İşte o yazı:
Aydın Doğan, kendi mahallesinden gelen “hükümetle anlaştı” suçlamaları yapılırken medyadan çekiliyor. Çıkarken TÜSİAD’dan, küresel sermayeden, kapitalist solculardan izin aldı mı? 15 Temmuz’dan hemen önce de medyasını satılığa çıkaran Aydın Bey, yine ufukta Türkiye’ye yönelen bir tehlike mi gördü?
1979’da Milliyet’i satın alarak medya dünyasına giren Aydın Doğan 40 yıllık serüvenini, politik tutumları nedeniyle hep tartışmaların içinde olan birinin aksine sessiz sedasız noktaladı. Kendisiyle özdeşleşen Hürriyet gazetesinin A Takımı, bir başka deyişle Bodrum’daki tavla arkadaşlarının dahi ancak internet sitelerinden öğrenebildiği kadar sessizce hem de…
Kavgaya mı itilecekti?
Kendi mahallesi, “Siyasi baskılar nedeniyle çekilmek zorunda kaldı” dese de bu ani ve sessiz karar, yorgunluğun daha da ötesi halk desteği güçlü bir hükümet karşısında sonuç alamayacağı, mağlubiyeti kesin yeni kavgalara -bu kez kendi istediği dışında- sürüklenme endişesinin bir sonucu olmasın.
Kendi mahallesinden, A Takımı’ndan, temsil ettiği merkezlerden (TÜSİAD, beyaz Türkler, kapitalist solcular, CHP, küresel sermaye ve Batı) birilerinin devreye girip son anda vazgeçirmesinden mi çekindi?
Tavla arkadaşları suskun
“Artık 80 yaşını geride bırakmış bulunuyorum. Geldiğim bu aşamada, kendi isteğimle, yayıncılık mesleğime nokta koymaya karar verdim” şeklindeki veda mesajı -mesele yorgunluk değilse- hiçbir şeyi açıklamıyor. Tavla arkadaşları da henüz konuşmadıklarına göre tahminlerde bulunabilir, sorular sorabiliriz.
Doğan Medyası için biraz da Koç Grubu’nun gazetesi denir. 1979’da Milliyet’in sembol Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi öldürüldükten sonra Karacan ailesi medyadan çekilme kararı alınca gazeteye talip olan Koç Grubu adına İnan Kıraç’tır. Fakat politik tartışmaların içinde olmak istemeyen aile çekildi, gazeteye sürpriz biçimde Aydın Doğan talip oldu.
İnan Kıraç bela etti
Doğan yükselişini de zaten Koç’a borçluydu. Sirkeci piyasasında pazarlamacılık yaparken Koç grubunun ürettiği araçları satarak büyük bir sermaye edinmişti.
İlerleyen yıllarda işadamı Halis Toprak ile Aydın Doğan kapıştığında, Toprak, “Seni bu milletin başına bela eden İnan Kıraç’tır. Arabaların kıymetli ve herkesin almak için kuyrukta olduğu zamanlarda Aydın Doğan da ben de TOFAŞ’ın bayisiydik. Bana günde 3 tane araba verirdi TOFAŞ, Doğan’a günde 300 tane verirdi. Doğan’ın başka işi yoktu o zaman. İnan Kıraç sayesinde bu adam milletin başına bela oldu” diyecektir. Mustafa Sönmez, “Filler ve Çimenler” kitabında Doğan’ın Koç sayesinde İTO ve TOBB yönetimlerine girdiğini yazar.
Koç ailesi nasıl razı oldu?
Medya dünyasında yazılı olmayan kuraldır. Doğan’ın sahip olduğu onlarca gazete, televizyon ve dergide Koç ailesi ve sahibi olduğu şirketler aleyhine haber yapılamaz, yazı yazılamaz. Akla hemen şu soru geliyor. Koç ailesi Doğan’ın medyaya giriş ve büyüme serüveninde bu kadar belirleyiciyse çıkış kararında da olmalı değil mi?
Var mıdır? Aydın Doğan haber vermiş midir? İzin almış mıdır? Koç ailesi razı olmuş mudur, olmuşsa nasıl olmuştur? Bu soruların cevabı henüz yok. Medya grubunun satış nedenleri sıralanırken, Aydın Doğan’ın TÜSİAD’tan destek alamadığı için sitem ettiğinden bahsedildi. Öyleyse bu satış aynı zamanda Koç ailesine de bir sitem anlamı taşıyor mu?
Fenerbahçe başkanlığı ne olacak?
