90’ların en önemli sabah programından biri “Sabah Şekerleri”ydi. Programda sunuculuk yapan ya da o dönemin tabiriyle ‘Sabah Şekeri’ olan çoğu isim, günümüzdeki eğlence sektöründe iyi yerlere geldi.
1998 yılında Kanal D’de ekrana gelen “Sabah Şekerleri”nin sunucuları ise Harun Özakıncı ve Özlem Yıldız’dı. Özakıncı, televizyon ile yolunun kesişmesini Eda Solmaz'a şöyle anlatıyor:
“O dönem Yonca Evcimik’in eski kocası olduğum için tanınıyordum. Kanal D yöneticilerinden Faruk Bayhan da ‘Bunun eli yüzü düzgün, çenesi de iyi laf yapıyor, karısından yeni ayrıldı, popüler...
Bunu Sabah Şekeri yapalım’ dedi. Yonca sayesinde televizyonda oldum. Ondan önce bu işlerle hiçbir alakam yoktu. Hatta marka yöneticisiydim. Televizyonda olmak çok hoşuma gitmişti. İşimi severek yapıyordum ve ‘Sabah Şekerleri’ne farklı bir boyut kazandırmıştık.
O tarihte Türkiye’de ne kadar tiyatrocu varsa sabah 11.00’de ‘Sabah Şekerleri’ne konuk olurdu. Program, Can Gürzap, Müjdat Gezen, Nejat Uygur tiratlarıyla açılırdı. Ki bizden önce arabesk müziklerle başlarlardı. Programın formatını tamamen değiştirmiştik. Özlem Yıldız da konuşmalardan çok güzel paslar alır ve oynardı.
Reytinglerimiz ‘Çarkıfelek’in hemen arkasındaydı. Mehmet Ali Erbil, ‘Bunlar nasıl bu kadar çok reyting alıyor?’ diye sorardı.
Sabah Şekeri’ olmak çok önemliydi. Benden sonra Özlem, Alp Kırşan’la devam etti. Canlı yayının da matematiği vardır. Biz, üzerinde çok çalıştık ve 1998 yılında çok iyi bir program ortaya çıkardık. Neden bu programı döndürmüyorlar, anlamıyorum.
O dönem çok başarılı televizyonculuk yapılıyordu. 90’larda ekranda olan programcıların genel kültürü de çok iyiydi. Caz da blues da dinlerdik ama Serdar Ortaç’la çıkıp dans ederdik.”
Harun Özakıncı, yeniden televizyona dönmek istediğini de söylüyor: “Çok istiyorum yeniden televizyonda çalışmayı. Canlı yayın çok iyi yapabildiğim bir şey. Çok özledim...
Kendime özgü programlarım var. Son 20 yılda yönetmenlik yaptım ve kameranın arkasında olduğum için insanlar beni unuttu. Fotoğrafımı ya da beni görünce ‘A o muydu?’ diyenler oluyor. Birçok dizi teklifi geldi, yönetmen olacağım egolarıyla kabul etmemiştim. Ama birkaç dizi projesiyle görüşüyorum.”
Özkancı, “Özlem Yıldız’la hâlâ görüşüyor musunuz?” sorusuna şu cevabı veriyor: “Bir kere uçakta karşılaşmıştık, muhabbet ettik. ‘Harun’um’ diye sarıldı, hayret ettim ve gözlerim doldu. Yıllar sonra bile böyle sohbet edebildiğimiz için... Onu, çok mutlu gördüm. Özlem, hep çok uyumlu bir kızdı.”
Harun Özkancı, “Sabah Şekerleri”nden ayrılınca 1999 yılında ‘Kahve Bahane’ diye program yaptıklarını söylüyor: “O program, çok başarısız oldu. Özlem’le ‘Sabah Şekerleri’nde nasıl ortalığı yıkıyorsak, o programda bir şey olmadı ve yayından kaldırıldı. Ben de sinema yapmak çok istiyordum. Yurtdışına gidip bunlarla ilgili atölyeler aldım.
