Eski Adalet Bakanı Ergin’den “Yargıda FETÖ örgütlenmesi” suçlamalarına yanıtlar:
“MİT krizinden sonra Adalet Bakanlığı’ndaki 25 kilit noktadaki personeli değiştirdim; siz gerisini anlayın”
“FETÖ'den mahkum olanların tamamı ben bakan olmadan önceki ünvanlı kadrolardan”
“Ergenekon davalarında yaşanmaması gereken birçok hadise var
“Herkesin kendi alanında özeleştiri yapması gerekir.”
“Sıradan bir hadiseyi bile kriminalize eden bir sistem varsa siz gerçekten kriminal bir hadiseyi kaçırabilirsiniz.
DEVA Partisi Teşkilat Başkanı Sadullah Ergin, Adalet Bakanlığı sırasında FETÖ örgütlenmesine zemin hazırlandığı iddialarını yanıtladı.
Ergin, FETÖ’den mahkum olanların tümünün kendisinin Adalet Bakanı olmasından önce bakanlıkta ünvanlı kadrolara atanmış kişiler olduğunu söyledi. Ergin, “2012’deki MİT krizinden sonra Adalet Bakanlığı’ndaki 25 kilit noktadaki personeli değiştirdim; şimdi hepsi Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanlığı ve Adalet Bakanlığı’nda görevlerine devam ediyor. Ben bu kadarını söyleyeyim, siz gerisini anlayın” dedi.
“Ergenekon davalarında yaşanmaması gereken birçok hadise var” diye konuşan Ergin, Ergenekon ve FETÖ konusunda geçmişte yapılan uyarılar için de “Sıradan bir hadiseyi bile kriminalize eden bir sistem varsa siz gerçekten kriminal bir hadiseyi kaçırabilirsiniz” görüşünü dile getirdi. Ergin, KRT TV’de Semra Topçu’nun “Haftanın Panoraması” programında Adalet Bakanlığı dönemine ilişkin eleştirileri özetle şöyle yanıtladı:
“Herkes özeleştiri yapmalı”
Soru: Ergenekon, FETÖ kumpas davaları var, o dönem Adalet Bakanı’ydınız. Sizin payınıza düşen nedir burada, özeleştiri yapmak ister misiniz?
Ergin- Bu konuları masaya yatırıp, herkesin kendi alanında özeleştiri yapması gerekir. Ergenekon soruşturmaları 12 Haziran 2007’de başlamış, ben Mayıs 2009’da Adalet Bakanı oldum. Yani Ergenekon soruşturmaları başladıktan tam iki sene sonra…
Bu süreçte 12 dalga yapılmış, iddianameler tanzim edilmiş, tutuklamalar yapılmış ve ben 13. Dalga sırasında hükümete Adalet Bakanı olarak giriyorum. Devam eden yargı süreci var. Adalet bakanlarının yargısal görevi yoktur; kanun ve Anayasa’da belirlenmiş çerçeve içinde hareket eder. 2010 öncesinde Teftiş Kurulu vasıtasıyla soruşturmalara izin verme, vermeme gibi yetkisi vardı ama 2010 sonrasında o yetki de kalktı.
“Bakanın yapabileceği bir şey yoktu”
Soru: Ergenekon Kumpas davalarında o kadar çok hukuksuzluk yaşandı ki. Sürecin yanlış işlediğini o zaman görmediniz, rahatsızlık hissetmediniz mi?
Ergin- Yargısal faaliyetlerde kötüye kullanım varsa Adalet Bakanı Meclis üzerinden müdahale edebilir. Teftiş Kurulu da 2010 sonrası için söylüyorum, HSYK’ya bağlanmıştı. Onun ötesinde yargısal faaliyetlerde takdirlerde bir yanlış varsa üst yargı birimleri yani temyiz yoluyla düzeltilmesi esastır. Bu anayasanın çok net çizdiği bir görev alanı.
