DW Türkçe'den Kayhan Karaca'nın haberine göre, Senato tarafından hazırlanan "Avrupa Dışı Devletlerin Fransız Üniversite ve Akademi Dünyasındaki Nüfuzları ve Bu Nüfuzların Etkileri" başlıklı enformasyon raporunda Çin, Rusya, Türkiye ve kimi Körfez devletlerinin Fransa'daki akademi dünyasını etkilemek suretiyle kendi görüşlerini dayatmaya çalıştıkları öne sürüldü. Fransa'nın diğer Batı devletleri gibi, başta Çin olmak üzere bu ülkelerin "hedefi" haline geldiği mesajı verilen raporda, bu devletlerin diplomatik stratejilerinin, "milliyetçilikleri ve liberal ülkelere cephe alışlarıyla kendini gösterdiği" görüşü savunuldu.
Raporun Türkiye bölümünde AKP hükümetinin iktidara geldiği 2002'den bu yana "kültürel diplomasi alanında aktif politika yürüttüğü, AB entegrasyon perspektifinden uzaklaştığı ve 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana bu alanda iletişimin daha ofansif hale geldiği" not edildi.
TÜSİAD destekli enstitü
Türkiye'nin "düşünce kuruluşları kurup finanse ederek" ve "araştırmacıları hedef alan baskılar" olmak üzere iki temel eksende üniversite ve akademi dünyası üzerinde etki oluşturmaya çalıştığının savunulduğu raporda, bu düşünce kuruluşlarına örnek olarak TÜSİAD destekli Bosfor Enstitüsü (Institut du Bosphore) gösterildi. 2009 yılında Paris'te Fransız iş dünyasıyla ortaklaşa kurulan Enstitünün "Türkiye tarafından desteklendiği ve finanse edildiği" görüşüne yer verildi. Enstitünün, "yalan gerçekler yaymasa da, tek taraflı görüş belirten tez ve notlar savunduğu ya da bilinçlice bir sorunun boyutlarını unuttuğu" kaydedildi.
Senato, rapor hazırlanırken görüşüne başvurduğu Fransız Bilimsel Araştırmalar Ulusal Merkezi araştırma müdürü tarihçi Claire Mouradian'ın "Bosfor Enstitüsü Türkiye hakkında yazı yazanları gözetliyor" ifadelerine de yer verdi. Mouradian'ın bu durumu "göz korkutma" olarak değerlendirdiği not edildi.
Başkanlığı Bahadır Kaleağası tarafından yürütülmekte olan Enstitünün yönetiminde Türk ve Fransız iş ve akademi dünyasından isimler bulunuyor. Temel hedefi Türk-Fransız ve Türkiye-AB ilişkilerini ilerletmek olan Enstitünün yönetiminde AXA, Koç Holding, L'Oréal, Bell Holding, TAV Holding, TEB, Mars Logistics gibi şirketlerin üst düzey yöneticileri de yer alıyor.
"Akademisyenlere baskı"
Ankara'nın, "yabancı araştırmacıların Türkiye'de arşivlere erişimini kısıtladığı" görüşüne de yer verilen raporda, Lyon Üniversitesi öğretim üyesi Doç Dr Tuna Altınel örnek gösterilerek, kimi akademisyenlerin Türkiye'ye gidişlerinin "tehlikeli hale geldiği" kaydedildi. Fransız Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (IFRI) başkanının 2017'de bir TV kanalında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında kullandığı ifadeler sonrası "Türk milliyetçilerinin" IFRI'ye karşı sosyal medya üzerinden "hakaret ve tehditler yağdırdığı" öne sürüldü. Bu tür eylemlerin "çoğu zaman doğrudan Türk hükümeti tarafından yönetilmediği, milliyetçi grupların işi olduğu ama resmi makamlar tarafından cesaretlendirilerek desteklendiği" görüşü dile getirildi.
Maarif Okulları
Raporda Türkiye'nin Maarif Vakfı ve Yunus Emre Enstitüleri aracılığıyla sadece Fransa değil küresel planda nüfuz sahibi olmaya çalıştığı görüşüne de yer verildi. Yeni-Osmanlıcılığın "sadece Türkiye sınırları dışında bir etki alanı oluşturma arayışı değil, aynı zamanda küresel planda parlama iradesi" olduğuna işaret edildi. Geçmişte "Fethullah Gülen okulları" olarak bilinen okulların yönetiminin Maarif Vakfı'na devredilmesi için bu okulların bulunduğu ülkelere "baskı yapıldığı" ileri sürüldü.
Fırtınalı ilişkiler
Ankara-Paris ilişkileri son yıllarda fırtınalı bir evreden geçiyor. İki ülkenin diplomatik çıkarları Fransa birçok dosyada örtüşmüyor. Fransa, Türkiye'nin son yıllarda Suriye, Libya, Doğu Akdeniz, Karabağ ve Fransa'da İslam'la ilgili tartışmalara ilişkin politikalarından rahatsız olduğunu gizlemiyor. İki ülke arasında son olarak Cezayir krizi patlak verdi. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Osmanlı İmparatorluğu için Cezayir'de Fransa'dan önceki "sömürgeci güç" imasına Dışişleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu "popülist yaklaşım" ifadeleriyle tepki göstermişti.