İşte Enis Ersoy'un o yazısı:
“Belediyeleri CHP kazanırsa, su faturalarını PKK’lı teröristlerin getireceği” gibi iddialarla tüm metropolleri kaybeden AKP, bu kez ‘hırsız’ı olmayan ‘hırsızlık’ iddiasına sarılmış durumda.
Tayyip Erdoğan ve Binali Yıldırım’a göre, Ekrem İmamoğlu’nun kazandığı seçimlerde büyük bir hırsızlık var ama ortada hırsız yok! 17 yıldır ülkeyi yöneten, dağında kuş uçsa haberi olan iktidarın, İstanbul’da oyları çalınacak da haberi olmayacak, öyle mi? Erdoğan, gerçekten milleti buna inandırabileceğini zannediyor olabilir mi?
Siyasette, tezleriniz bir kere inandırıcılığını yitirdi mi, artık işiniz zordur. RefahYol hükümeti 28 Şubat sürecinde iktidardan indirilmiş, Tansu Çiller siyasi yaşamında ilk kez muhalefete düşmüştü. O dönem gücü elinde tutanlar, DYP liderine, Erbakan’ı iktidara taşımanın bedelini ödetiyorlardı.
Siyasi hayatının son günlerine yaklaşan Çiller, Erbakan ile ortaklığını “Refah Partisi’nin laiklik karşıtı duruşunu dizginleyebilecek tek lider bendim, eğer Anavatan Partisi ile hükümet kursalar, Mesut Yılmaz onlara direnemez, ülkeyi tamamen ele geçirirlerdi” gibi bir gerekçe ile anlatmaya çalıştı.
‘İki anahtar’ vaadine milyonları inandırmayı başkan Çiller, bu açıklamaya kimseyi inandıramamıştı. Çünkü kamuoyunda ve hatta kendi partisinde bile, Yüce Divan’a gitmemek için Erbakan ile koalisyon yaptığı görüşü hakimdi.
Erdoğan da bugüne kadar tezlerine, vaatlerine seçmeni inandırmakta zorlanmadı. Belediye başkanlığından, Devlet Başkanlığına uzanan yolculuğu da bunun kanıtı. Ama 31 Mart seçimlerine ‘beka tehdidi’ ile gidişinin hata olduğu, Binali Yıldırım’ın bile karşı çıktığı bu söylemin halkı ikna etmeye yetmediği büyükşehirlerdeki yenilgi ile net bir şekilde görüldü.
Peki ‘hırsızlık’ iddiası tutar mı, Ekrem İmamoğlu ‘çalmadım’ demediği sürece Erdoğan, buna kimseyi inandıramaz. Çünkü ‘yapmadım’ demek bile tartışmaya dahil olmaktır. Sadece “peki hırsızlar nerede?” sorusu yeter de artar bile.
Erdoğan’ın, 31 Mart öncesinde, Akşener’in “sen milletin yarısına terörist dedin” söylemi karşısında her meydanda “millete terörist demedim” diye açıklama yapmak zorunda kalışını hatırlayın. Psikolojik üstünlüğü ilk kez muhalefete kaptırmıştı, büyükşehir oylarını da kaptırdı.
17 yıldır her seçimi kazanan Erdoğan’ın; ne emniyeti, ne MİT’i, ne de YSK’yı kontrol altında tutma imkanı bulunan genç Ekrem İmamoğlu karşısında ‘oylarımı çaldı’ gibi bir iddiayla mücadele etmesi, toplum gözünde kendisini zayıf duruma düşürür.
Propaganda çok yönlü yürür. Ekonomik vaatler, sosyal beklentiler, ideolojilerin kullanılması gibi pek çok ayağı vardır. Erdoğan’ın, “beka” söyleminden uzaklaşacağı, Ekrem İmamoğlu’nun adını kullanmayıp, “CHP adayı” diyerek, mücadeleyi “Bay Kemal” eksenine çekeceği şimdiden görülüyor.
Sanıyorum elinde olsa Erdoğan “oylarımız çalındı” iddiasını tamamen gündemden çıkarmak ister. Ama bu mümkün değil, seçimin iptalini başka türlü açıklayamıyor. Bir yandan da kendi seçmenini bile buna inandırmakta zorlanıyor.
“Çalıntı oy” iddiası, CHP adayı için bıçak sırtı bir konu. İmamoğlu çok yüklenirse, mağduriyeti gölgede kalır çünkü sonuçta ikinci sayımda eksilen bir oy farkı var. Eğer görmezden gelirse, bu kez Erdoğan’a en çok zorlandığı noktadan uzaklaşma fırsatını sunmuş olur. Ekrem İmamoğlu bakalım, kalan 40 günü bu hassas denge içinde tamamlayabilecek mi?