Elbette hükümette olunca size bir sorumluluk düşer. Yanlış giden bir şey varsa yargısal müdahalelerle değil ama mevzuat oluşturarak adımlar atabilirsiniz.
Soru: Erdoğan’a söylediniz mi burada bir sıkıntı var diye?
Ergin- Bize gelen şikayetleri Teftiş Kurulu’na gönderiyorduk. Teftiş Kurulu’ndaki rapor ‘Bu bir yargısal faaliyet alanındaki çalışmadır’ dediği anda bakanın orada yapabileceği hiçbir şey yok.
“Yaşanmaması gereken hadiseler var”
Soru: Sözlerinizden şunu anlıyorum, elinizde imkan olsa yapabileceğiniz şeyler olurdu…
Ergin- Bakınız, bu yargılamaların yapıldığı döneme bir bakınız. Toplumda bu yargılamalara ilişkin olumsuzluklar 2013 ve sonrasında zirve yapmıştır. 2013’e gelinceye kadar bu yargılamaların haklılık payı olduğu yönünde bir algı vardı. Bu algı 2013’e doğru değişti ve 2014-2015’te de yüksek mahkemeler tarafından kısmen bozuldu; farklı kararlar verildi.
Soru: O dönemki atmosferi söylüyorsunuz peki bugünden oraya baktığınızda üzgün müsünüz?
Ergin- Elbette yaşanmaması gereken birçok hadise var. Ama ‘Adalet Bakanıydınız siz sebep oldunuz’ gibi bir sebep sonuç ilişkisine geçersek… Ergenekon soruşturmaları ve 2010 Anayasa değişikliği hemen gündeme getiriliyor. Anayasa değişikliği eğlence olsun amacıyla yapılmış şeyler değil. O güne bizi getiren psikolojiye bakalım. Türkiye, Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakereleri yapıyor; 2007’de Cumhurbaşkanlığı seçiminde 367 krizi çıkıyor…
“Başsavcı bizi tehdit etti”
Soru: Fakat 2010’dan sonra yargıda FETÖ’nün etkin olduğu konuşulur. FETÖ’nün yargıdaki etkinliğine tanık oldunuz, engellemek istediniz mi?
Ergin- Oraya geleceğim. Anayasa değişikliği sebebiyle yargıda egemen oldu gibi bir şey söyleniyor. 2007’de cumhurbaşkanlığı seçimleri fiilen mecliste engellendi. Anayasa Mahkemesi 367 kararı verdi, bugün bile mahcup olduğumuz bir karardır, hatırladıkça. Genelkurmay internet sitesinde 27 Nisan Muhtırası yayınlandı. Bütün bunlar olup, Meclis’te de cumhurbaşkanı seçme imkanı bulunmayınca erken seçime gitme kararı aldı. Cumhurbaşkanı öyle seçilebildi. Ak Parti, halkın cumhurbaşkanı seçmesi düzenlemesine söz verdiği için 2007 içinde bir de anayasa değişikliği yapıldı. Referandumda yüzde 67-68 civarında kabul gördü.
Soru: Tabii.. Süremiz sınırlı olduğu için konunun özüne gelebilir miyiz?
Ergin- Ama soru gelince cevabını da almak gerekiyor. Şimdi özeleştiriye gelelim. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini bize musibet eden temel taşı 2007 seçimlerinin parlamentoda engellenmesi, Anayasa Mahkemesi’nin yargısal aktivizmi kullanarak 367 kararı alması, Genelkurmay’ın o muhtırayı yayınlamasıdır.
Burada çok vahim bir şey yaşandı, seçimlere gitmeden Ergun Özbudun ve arkadaşlarına bir anayasa paketi sipariş verdik. 2007 sonbaharında bunu açıklamaya hazırlanıyoruz. Yargıtay Başkanı, başbakan yardımcımıza geliyor, “Bu paketi Meclis’e getirmeyin, ben Yargıtay Başsavcısının elçisiyim, bunu getirirseniz size kapatma davası açmak zorunda kalacağız.” Bunun bir haber değeri yok mu Allah aşkına siz bir gazetecisiniz?
