İstanbul 25’inci Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya tutuklu sanıklar Gökçe Fırat Çulhaoğlu, Yakup Çetin, Bünyamin Köseli, Cihan Acar, Abdullah Kılıç, Oğuz Usluer, Atilla Taş, Hüseyin Aydın, Murat Aksoy, Mustafa Erkan, Seyit Kılıç ve Yetkin Yıldız katıldı.
Tutuksuz sanık Ali Akkuş da duruşmada hazır bulundu.
Sanık Atilla Taş, ev adresinin değiştiğini belirterek, salonda bulunan eşinden yeni adresini yazdırmasını istedi. Taş mahkeme başkanına da “Efendim yerimiz yurdumuz belli olsun. Tahliye açısından” sözleriyle seslendi. Taş’ın sözleri salonda gülüşmelere neden oldu.
‘Gazetecilik yaptım’
Bugün gazetesi muhabiri Cihan Acar, hakkındaki suçlamaları kabul etmeyerek terörist olmadığını ispatlamaya çalıştığını, 28 yaşında genç bir gazeteci olduğunu söyledi.
“Nikah masasına oturmam gerekirken, sanık sandalyesine oturdum. Tamamen gazetecilik yaptım” diyen Acar, diğer davada tahlliye edildiğine sevinirken cezaevinden çıkmadan gözaltına alınmasının kendisinden çok ailesini yıprattığını ifade etti.
Acar, savunmasına şöyle devam etti: “Beni almaya gelen ailem yıkıldı. O gece yargılanan ben değildim, ailemdi. Bunları ajitasyon olsun diye anlatmıyorum. Tahliye kararı, dosyadaki delillere göre mi yoksa toplumdaki infale göre mi veriliyor? Hayatı boyunca herhangi bir illegal örgüte üye olmadım. Bırakın örgütü, sözde abi, imam dedileri bir kişinin söylediklerini dikkate almam mümkün değildir. Hayatım boyunca sadece ve sadece ailemi dikkate almış, onları dinlemişimdir. Babam ‘Gazetecilik tehlikeli, devlet memuru ol’ demişti. Ama ben babamı ve ailemi dinlemedim. Bu mesleği sevdiğim için seçtim.”
‘Kasıt olduğu kesin’
Gazeteci Abdullah Kılıç da hakkındaki iddiaları kabul etmedi.
Darbe girişimini gerçekleştiren ‘FETÖ’yü 15 Temmuz’da da bugün de lanetlediğini belirterek, şunları söyledi: “Bu örgüte ilişkin yazılar kaleme aldım. Cemaat ve ‘fuat avni’yle ilgili yazılarından sonra ilk önce haftalık yazı sayısını düşürdüler. Daha sonra da işten çıkarıldım. Bank Asya’yadaki hesabıma 2014 yılında iki kez para yatırdım. İkisi de kızımın okuduğu kolejin taksitine aittir. Şayet örgütsel bir tavrım olsaydı, diğer bankada yer alan hesabımdaki 180 bin lirayı Bank Asya’ya yatırırdım. Örgütün yöneticisi biriyle görüşmüş, o da biriyle görüşmüş, en son görüşülen kişiyle de ben görüşmüşüm… Böyle bir suçlama mantıksız. 25 yıllık gazeteciyim, her meşrepten insanla meslek gereği görüşüyorum. Ayrıca benim telefon görüşmelerim 2006 yılından itibaren başlatılmış. 2013’den beri değil. Burada ya bir hata ya da bana karşı bir kasıt olduğu kesin.”
‘Evde bekleyenler dışarıda, ben tutukluyum’
Kılıç, 15 Temmuz saat 23.00’ten sabah saat 07.00’ye kadar 30’dan fazla tweet attığını, darbeye karşı geldiğini belirterek şöyle devam etti: “Şayet darbeci olsam, sabaha kadar bekler pozisyon alırdım. Ama daha ilk saatlerinde darbeyi lanetlemeye başladım. Meslek hayatım boyunca sınav hırsızlığına ilişkin sayısız haber yaptım. 2013’den itibaren paralel yapıyla ilgili yazılar yazdım. ‘Cemaat denilen olgunun askeri, polisi, hakimi ve savcısı olmaz’ yazdım. Kimileri darbe girişimi sırasında beklerken ben ufacık bir tereddüdüm bile olmadan dışarı çıktım. Ancak ne garip ki evde bekleyenler dışarda ben tutukluyum.”
‘Dükkan açmaya çalışıyordum’
Zaman gazetesi muhabiri Bünyamin Köseli, Silivri Cezaevi’ne girdikten sonra gazetelerden “Darbe ne kadar sürede planlanır?” diye yazılar okuduğunu söyledi.
Bianet’ten Elif Akgül’ün aktardığına göre Köseli, Zaman’a kayyım atanmasının ardından işsiz kaldığını, geçen yılın mart ayından darbe girişiminin gerçekleştiği temmuza kadar antika dükkanı açmak için gece gündüz çalıştığını kaydetti.