Kafamı kurcalayan bir mesele var. En amansız seçim mücadelelerinden birini yaşıyoruz. Yerel seçim veya cumhurbaşkanlığı seçimi değil kastettiğim, Haziran ayında Fenerbahçe’nin yeni başkanı belli olacak. Ya mevcut başkan Aziz Yıldırım ile yola devam edilecek ya da Fenerbahçe Cumhuriyeti’ni artık Ali Koç yönetecek. Bana sorarsanız, “Türkiye’nin en zengin ve güçlü ailesine mensup olan Ali Koç kazanamayacağı bir yarışa girmez” derim.
Ali Koç’un en büyük kozlarından biri herkes bilir ki Doğan Grubu’dur. Özellikle Hürriyet’te aylardır devam eden coşkulu başlıklardan ibaret, içi boş, birbirinden farksız reklam, pazarlama haberleriyle verilen orantısız destek kısa bir internet taramasında görülebilir.
Google’a sadece “Ali Koç Hürriyet” yazın. Karşınıza çıkacak başlıklar şunlar olacaktır: “Ali Koç’tan büyük bomba, Ali Koç bombayı patlatıyor, Ali Koç’tan bomba karar, Ali Koç’tan Aziz Yıldırım’a cevap; Vicdanınız sızlamıyor mu, Ali Koç’tan çılgın hamle; 470 milyon, Fenerbahçe’deki 40 yıllık Ali Koç kehaneti…”
Aydın Doğan ufukta ne gördü
Özetle Doğan Grubu’nun sürpriz çekilişi aynı zamanda Ali Koç’un propaganda gücünü kaybetmesi demek. Aydın Doğan’a “Satacaksan birkaç ay bekle” denmemiş midir?
Son 1 yıldır kısık sesle de olsa Ali Koç’un adı cumhurbaşkanlığı adayları arasında da geçiriliyor. Gezi’deki performansı CV’sinde önemli bir referans kabul ediliyordur. Eğer öyleyse Doğan’ın önünde Ali Koç’u desteklemekten başka bir seçenek olmayacaktı.
Acaba Aydın Bey’i bu ihtimal mi korkuttu? Ufukta yine kazanamayacağı tarafta yer alacağı büyük kavga mı gördü? “Siyasi baskı” deniliyor ya, Aydın Doğan tam aksine sahip olduğu medya kuruluşları Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümete karşı agresif/saldırgan yayınların dozajını düşürürken bırakıyor. “28 Şubat’ın sivil ayağından yargılanacaktı” gibi son birkaç yıldır hep duyduğumuz argümandan başka kendisine yönelen bir tehlike görünmüyor.
Darbelerin medya sponsoru
2000’li yılların başında ulusalcı darbe girişimlerini destekleyen, AK Parti’yi kapatma davasını meşrulaştıran, Gezi’nin medya sponsoru, 17-25 Aralık’taki FETÖ’cü darbe girişimlerinin önemli parçası olan gruptan söz ediyoruz. Cumhurbaşkanı, hükümet bunun da ötesinde toplumun büyük bölümünü karşısına alan, hep yenilse de hemen sonraki savaşın hazırlıklarına başlayan bir medya grubu…
Her yenilgi bir mevzi kaybı
Her yenilgiden sonra bir mevziden çekilme ihtiyacı hissettiler o kadar. Doğan Grubu’nun son 10 yıllık tarihine baktığımda nedense aklıma hep bu gelir. 12 Eylül 2010’daki Anayasa referandumundan birkaç ay sonra Nisan 2011’de Vatan ve Milliyet gazetelerini elden çıkardı.
Aynı yılın 12 Haziran’ında genel seçimler oldu. AK Parti oyların yarısını alınca, CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu’ndan daha şiddetli muhalefet yapan Doğan medyası bu kez Star TV’yi bıraktı. Grubun Kanal D ve CNN Türk ile birlikte 3 büyük kanalından biri olan Star, Eylül 2011’de Doğuş Grubu’na satıldı.
Radikal’in FETÖ’cü sol serüveni
2013 yılı ortalarındaki Gezi provokasyonlarının merkezinde yer alan, 17-25 Aralık sürecinde FETÖ’den aranacak gazetecilerin yönetiminde olan Radikal’in durumu ise ilginçtir. Gezi’nin ve 17-25 Aralık’ın artık başarısız olduğu anlaşılınca gazete bir adım geri çekildi. Basılı hayatına son verip internetten yayına devam etti.