“HSYK maddesine sigorta takmıştık”
Soru: Elbette bunları uzun uzun konuşmak gerekir de FETÖ örgütlenmesine gelsek…
Ergin- Biz bu tehdit üzerine açıklamayı erteliyoruz ama buna rağmen 14 Mart 2008’de kapatma davası açılıyor. Ak Parti kapatılmıyor ama kapatma davası bittikten 53 gün sonra yeni bir kapatma fezlekesi gidiyor Ankara Başsavcılığına. Yargısal aktivizme kapılarak siyasi partileri bakkal dükkanı kapatır gibi kapatan bu geleneği anayasal sınırlar içine çekmemiz gerekiyordu. 2010 anayasa değişikliğinde 28 madde içinde bugün karşı çıkılacak tek madde vardır, nedir o?
Soru: O dönemin atmosferini gereklilik olarak ifade ediyorsunuz ama bir de sonuca gelelim, sonuç FETÖ örgütlenmesi...
Ergin- Geliyorum, ‘Bu değişikle yargının örgütlenmesine zemin oluşturdunuz’ suçlama bu. Ben de diyorum ki, o suçlanan madde Anayasanın 59. Maddesi. Biz o maddeyi çoğulcu bir HSYK olsun diye hakikaten çok dikkatli yazdık. Meclis’ten öyle geçti, öyle de yasalaştı.
Soru: Yanlış nerede?
Ergin- Onu söyleyeceğim müsaade ederseniz. HSYK maddesini yazarken bir sigorta taktık oraya. Hiçbir siyasi görüş tek başına HSYK’yı eline avucuna alamasın, çoğulcu bir yapı olsun, bunun için hazırlık yapmıştık. Tek oy sistemi koymuştuk, her 10 üyeyi kürsüdeki hakim savcılar seçecekti ve her sosyal, her siyasi görüşten hakim savcı orada yer alsın diye. Bizim öngördüğümüz modelde çoğulcu bir yapı vardı, iptalden sonra ortaya çıkan tablo çoğunlukçu yapıyı teşvik edecektir. Ama maalesef Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvuruyla o sigorta maddesi de iptal edildi. O iptal günü Sadullah Ergin’in gazetelere verdiği beyanat burada.
“Şimdi bunu yapanlar kenara çekiliyorlar”
Soru: Siz orada itiraz ediyorsunuz…
Ergin- O sigortayı kaldırıp böyle bir sonucun oluşmasına sebep olan mahkeme heyetine, iptal başvurusunu yapanlara kimse bir şey demiyor! Siz yargıyı FETÖ’ye teslim ettiniz bu değişiklikle deniyor.
Bizim yazdığımız madde başkalaştırıldı; onun uygulanmasından sonra bu maalesef olumsuz gelişmeler yaşandı. Bu olumsuz gelişmeler yaşanmadan ihbar ediyoruz, Türkiye’nin hayrına olmayacak diyoruz. İster sağ şarampol ister sol şarampol, ister tarikatçı, ister ideolojik siyasi görüşler egemen olsun yargıya, bunlar yargıya selamet getirmiyor.
Soru: Sizin söylediğiniz o madde değişmemiş olsa FETÖ örgütlenemez miydi?
Ergin- Bu şekilde HSYK’da yer almaları imkansızdı. Bir kere YARSAV grubunun çok güçlü bir alt yapısı vardı. Bütün siyasi sosyal katmanlar birer ikişer temsilci gönderebileceklerdi; çoğulcu bir HSK yapılacak oturup uzlaşmak zorunda kalacaklardı. Bu modellemeyi iptal ettirip salt çoğunlukla bütün yerleri alma imkanı getirilince liste usulü yapabileceğimiz bir şey kalmadı. Şimdi bunu yapanlar kenara çekiliyorlar, gel bakalım Sadullah Ergin! Ortaya çıkan olumsuz sonucun faili olarak işaret ediliyoruz ama bizim getirdiğimiz madde bu değil.
