TBMM Genel Kurulu’nda HDP’nin ‘Türkiye'de basın ve ifade özgürlüğünün sağlanması önündeki engellerin kaldırılması amacıyla’ verdiği araştırma önergesi AKP ve MHP oylarıyla reddedildi. AKP Grubu adına konuşan Balıkesir Milletvekili Mustafa Canbey, “Türkiye'de basın son derece özgürdür, çok seslidir” dedi.
Hülya Karabağlı - Medyafaresi.com Genel Kurul Haberi
TBMM Genel Kurulu’nda HDP’nin ‘Türkiye'de basın ve ifade özgürlüğünün sağlanması önündeki engellerin kaldırılması amacıyla’ verdiği araştırma önergesi AKP ve MHP oylarıyla reddedildi.
Önerge sahibi Van Milletvekili Tayip Temel, “Demokrasinin en önemli göstergelerinin başında haber alma hakkının güvencesini sağlayan basın ve ifade özgürlüğü gelmektedir” dedi. Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü üzerindeki baskıların her geçen gün arattığına işaret eden Temel, “Özellikle bugün Kürt basını ciddi bir baskı ile karşı karşıyadır” açıklamasını yaptı.
“11 bin gazeteci şu anda işsiz. 12 bine yakın gazeteci hâkim karşısına çıkarıldı”
Genel Kurul’da araştırma önergesi üzerine HDP Grubu adına Mersin Milletvekili Rıdvan Turan konuşmasında gazetecilerin içinde bulunduğu durumu anlattı. Turan’ın verdiği bilgilere göre, KHK'ler ile 179 tane medya kuruluşu kapatıldı, binlerce basın emekçisinin işine son verildi. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının istatistiklerine göre, 11 bin gazeteci şu anda işsiz. Son beş yılda 3.804 gazetecinin sarı basın kartı iptal edildi. 12 bine yakın gazeteci hâkim karşısına çıkarıldı. Tutuklu gazeteci sayısı 91'e yükseldi. CHP Grubunu adına konuşan Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer de Genel Kurulda “Sadece Cumhuriyet yazarları, muhabirleri, yöneticileri hakkında şu anda devam eden 90 tazminat davası, 37 ceza davası var, hepsi haberler manşetler nedeniyle” dedi.
Genel Kurul’da HDP’nin reddedilen basın ve ifade özgürlüğünün araştırılması önergesindeki konuşmalar şöyle.
HDP GRUBU ADINA RIDVAN TURAN (Mersin) - Türkiye'de çok önemli bir düşünce ve ifade özgürlüğü sorunu var. Çok uzun zamandan beri iktidarlar, kendi varlık koşullarını muhalefetin sesini kısmaya, sözünü söylemesini engellemeye bağlamış durumdalar. Düşünce ve ifade özgürlüğü denilince; tabii, bunun en olmazsa olmaz taraflarından bir tanesi basın özgürlüğü. Basın özgürlüğü önünde ülkemizde çok ciddi engeller var. Basın özgürlüğü, Anayasa'da ve Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalarda ifade edildiği gibi bir özgürlük olarak tanımlanmanın ötesinde, onun dışında, ne yazık ki basının nasıl zapturapt altına alınacağı, nasıl insanların özgürce düşünüp ifade edemeyeceği bir biçime çevrilmiş, evrilmiş durumda. Artık, çağdaş demokrasilerin en olmazsa olmaz taraflarından bir tanesi -herkesin bildiği gibi- basın özgürlüğü melesi. O nedenle, Meclis, mutlaka, Türkiye'nin en temel sorunlarından bir tanesi olan özelde düşünce ve ifade özgürlüğünü, daha özelde ise basın özgürlüğünü ele almalı ve bu konuyu araştırmalı.
Değerli arkadaşlar, aslında Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalar var, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi var, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatları var, içtihat kararları var, yine Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Sözleşmesi gibi sözleşmelerde Türkiye basın özgürlüğünü tanımış, bunların altına imza atmış durumda. Yine, Anayasa'nın amir hükümleri basının sansürlenemeyeceğine dair, düşünceyi ifade etme ve yayma hürriyetine dair hükümlerle donatılmış durumda fakat ne yazık ki söz konusu olan muhalif basın olduğunda; devrimci, demokrat basın olduğunda ve özellikle de Kürt basını olduğunda bu basın kuruluşlarının önüne akıllara ziyan düzeyde engeller dikiliyor. OHAL kapsamında, örneğin, 29 Ekim 2016'da çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle Özgür Gündem, Azadiya Welat, Dicle Haber Ajansı ve Jin Haber Ajansı gibi pek çok özgür basın kuruluşu kapatılmış durumda. Gerekçe? Gerekçe yok. Peki, herhangi bir mahkeme kararı var mı? Herhangi bir mahkeme kararı da yok. Bu kapatılmış olma hâli ne yazık ki hâlâ devam ediyor. Aslına bakılırsa, Kürt sorununda çözümsüzlüğü eleştiren ve Kürt sorununun barışçı ve demokratik bir biçimde çözülmesinden yana siyasi tutum içerisinde olan, yayın yapan bütün basın kuruluşları bu baskının altında, bu cenderenin altında, deyim yerindeyse, ezilmeye çalışılıyor.
Yine, değerli arkadaşlar, Basın Yasası çerçevesinde kovuşturma ya da soruşturmaya uğrayan hemen tüm yazarlar, gazete çalışanları nihayetinde, eninde sonunda terörle mücadele kapsamında ceza almaktalar. Örneğin Mezopotamya Ajansı muhabirlerinden Sadiye Eser, Sadık Topaloğlu; yine DİHA, Dicle Haber Ajansı muhabiri Hacı Yusuf Topaloğlu, yazdıkları yazılar ve yaptıkları haberler sayesinde örgüt üyeliği suçundan tutuklanmış durumdalar. KHK'ler ile 179 tane medya kuruluşu kapatıldı, binlerce basın emekçisinin işine son verildi. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının istatistiklerine göre, 11 bin gazeteci şu anda işsiz durumda değerli arkadaşlar.