Ekim 2014’te 4 yıldır yayın yönetmenliğini yapan Eyüp Can ile yollar ayrıldı. Eyüp Can’ın Doğan Grubu macerası daima Aydın Doğan ile FETÖ arasındaki anlaşmanın maddelerinden biri olarak görüldü. Radikal gazetesi Nisan 2016’da tamamen kapandı.
Aydın Doğan muhalefeti sokaklarda arayan bir kitlenin sözcüsü haline gelen gazeteyi ve gazete etrafında oluşan agresif/mutsuz çevreyi artık kontrol edemeyeceğini düşünmüştü herhalde. Kapatılma gerekçesi tabii ki gazetenin okunmaması, reklam almaması, zarar etmesi falandı. Ancak medyadaki herkes bilir ki Aydın Doğan, o zararın çok daha fazlasını karşılardı, nitekim 20 yıldır karşılamıştı.
Zekeriya Öz “baron” derdi
Doğan Grubu’nun FETÖ’yle ilişkisinin süreci tuhaftır. Grup bünyesindeki yayın kuruluşları tüm Ergenekon, Balyoz soruşturmalarını kumpas görüp itibarsızlaştırmaya çalıştı. Soruşturmalar FETÖ tarafından bir tasfiye sürecine dönüşmesinden önce de darbecilikleri açık olan paşalara sahip çıktılar.
O dönemler Ergenekon döneminin kudretli savcısı Zekeriya Öz’ün kalabalık ortamlarda Aydın Doğan’dan “baron” diye söz ettiği dönemlerdi. Gazetecilere el altından Ergenekon’un 1 numarası olarak Aydın Doğan’ın ismi fısıldanırdı. Bilinçli bir taktik ve pazarlık içindi bunlar, fısıltıların Aydın Doğan’ın kulağına gitmesi istenirdi.
Berberoğlu’nun gizemli değişimi
MİT TIR’larına ilişkin belgeleri FETÖ adına sızdırarak casusluktan yargılanan Enis Berberoğlu ise o tarihlerde Hürriyet Ankara Temsilcisi’ydi. FETÖ’nün hedefindeydi ve sürekli Ergenekon operasyonunda gözaltına alınma endişesi taşıyordu.
Hürriyet’teki ‘Dumanlı’ etkisi
Sonradan radikal bir değişiklik oldu. FETÖ’nün yayın organı Zaman gazetesi kökenli Eyüp Can’ın solcu gazete Radikal’in başına geçmesine, 2009’un son günlerinde Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliğine getirilen Enis Berberoğlu’nun Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ile can ciğer kuzu sarması olmasına uzanan bir değişiklikti bu.
Artık FETÖ’nün servis haberleriyle, Enis Berberoğlu’nun himayesindeki kripto muhabirlerle MİT’e operasyon çekilmekteydi. “Hürriyet’i Ekrem Dumanlı yönetiyor” sözleri sıkça duyulurdu.
Yeni Şafak 17-25 Aralık sürecinde buna yakından tanık oldu. Rıza Zarrab’dan bir haberi yapmama karşılığı olarak 1 milyon lira rüşvet isteyen Bugün gazetesindeki FETÖ’cüler, Hürriyet gazetesi üzerinden, “Yeni Şafak muhabiri rüşvet istedi” diye manipülasyon yaptılar. Ve Enis Berberoğlu da bu kumpasın içinde yer aldı.
Hem de gazete işleyişine aykırı olarak henüz baskıya girmeyen sayfayı Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül’e gönderdi. Karagül, “Kendinizi Dumanlı’ya kullandırtmayın” diye uyardı ama FETÖ’nün iftirası ertesi gün gazeteydi.
Dinlemeler işe yaradı
Çok sonraları FETÖ’nün kirli işleri, binlerce kişilik dinleme listeleri ortalığa dökülünce Aydın Doğan ve çevresinin nasıl teslim alındığı anlaşıldı.Aydın Doğan’ın telefonları Ocak 2009 ile Temmuz 2009 tarihleri arasında Ergenekon soruşturması kapsamında dinlenmişti.
Dinleme emrini veren ise FETÖ’nün Ali kıran baş kesen polis şefi Ali Fuat Yılmazer’di. Dinleme Aydın Doğan ile sınırlı değildi ailenin telefonları da uzunca bir süre takibe alınmıştı.
Aydın Doğan FETÖ’cülerin kendisi hakkında açtığı davalardan sıyrılmak için yine FETÖ’cü avukatlara başvurdu. Doğan, Danıştay ve Yargıtay’daki birçok davalardan FETÖ’cüler sayesinde aklandı.
