Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve çevresi tarafından da dikkatle izlenen ilahiyatçı - yazar Hayrettin Karaman, "Kadına şiddet" başlığıyla yayımlanan yazısında "Eğer karı veya kocadan biri karşı tarafa zulmeder, kuralları çiğner ve baş kaldırırsa önce taraflar, sonra da yetkili merciler durumu düzeltmek için gerekeni yapar, aile bağının çözülmemesi, ailenin dağılmaması için gayret ederler" dedi.
Karaman, sözlerinin devamında "İşte bu çerçevede, problem harice taşmadan kocanın karısını yola getirmek için ne yapacağı konusunda Kur’an’ın tavsiyesi öğüt, yatağında yalnız bırakmak ve yalnızca bu durumda dövmektir, bunun dışında herhangi bir sebeple kocanın karısını dövmesi caiz kılınmamıştır" görüşünü dile getirdi.
Karaman'ın Yeni Şafak'ta yayımlanan (4 Mart 2018) ve tepkilere neden olan yazısı şöyle:
Evet İslam tevhîd, barış, müsamaha, rahmet adalet… dinidir ama gerektiğinde şiddeti de devreye sokmakta, hatta emretmektedir.
İşte bir örnek:
“O, Allah’ın elçisi Muhammed’dir. Onunla beraber olanlar da kâfirlere karşı sert, kendi aralarında merhametlidirler. Onları, Allah’ın lütuf ve rızasına talip olarak hep rükûda ve secdede görürsün. Secdenin tesiriyle yüzlerine sîmaları oturmuştur; Tevrat’ta onlar için yapılan benzetme budur. İncil’deki misalleri ise bir ekindir: Çiftçileri sevindirmek üzere filiz verir, onu güçlendirir, kalınlaşır ve kendi sapları üzerinde durur. Onlar (müminler) yüzünden kâfirler öfkeden kahrolsunlar diye (böyle olmuştur). Onlar arasından iman edip dünya ve âhirete yararlı işler yapanlara Allah bir bağışlama ve büyük bir ödül vaad etmektedir.” (el-Feth: 48/29).
Müslümanlar her kâfire karşı sert (şiddet uygulayan), her Müslümana karşı da merhametli (yumuşak) değildirler; kâfir saldırgan düşman olursa onu etkisiz kılmak için şiddet kullanırlar, kâfir barış içinde yaşamak isterse barışırlar. Müslümanlardan biri ceza gerektiren bir suç işlerse içinde (sopa dahil) şiddet de bulunan cezalar uygulanır, masum insanlara ise asla dokunulmaz ve hakları çiğnenmez.
Evlilik hukukuna riayet eden, şeriata, örf ve âdete göre üzerine düşeni yapan karı ve koca ne birbirine, ne de başkaları onlara şiddet uygulayamazlar. Eğer karı veya kocadan biri karşı tarafa zulmeder, vazifesini yerine getirmez, kuralları çiğner ve baş kaldırırsa (nüşûz) önce taraflar, sonra da yetkili merciler durumu düzeltmek için gerekeni yapar, aile bağının çözülmemesi, ailenin dağılmaması için gayret ederler.
İşte bu çerçevede, problem harice taşmadan kocanın karısını yola getirmek için ne yapacağı konusunda Kur’an’ın tavsiyesi öğüt, yatağında yalnız bırakmak ve yalnızca bu durumda dövmektir, bunun dışında herhangi bir sebeple kocanın karısını dövmesi caiz kılınmamıştır. Cahiliye devrinde sudan sebeplerle ve baş göz demeden uygulanan sopa, yüze ve hayati organlara vurmak, iz bırakacak, yaralayacak şiddette dövmek yasaklanmış, Sevgili Peygamberimiz de muhterem eşlerine hayatı boyunca bir fiske vurmamıştır.
Kocaya farz veya sünnet kılınmayan, yalnızca izin verilen, caiz görülen bu dövme tedbiri uzun yıllardan beri tartışma konusu yapılmış ve İslam’ın yumuşak karnı kılınarak istismar edilmiştir.
İslam alimleri izin verilen dövme eylemini devamlı telakki etmişler, hafifletmek için çeşitli yorumlara gitmişlerdir.
Biz “Kur’an Yolu” isimli tefsirimizde konuyu şöyle bağlamıştık:
“…kadının aile hukukunu çiğnemesi halinde bir ıslah tedbiri olarak ve içinde yaşanılan topluluğun örf ve âdetine uyularak serbest bırakılan “kocanın karısını dövmesi” eylemi, Hz. Peygamber (s.a.) tarafından toplum ıslah edilerek, insanın ve özellikle zevcenin dövülemeyeceği ifade ve telkin edilerek ortadan kaldırılmış, “iyi bir kocanın karısını dövemeyeceği” kaidesi bu yakışıksız davranışın önüne bir set olarak konmuştur. Burada sünnet (Resûlullah’ın sözleri ve uygulaması) âyeti neshetmemiş, tarihîliğini, yerelliğini ve kültürel mahiyetini ortaya koymuştur.”
Bana gönderilen bir yazıda, kendinden ummadığım bir sivri dil ile alimlere hakaret eden kişiyi uyarmak için bu yazıyı kaleme aldım. Bu kişi, yukarıda mealini verdiğim âyette geçen “darb” ı, “dövmek” olarak çeviren mealcilere ve tefsircilere hitaben “Allah’tan utanmadınız mı, O, dövün der mi” diyor.
Ben de “Allah Resulü, sahabe, ilk üç nesil alimlerinin tamamı ve günümüze kadar gelip geçmiş nice alim ittifakla bu kelimeyi “dövmek” olarak anlamışlar, uygulama konusunda farklı yorumlar yapmışlardır. Sen bunlara hakaret ederken Allah’tan ve kullarından utanmadın mı?” diyorum.
Diyanet'e çatmak moda oldu, o yazar da Diyanet'in mealinde böyle geçtiği için atıp tutuyor. Peki Elmalılı Hamdi ve Ömer Nasuhi Efendilere ne diyecek! Mehmet Akif’e ne diyecek?
İşte Akif’in meali:
“Erkekler kadınlar üzerinde hâkimdirler. Çünkü bir kere Allah ötekilerini berikilerden üstün yaratmış, sonra onlar bunların yolunda mallarını saçıp duruyorlar. Onun için işleri salâh olan kadınlar, kocalarının kendi üzerlerindeki haklarına boyun eğerler. Allah’ın kendilerini korumasına mukabil kendileri de murakabe imkânı olmayan vazife-i emanetleri korurlar. Kocalarına isyan edeceklerini sezerek endişeye düştüğünüz kadınlara gelince, evvelâ kendilerini irşad edin, sonra yattıkları yerde yalnız başlarına bırakın, yine dinlemezlerse dövün. Dinledikleri halde incitmeğe vesile aramayın. Allah’ın yüksek olduğunu, büyük olduğunu bilin”.