Orada çalışmalar yaptım. Yurtdışından döndükten sonra Akademi İstanbul’da kendi atölyemi açtım. Daha sonra TV’de ‘Workshop’ adlı bir program yapmaya başladık. Canlı atölye programıydı. Seyirci bağlanıyordu, durum ve olayı veriyordu, oyuncular da o anı, canlı oynuyordu. O atölyelerden çok önemli oyuncular çıktı. 2010 senesine kadar da bir sürü okulda atölyeler açtık ve oyunculukta kendi tarzımı oluşturdum.
Tabii bu arada 20’li yaşlarda hikayesini yazdığım filmlerimi çekmeye başladım. ‘Simbiyotik’, ‘Hadigari Cumhur’, ‘Yürügari İbram’, ‘Sıfır Noktası’ gibi 9 film çektim. 3 filmimi de gösterime sokmadım. ‘Anadolu’nun Avukatı’ adında belgesel de çektim.
Yıllarca o filmlerin borçlarıyla uğraştım. ‘Seyircim az olsun, festivallere gidelim’ dedim. Hepsinin başarısını tattım ama yıllarca da borç ödedim.” Özakıncı, sinema dışında tiyatroda da 3 oyun yazıp sahneye koyuyor hatta başrollerinde de kendisi oynuyor.
Harun Özakıncı, “90’ların şaşaalı dönemini nasıl tarif edersiniz?” sorusuna şu yanıtı veriyor:
“90’larda Yonca (Evcimik) ile evliydim. Yonca’yı konsere ‘Karıcım güle güle’ diye yanaklarından öperek gönderirdim, ‘Hoş geldin’ diye karşılardım. Başka da bir şey hatırlamıyorum. Bir markam vardı, onun ithalatı ve ihracatı ile uğraşıyordum. Evimizin içi de şöhretli insan doluydu. Herkes gelir, giderdi. Ben uzaktan onları izlerdim.
Ben de Yonca’yla gidebildiğim kadar konsere giderdim. Çünkü popüler kültürü çok severdim. 90’lara Yonca imzasını atmıştır. Yonca, bu işin hem sosyal hem de ekonomik kaymağını yedi, hakkıdır da... Ben de gözlemci bir adamım ki şu anki mesleğimi o zamanlar yaşadıklarımız oluşturdu.”
Özakıncı ve Yonca Evcimik çifti, 1994’te evlendikten 3 yıl sonra boşandı. Özakıncı, “Yonca ile Bodrum’da aynı mahallede oturuyoruz. 5 kişilik bir nostalji grubumuz var, yılda bir kere toplanıyoruz.
Yonca, hayatımızdaki bir insan. Biz 10 yaşımızdan beri arkadaşız... O yüzden hâlâ görüşüyoruz. Ama ölsek haberimizi ‘Yonca Evcimik’in eski eşi’ diye yapacaklar. Sorun değil, tabii. (gülüyor)”
“Yonca’dan sonra bir evlilik yaptım ve kızım oldu. Bahtsız bedeviyimdir ben. Hep işlerimde sorunlar olmuştur. Hayatım boyunca doğru zamanda, doğru yerde olmamışımdır. Evliliklerim hep sonlanmıştır. Hayatımda en doğru şey ise 12 yaşındaki kızım Zeynep’in babası olmaktır.”
57 yaşındaki Harun Özkancı şimdilerde ise sinema işi yapmaya devam ettiğini dile getiriyor ve ekliyor: “Ama film modelciliği yapıyorum. Ticari filmler yazabildiğimi fark ettim. Bu Amerikanvari bir iş... Bir konuyu alıyorum, modelliyorum, yönetmeninden oyuncusuna, gösterim tarihinden yapımcısına, senaryosundan dağıtımcısına kadar oluşturuyorum.
Bunu da satıyorum. Geçen yıl ismini söyleyemeyeceğim bir çocuk filmini sattık. Ticari filmleri masanın üzerine koyup modellemesini yapmak gibi bir şey bu... İşim marka yönetimi, sinemada da bunu yapıyorum.
22 yıl önce çıktığım yolda, varmak istediğim nokta burasıydı. Şu an Türkiye’de kimsenin yapmadığı bir işi yapıyorum ve film modelliyorum. İnsanlar çekilmiş filmi satarlar, ben çekilmemiş filmi satıyorum.