4 kız kardeşin etkisi
Aydın Doğan’ın grubu satma sebeplerinden biri olarak kızları Vuslat Doğan Sabancı, Arzuhan Doğan Yalçındağ, Hanzade Doğan Boyner ve Begümhan Doğan Faralyalı arasındaki çekişme gösteriliyor. Kulislerde konuşulanlara göre 4 kız kardeş medyadaki şirketleri yönetme ve hükümetle ilişkiler konusunda sürekli didişip babalarını bunaltmış.
Bu gerekçeyi de yabana atmamak gerekir. Kız kardeşler arasındaki kriz satıştan sonra devam etti. Vuslat Doğan Sabancı, Hürriyet gazetesine gelip çalışanlarla vedalaşırken Doğan TV Holding Yönetim Kurulu Başkanı olan ve odası aynı yerde bulunan Arzuhan Doğan Yalçındağ ortalıkta görünmemeyi tercih etti.
Ertuğrul Özkök’ün umudu bitti
8 yıl önce Hürriyet’in genel yayın yönetmenliğinden alınan Ertuğrul Özkök geri dönme umudunu daima korumuştu. Demirören dönemiyle bu kapının bir daha açılmayacak şekilde kapandığı görülüyor.
Özkök’ün kontrol ettiği ve Hürriyet’te her daim ayrıcalıklı oldukları söylenen “bar ekibi” de satışın ardından kaybedenler safına dahil edilebilir. Hürriyet’i yıllardır “bar ekibi” yönetti ve ekip dışında kalanlar ne kadar çalışırlarsa çalışsınlar bu kast sistemini aşıp gazetede söz sahibi olamadı.
Hürriyet’in medya üzerinde yıllar süren hegemonyası da sanıldığı gibi Ertuğrul Özkök’ün üstün başarısı değildi. Milliyet, Radikal, Vatan, Posta, CNN Türk, Kanal D ve kendilerine bağlı medya sitelerini harekete geçirebilen Hürriyet gündemi orantısal olarak da domine etti.
Hatta 2013 yılına kadar işadamı Mehmet Emin Karamehmet’in sahibi olduğu Akşam gazetesi bile Serdar Turgut ve İsmail Küçükkaya yönetiminde Doğan Grubu’nun yedeği gibiydi.
Cumhuriyet kara kara düşünüyor
Doğan Grubu’nun el değiştirmesinin aynı zamanda Cumhuriyet gazetesine ağır bir darbe olduğu aklınıza gelir mi?Cumhuriyet gazetesini, Doğan Grubu’a ait matbaa basıyor. Evet, bunda anormal bir durum yok. Ancak iddialara göre Aydın Doğan, baskı karşılığında hiçbir ücret almıyor. Bu nedenle Cumhuriyet’i yönetenler şimdi kara kara ne yapacaklarını düşünüyormuş.
Demirören de yabancı değil
Önce Vatan ve Milliyet’i ardından Hürriyet’i Aydın Doğan’dan satın alan işadamı Erdoğan Demirören, aslında gazetenin ilk sahibi olan Simavi ailesinin ortağıydı. Hürriyet Gazete Dağıtımı Anonim Şirketi’nin 1965 yılındaki ortakları Haldun Simavi, Erol Simavi, Erdoğan Demirören ve Ali Ünlü’ydü.
Simaviler döneminde Hürriyet’in genel yayın yönetmenliğini yapan Necati Zincirkıran, “Olaylar, Anılar ve Gerçekler” kitabında Demirören için şunları anlatıyor: “Erdoğan Demirören, bizim arabalarla ilgili sorunlarımızı kıza zamanda çözümlediği gibi daha sonraki yıllarda diesel motorlu büyük kamyonlara geçiş projesini de gerçekleştirdi. Doğrusu bu işin piyasasını bilen, çalışkan ve becerikli bir işadamı olarak Hürriyet’e çok yararı oldu.”
Hürriyet devlet gazetesi mi?
Hürriyet’in 1994 yılında Aydın Doğan’a satılmadan önce birçok taliplisi oldu. En ilginci Kasım 1991’de Kanarya Adaları’nda gizemli bir şekilde yatından düşerek ölen Yahudi asıllı İngiliz basın kralı Robert Maxvell’di. Hürriyet’in “devlet gazetesi” olarak anılmasının nedenlerinden biri de bu satış süreci olmalı.
