Türkiye'de 'terör örgütü propagandası' ve 'halkı kin ve düşmanlığa tahrik' suçlamalarıyla tutuksuz yargılanan Alman ve Türk vatandaşı gazeteci Deniz Yücel, yargılandığı dava kapsamındaki savunmasını Berlin Tiergarten Asliye Mahkemesi'nde yaptı.
Deutsche Welle Türkçe'nin haberine göre, Türkiye'de bir sonraki duruşma tarihi 16 Temmuz olarak belirlenen Yücel, Almanya'daki savunmasının tam metnini mahkemeye Türkçe olarak da iletti.
Die Welt gazetesinin Türkiye muhabiri olarak görevliyken Türkiye'de tutuklanan ve 1 yıl Silivri Cezaevi'nde kalan Yücel savunmasında, gözaltına alınışı, tutuklanması ve cezaevindeki koşullarına ilişkin ayrıntılara yer verdi.
Yücel savunmasında, "Burada ilk defa alenen söylüyorum: Ben, Silivri 9 No'lu cezaevinde üç gün boyunca işkenceye maruz kaldım. Belki Türkiye Cumhurbaşkanı'nın ya da yakın çevresinin talimatıyla, ama her hâlükârda onun tarafından hedef gösterilerek, onun sorumluluğunda işkence gördüm. Öyle ya da böyle yaşadıklarımın bir numaralı sorumlusu Recep Tayyip Erdoğan'dır" dedi.
'ERDOĞAN'IN HAKKIMDA SARF ETTİĞİ HAKARETLERİ TEKRARLIYORLARDI'
Yücel, cezaevinde gördüğü işkenceyi detaylandırdığı savunmasında, kendisine yönelik psikolojik ve fiziksel şiddettin dozunun günden güne arttığını belirtti.
Yücel, "3 Mart Cuma (2017) ve tekrar 5 Mart Pazar günü Cumhurbaşkanı'nın beni hedef göstermeye başlamasıyla, 6 Mart Pazartesi günü, beni avukat görüşüne götürmek üzere Mustafa Aydın isimli bir infaz memuru amirliğinde, altı gardiyan kapıma geldi. Üst aramayı, o ana kadar hiç karşılaşmadığım bir kabalıkla yaptılar. 'Vatan haini', 'Alman ajanı' gibi hakaretlerle hitap ediyorlardı. Cumhurbaşkanı’nın hakkımda sarf ettiği hakaretleri tekrarlıyorlardı" ifadelerini kullandı.
Gardiyanların sürekli sözlü tehditlerine maruz kaldığını belirten Yücel, kendisine "Bunun odasına girelim biz... Evet, hiç beklemediği bir zaman girelim" denildiğini ve bunun üzerine birkaç saat sonra aynı ekibin hücresine girdiğini söyledi.
Şiddetin dozunun giderek arttığını belirten Yücel, işkence gördüğü günü ise şöyle anlattı: "O günkü durum ise farklıydı. Yine aynı altı kişi gelmişti, eşyalarımı dağıtıyor, sakladığım birkaç gazete kupürünü -ki elimde o anda manevi değer taşıyan tek şey buydu- çöpe atmaya zorluyor ve yine küfürler savuruyorlardı. Ve hücrelerde, koridorlardan farklı olarak kameralar olmadığı için ayaklarıma tekmeler, göğsüme ve sırtıma atılan yumruklarla ilk kez darp edildim."
Yücel üçüncü sefer işkencenin dozunun daha da arttığını belirterek, "Nitekim üçüncü gün şiddetin miktarı tekrar yükseldi ve yüzüme vuruldu ve kameraların olmadığı merdivenlerde, duvara itilip kafama atılan yumruklarla darp edildim" dedi.