“Gerçekten kriminal bir adiseyi kaçırabilirsiniz”
Soru: Fakat çok uyarı vardı o dönemde hem kumpas davaları için hem FETÖ örgütlenmesi için uyarılar vardı, dikkate alınamaz mıydı?
Ergin- Ben Milli Görüş geleneğinden gelen birisiyim. Benim rahmetli babam da Milli Görüşte Hatay'da başkanlık yapmış bir insandı. Bu sistem, Milli Görüş partilerinin üçünü kapattı ve onlara da terörist, suçlu muamelesi yaptı. Siz partileri kriminalize etmeye çalışır ve onları yargı manivelasıyla siyasetten uzaklaştırırsanız, sizin o telkinleriniz etkisini kaybeder. Şimdi hülasa o zaman ikazlar yapıldı vesaire deniyor ama bu ikazlar olur olmaz her şeye yapıldığı zaman uyarıcılık vasfını kaybediyor. Çok makul, sıradan bir hadiseyi bile kriminalize eden bir sistem varsa siz gerçekten kriminal bir hadiseyi kaçırabilirsiniz.
Soru: Yani siz problemi, 15 Temmuz'a kadar varacak kadar bir sıkıntıyı fark etmediniz mi, Hükümet de Erdoğan da, sizler de?
Ergin- O yargılamalar yapıldığı zaman toplumun geniş kesimlerinde böyle bir algı yoktu ki. 2013'ten itibaren bu yöndeki algılar güçlenmeye başladı.
Soru: 20 yıllık iktidarın bir bölümünde yer almış insanlara genelde bu tür sorular da soruluyor. Hataları, eleştirileri de sormak icap ediyor...
Ergin- İnsan yanlış yapar ama hadiseleri anlatırken adaletli olacağız. Evet burada bizim hatalarımızın olduğu yerler olabilir; bakarız deriz ki şurada hatamız var günahımız var, bunun cezası neyse ben çekerim, vicdani sorumluluk da hukuki sorumluluk da bunu yüklenirim.
“Bu kadarını söyleyeyim, gerisini siz anlayın”
Soru: Bu konuda sorumlu hissediyor musunuz?
Ergin- Hayır genel olarak hepsi için söylüyorum. Ama bizim çalıştığımız döneme ilişkin olarak sebep sonuç ilişkilerini ortaya koyuyorum bir kesim buralara bakmıyor. 2010 anayasa değişikliğine niçin geldik, siyasi parti kapatma tehditleri, mecliste yaşananlar, anayasa mahkemesinde olanlar, genelkurmay bildirileri, bütün bunları peş peşe koyduğumuz zaman, buraları görmeden siz yargıyı FETÖ'ye teslim ettiniz…
Çok açık bir şey söyleyeyim, 2009 Mayıs’ta Adalet Bakanı oldum, 25 Aralık 2013'te de büyükşehir belediye başkan adayı olarak Hatay'a gittim, 4,5 yıla yakın bir süre. Bu süre içinde Adalet Bakanlığı kadrolarından yargılanıp, FETÖ'den yargılanıp mahkum olanlara baktığınız zaman tamamı ben bakan olmadan önce o bakanlıkta ünvanlı kadrolarda olan insanlar.
7 Şubat MİT krizi yaşandı 2012'de, 7 Şubat MİT krizinden sonra Adalet Bakanlığındaki 25 kilit noktadaki personeli değiştirdim. Personel dediğim genel müdür, müsteşar yardımcısı türünde insanlar. Benim getirdiğim o 25 kilit noktadaki isim bugün Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Cumhurbaşkanlığı ve Adalet Bakanlığı’nda görevlerine devam ediyor. Ben bu kadarını söyleyeyim, siz gerisini anlayın...