1989’daki pazarlıklarda Maxvell ile 270 milyon sterline anlaşma sağlandı. Fakat Simavi ani bir kararla gazeteyi satmaktan vazgeçti. Simavi ile birlikte satış görüşmelerinde yer alan gazetenin genel müdürü Özcan Ertuna gizemli durumu “O gece bir şey oldu… Ertesi gün Erol Bey, ‘Bunlar gazetemi elimden almak istiyorlar, ama ben gazetemi satmam’ şeklinde açıklamalar yaptı. Eminim ki, bir şeyler girdi devreye” şeklinde açıklıyor.
Satış sonrası TSK’ya bağış
Haziran 1994 yılında Hürriyet’in Aydın Doğan’a satıldığı açıklandı. Simavi ailesi ertesi gün Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı’na o günün parasıyla 100 milyar lira gibi rekor bağışta bulundu. Çeki Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş aldı. Törene Simavi ailesinden kimse katılmamıştı.
Alman hükümeti müdürü kovdurdu
Doğan Medya’nın Almanya bağlantısından çok söz edilir.Alman yayıncılık şirketi Axel Springer ile ortak olan Aydın Doğan’ın Berlin yönetimiyle de sıkı ilişkileri var.
Aydın Doğan-Almanya dostluğu aslında büyük bir kavgadan sonra başladı. Hürriyet’in Almanya baskısını hazırlayan Ertuğ Karakullukçu, Berlin yönetimine adeta kök söktürüyordu. Günlük tirajı 100 bine ulaşan gazetede gurbetçilere söz veriyor, Almanları faşistlikle suçluyordu. Sonunda Alman hükümeti Doğan’dan Karakullukçu’yu kovmasını istedi. Karakullukçu görevden alındı ve Almanya-Doğan baharı başladı.
Türklerin Almanya’ya entegrasyonuna engel olmakla suçlanan Hürriyet, bir anda önemli partner haline gelmişti. Bir süre sonra Aydın Doğan’a Türklerin Alman toplumuna uyumuna yaptığı katkılardan dolayı Almanya Federal Cumhuriyeti’nin 1’inci Sınıf Federal Liyakat Nişanı verildi.
“Türkiye’nin dışarıdaki etkisi bitti”
“Türkiye’den Avrupa’ya Alevi Hareketinin Siyasallaşması” kitabında Hürriyet’in Almanya baskısı ile Berlin’in himayesindeki Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) arasındaki düelloyu uzun uzun anlatan Elise Massicard, Ertuğ Karakullukçu’nun kovulma süreciyle ilgili olarak şunları naklediyor:
“Alman karar mercilerinin birleşik seferberliği üzerine, Almanya cumhurbaşkanı 2001’de Hürriyet gazetesinin Avrupa genel yayın yönetmenini davet eder ve Avrupa’ya ilişkin yayın politikasını değiştirmesini ister. Kampanyanın başını çeken kişi işten çıkartılır; o zaman Almanya da Türk siyasal mantığının yurtdışına ihracına noktayı koyar.”
Almanya da noktayı koydu
Karakullukçu’nun tasfiyesi Doğan Grubu ile Almanya arasında stratejik bir ilişkiyi başlatmıştı. Ancak süreç hala muammadır. Ne görevi bırakmak zorunda kalan Karakullukçu ne de o dönem Hürriyet’i yönetenler bugüne kadar konuşmadı. Doğan Grubu Demirörenlere satıldı, Axel Springer ile ortaklıktan çekildiğini duyurdu. Böylece sadece Doğan için değil Almanlar için de bir dönem kapanmış oldu diyebiliriz.
Bu satıştan endişelenelim mi?
Medyaya noktayı koyan Aydın Doğan’ın Hürriyet’i 15 Temmuz’dan kısa süre önce de satmak istediğini pek kimse bilmez. Gelen teklifi hemen reddeden işadamı, Aydın Doğan’ın yaklaşan bir tehlike ve tehdit öncesi gazetesini elden çıkarmaya çalıştığını düşündü. Haklı da çıktı. Türkiye o yaz tarihinin en kanlı darbe girişimine sahne oldu.
Aydın Doğan şimdi en beklenmedik zamanda Hürriyet ile birlikte, Posta’yı, Kanal D, CNN Türk, D-Smart’ı, Doğan Haber Ajansı ve dağıtım şirketini sattı.Yurtdışına çıkacağını söyleyenlere “Hayır, ben Türkiye dışında yapamam, yaşayamam. Ben Anadolu’nun ortasından geldim. Yurt dışına gidip de Türkiye’ye döndüğümde toprağı öpüyorum” karşılığını verdi. Ama yine de sormak hakkımız. “Sayın Aydın Doğan bu satıştan endişelenmeli miyiz?"
Gerçek Hayat