Eski Zaman muhabiri, şöyle devam etti: “15 Temmuz günü Adana’dan gelen babamla Avrupa yakasına, şirketimin açılış işlemleri için muhasebecimize gittik. Yani o gün darbe olacak, benim haberim var ama ben dükkan açmak için çırpınıyorum… O yüzden Silivri’deyim. Birileri seçilmiş hükümete darbe planlarken ben antikacı dükkanı açarak mı bu darbeye katkıda bulunmuş oluyorum?”
‘Yayın toplantısına katılmadım’
Köseli, gözaltı kararı çıktığında Bakırköy adliyesine gittiğini ifade ederek, hakkında gözaltı kararı olup olmadığını sorduğunu savundu.
Köseli şöyle devam etti: “‘Yok, yarın gel’ dediler. Ben ısrar edince TEM’i aradılar, sonra TEM geldi. Ben iki saat boyunca kendi kendimi gözaltına aldırmaya çalıştım. Zaman’da beş yıl muhabir olarak çalıştım. Biz gazeteden Taksim’e araçla gitmek istediğimizde bile üç yöneticiden izin almamız gerekiyordu. Ben haberi yazar, teslim ederim. Gazetede çıkıp çıkmadığını okuyucuyla beraber görürüm. Bir defa bile yayın toplantısına katılmadım. AİHM’e başvurmadım. İstanbul 25’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nin, yani sizin, beni tahliye edecek güçte olduğunuzu düşünüyorum. Adalet gelecekse sizden gelmesini istiyorum.”
Köseli’nin talebi
Köseli, mahkeme heyetine “Benim tutukluluğuma devam kararı verirseniz lütfen ‘Kaçma şüphesi’ yazmayın” sözleriyle seslendi. Eski Zaman muhabiri, şunları söyledi: “Neden benim tahliye kararıma saygı gösterilmedi? Cumhuriyet’ten arkadaşlar tahliye edildiler ve sevdiklerine kavuştular. Çok sevindik. Ama biz niye tahliye edilmedik? Biz o gün çok aşağılandık. Biz çıkınca Ege’den Avrupa’ya mı kaçacağız? Benim çıkınca gideceğim tek bir yer var o da ailemin köyü.”
‘Benim kadar aleyhine yazan yok’
Türk Solu Gazetesi başyazarı Gökçe Fırat Çulhaoğlu, dergide ‘FETÖ’ ve örgüt lideri Fethullah Gülen aleyhine yayınlanan yazı ve dergi kapaklarını anlattı.
Çulhaoğlu, kendisi kadar Gülen aleyhine yazı yazan başka kimsenin olmadığını savunarak şunları kaydetti: “2007 yılındaki sayıda ilk kez Fetullah için ‘FETO’ ifadesini biz kullandık. Şimdi herkes ‘FETO’ diyor. Fetullah Gülen’in isminde ‘H’ yoktur. ‘Bahai’ olduğunu yazdım. Biz bunları yazdık, şimdi iddianamelerde bu alıntılar var. Şimdi savcılar bu buluşumun üzerine konup iddianamelerde yer veriyorlar, bizi de ‘FETO’cu olmaktan içeri alıyorlar. FETÖ-PKK işbirliğini Uludere olayının ardından 2013 yılında yazdım. ‘Paralel devlet’ ifadesini de ilk kez ben kullandım.”
Duruşma, diğer sanıkların ifadelerinin alınması için yarına ertelendi.
İkişer müebbet isteniyor
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan’ın hazırladığı iddianamede, sanıkların diğer dava kapsamında tahliye edildikten sonra ek deliller uyarınca ‘anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme’ ve ‘Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme’ suçlarından gözaltına alındığı belirtildi.
İddianamede, sanıklar Gökçe Fırat Çulhaoğlu, Yakup Çetin, Bünyamin Köseli, Cihan Acar, Abdullah Kılıç, Oğuz Usluer, Atilla Taş, Hüseyin Aydın, Murat Aksoy, Mustafa Erkan, Seyit Kılıç, Yetkin Yıldız ve Ali Akkuş hakkında anılan suçlardan ikişer kez ağırlaştırılmış müebbet talep edildi.
Tahliye edilip yeniden tutuklanmışlardı
‘FETÖ’nün medya ayağı’ davasında yargılanan sanıklardan 21’i için 31 Mart’ta tahliye kararı verilmişti. Ancak bu kişilerden sekizi tahliye kararına itirazın kabul edilmesi, geri kalanı da yeni soruşturma kapsamında haklarında gözaltı kararı çıkarıldıkları için serbest bırakılmamıştı.
Sanıklardan 13’ü, cezaevinden tahliye edilmeden gözaltına alınarak emniyete götürülmüş, iki hafta gözaltında tutulmuştu.
Daha sonra da 21 kişi hakkında tahliye kararı veren mahkeme başkanı İbrahim Lorasdağı, hakimler Barış Cömert ve Necla Yeşilyurt Gülbiçim ve duruşma savcısı Göksel Turan HSYK tarafından açığa alınmıştı.
Haklarında yeni soruşturma başlatılan Atilla Taş’ın da aralarında bulunduğu şüphelilerden 12’si tutuklanmış, biri adli kontrolle serbest bırakılmıştı.