O gün Cumhurbaşkanı Erdoğan, Amerikalı General Votel'e "Sen Kimsin, haddini bil" demişti.
Ve Amerikan Yönetimi, buna nasıl karşılık vereceğini tartışıyordu.
Türk tarafının aslında 2003’den beri bir kızgınlığı vardır CENTCOM’a (Central Command). Irak’ta Türk askerlerinin başına çuval geçiren, Amerika’nın Ortadoğu’dan sorumlu Merkez Ordusu. Hatta son dönem iki ülke arasında Suriye eksenli yaşanan farklılıkların CENTCOM’dan kaynaklandığını söyleyen diplomatlarla da konuşmuştum.
Türkiye’nin Amerika’nın Avrupa’dan sorumlu ordusu EUCOM’un alanına girdiğini, EUCOM’dakilerin Türkiye’yi çok iyi anladıklarını ama CENTCOM’un menfi davrandığını savunuyorlardı.
Ancak CENTCOM Komutanı Orgeneral Joseph Votel’in ABD’deki bir konferansta söylediği sözleri bağlamından kopartıp veren Wall Street Journal’da yayınlanan sözlerine Erdoğan’ın cevabı, bunun ötesinde bir şey. Votel sonra bir açıklama yaptı ve “ABD’nin darbe teşebbüsüyle hiçbir ilgisinin olmadığını” söyledi.
O gün krizi yöneten bir Amerikan yetkilisi de “Türkiye’de ilişkide olduğumuz askeri liderler hapiste” dediği yazılan Votel’in sözlerinin nasıl çarpıtıldığından şikâyet ediyordu: “Tam 4.5 dakika Türkiye’den bahsediyor. Ve bu konuşmanın neredeyse bütün bölümü işbirliğinin ne kadar iyi olduğuyla ilgili.”
Haklılar. Ama halen kavramayadıkları başka bir sorun var. Aynı gün Votel gerginliğini konuştuğum aynı binadaki bir başka yetkili, “Amerikan Yönetimi’nde bugün birçok kişi saçlarını yoluyor. Türkler, neden bizi suçluyorlar anlamıyorum” dedi.
Ben de ABD’de yaşayan Fetullah Gülen’in darbede rolü olduğuna dair, Türkiye’deki delillere dayanan yaygın kanaati söyledim. Ne dedi biliyor musunuz?
“Ne yapmamız bekleniyor. Bir muhalifi (dissident) Türkiye’ye iade mi etmeliyiz! O zaman Çinli muhalifleri de mi iade edeceğiz!”
Konuştuğum kişinin bu olaylara kadar Gülen’in ismini bilmediğinden eminim. Ancak işin Türk-Amerikan ilişkilerine yansıyacak olan kritik boyutu...
Kendisine yollanan bilgi notundan anlaşıldığına göre Gülen Amerikan Yönetimi tarafından şimdi de bir “muhalif” olarak tanımlanmıştı. Yani karşı olduğu yabancı hükümet tarafından haksız yere suçlanması muhtemel, mücadele yürüten politik bir figür.
Yönetim’de durum bu. Kongre’de de hava daha farklı değil. Demokratların bu hafta içi Philadelphia’da gerçekleştirdikleri kurultaya gittim. Ve insanların Türkiye’deki olaylara bakışlarını konuştum. Bilal Erdoğan’ın Harvard Ünversitesi’nden sınıf arkadaşı da olan Pensilvanya Milletvekili Brendan Boyle mesela.
“Türkiye’deki mevcut hükümetin demokratik normlardan uzaklaşıyor görünmesinden kesinlikle endişeliyim. Ama aynı zamanda ABD’deki kimse hiçbir yerde bir askeri darbeyi desteklememeli” dedi. Ve işin darbe sonrası Türkiye’de yaşanan gözaltı ve tutuklamalar kısmına odaklanarak, “Türkiye’nin diğer Müslüman ülkeler gibi anti demokratik ve seküler olmayan bir ülke olmasından korkuyorum” diye konuştu.
Daha ötesi, geçen hafta da aktardığım gibi darbenin gerçekliğinden bile emin olmayan, New York Milletvekili Joseph Crowley gibileri de var.
“Kuşkularınız mı var” diye sordum. “Bilmiyorum” dedi. “Bence daha fazla bilgi edinmek için işlerin nasıl gelişeceğini görmek zorundayız.” Ardından “Bizim binlerce mil öteden sonunda ne olacağına bakıp izleme lüksümüz var” diye ekledi.
Bundan sonraki muhtemel yönetime gelince, şartlar Erdoğan yönetimini çok daha zorlayacak seviyede. Çünkü Hillary Clinton kampanyasında birçok üst düzey Gülenci görev alıyor. Ve bu kişiler, kampanyada da önemli sorumluluklar üstleniyor. Öyle ki, Başkan Obama’nın Hillary’ye destek vermek için konuşma yaptığı gece, bu kişiler de en ağır topların oturduğu locadaydılar.
Nitekim Hillary Clinton kampanyası yetkilileri de, şimdi Gülenciler yüzünden ABD’de yaşayan Türk-Amerikalılar arasında oluşan rahatsızlığı sorduğumda bu kişilere hiç toz kondurmuyorlar. Kampanyanın iletişim direktör yardımcısı Kristina Schake, “Hillary’nin (darbeyi kınayan) açıklamasına ekleyecek bir şeyim olduğuna emin değilim” dedi ve “hukukun üstünlüğüne saygı gösterilmesini” istedi.
Hillary Clinton’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jeremy Bash de Gülen’in Türk-Amerikan ilişkilerine yansıması konusunda “Bence Türkiye ve ABD arasında eskiye dayanan bağlar ve bir işbirliği var” deyip yorumda bulunmadı.
Bütün mesele Erdoğan’ın aklında ne olduğu. Eğer darbe sonrası yaşananlarda gazetecilere yönelik gözaltı ve tutuklamalar sona erer, herkes âdil ve tarafsız bir şekilde yargılanırsa, Gülen’i Çinli muhaliflerle karşılaştıran Yönetim yetkilisinin de, hukukun üstünlüğü vurgusu yapan milletvekili ve kampanya yöneticisinin de arkasına sığınabileceği bir bahane kalmaz.
Ve bu durumda, ABD başka bazı sebeplerden Gülen’i yine iade etmezse, Washington’ın söylediklerinde samimi olmadığı anlaşılır. Bu ayrı bir tartışma.
Ancak hiç değilse Türkiye demokratik düzene kavuşur.
Ama darbe sonrası yürütülen operasyonlarda geçmişteki hatalar tekrarlanırsa, hem Türkiye’deki sistem açısından hem de başta ABD, Batı’yla ilişkilerde Gülen meselesi radikal gelişmelerin tetikleyicisi olabilir.
İyimser olmak için de kötümser olmak için de yeterince sebep var.