Yine, son beş yılda 3.804 gazetecinin sarı basın kartı iptal edilmiş durumda, 12 bine yakın gazeteci hâkim karşısına çıkartılmış durumda. Tutuklu gazeteci sayısı 91'e -Çin'den sonra dünyada en fazla gazeteci tutuklayan ülke unvanını böylece almış olduk- çıkmış durumda.
---
CHP GRUBU ADINA UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - İşte arkamda yazıyor, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." diyor ama değerli arkadaşlarım, millet adına bu Mecliste çıkardığımız yasalara uyulmadığını görmek hepimizi düşündürmeli. 2019 yılında bu Mecliste çıkardığımız ve kamuoyunda en fazla tartışılan icraatınız yargı reformuydu. Meclisteki tartışmalar sırasında iktidar sözcüleri hep dediler ki: "İfade özgürlüğünün önünü açacağız, bundan sonra haber ve eleştiri suç olmayacak." Bizler ise largı bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlanmadan bunun asla gerçekleşmeyeceğini vurguladık. Bu kürsüde şu sözleri söylediğimi iyi hatırlıyorum: "Bu kanun çıktıktan sonra da savcılar ve hâkimler haberden, eleştiriden terör, gazeteciden terörist çıkarmaya devam edecek. Haklı çıktım demek için değil ama ülkemizin ayıplı hâlini görmemiz açısından yaşananları sizinle paylaşmak isterim.
Bakın, Çalışan Gazeteciler Günü'nde Cumhurbaşkanı basın özgürlüğünden bahsediyor. Ama aynı gün Zonguldak'ta Halkın Sesi Yazı İşleri Müdürü Cevdet Akgün yazdığı yazı nedeniyle hapse giriyor; yazdığı yazı da Bank Asyanın avukatının bu iktidar tarafından sınavsız hâkim yapılması. İşte, daha dün, savcılar yazar Aslı Erdoğan için, hak savunucusu Eren Keskin için dokuz yıl hapis cezası istediler. Sadece Cumhuriyet yazarları, muhabirleri, yöneticileri hakkında şu anda devam eden 90 tazminat davası, 37 ceza davası var, hepsi haberler manşetler nedeniyle.
Gazeteciler sokak ortasında dayak yiyorlar, mahkemeler saldırganları cezalandırmıyor bile. Basına baskının çeşidi ise sınırsız. İşte, Birgün, Cumhuriyet, Evrensel gazetelerine resmî ilan ambargosu uygulanıyor. Anadolu'da yüzlerce yerel gazete üç kuruş borçları gerekçe gösterilerek susturuluyor. Gazetecilerin en temel hakkı olan basın kartları bile baskı aracı olarak kullanılıyor yazamasınlar, konuşamasınlar, halk gerçekleri bilmesin diye. Tüm bunlar olup biterken 10 Ocakta saraydan mesaj geliyor "Çok sesli, etkin, herhangi bir kısıtlamaya maruz kalmayan medyanın varlığı demokratik ve şeffaf toplumun olmazsa olmaz koşuludur." deniyor.
Gerçekten demokratik, gerçekten şeffaf toplum isteyenlerin ilk yapması gereken basının üzerinden ellerini çekmeleridir.
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA CANBEY (Balıkesir) - Bahse konu önergede Türkiye'de basın ve ifade özgürlüğü üzerinde baskı olduğu ve bunun günden güne arttığı belirtilerek ve Türk basınının ciddi bir baskıyla karşı karşıya olduğu iddia edilerek basın özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılması amacıyla önerge verilmiş.
Özellikle şunu belirtmek isterim ki Türkiye'de basın son derece özgürdür, çok seslidir. Bugün, medya, hukuk çerçevesinde, istediği manşeti atabilmekte, istediği yayını yapabilmekte, dijital medyayla birlikte bu mecralarda özgürce her birey ve basın mensubu düşüncelerini ifade edebilmektedir.
Ülkemizde basın özgürlüğü ve kapsamı 5187 sayılı Basın Kanunu'nda düzenlenmiştir. Şöyle ki: "Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir. Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir."
Basın hürdür ve bizim, basın özgürlüğünü sonuna kadar savunmamız gerekir; savunuyoruz da. Fakat sadece Türkiye'de değil, dünyanın hiçbir ülkesinde teröre ve şiddete destek veren, kamu düzenini bozan, ülkeyi bölmeye çalışan -sadece basına da değil- hiçbir yapıya müsaade edilemez. Kanunda da açıkça belirtildiği üzere, devletin millî güvenliğini tehdit eden her unsurda olduğu gibi basın alanında da bu konularda, kanun kapsamında gereği yapılmaktadır. Bugün, devletimiz terörle her alanda mücadele etmektedir; medya alanında da terörle mücadelemiz devam edecektir. Biz, Türkiye'de aynı bayrak altında yaşıyoruz; vatanımız aynı, kaderimiz aynı fakat ısrarla bu ülkede Türk-Kürt ayrımcılığı yapma noktasında bir gayret var ama bu ayrımcılık hiçbir zaman tutmayacak çünkü biz et ve tırnak gibiyiz. Ülkemizde Basın Kanunu'nun basın ahlak kuralları çerçevesinde herkes özgürce yayın yapabilmektedir. Önergenin tersine böyle bir komisyonun kurulmasına gerek yoktur.