HDP seçim bildirgesinin açıklandığı toplantıda ilk sözü Figen Yüksekdağ aldı. Yüksekdağ’ın sözünü bitirmesinin ardından Demirtaş, Yüksekdağ’ı işaret ederek “Doğru söyledi” dedi. Bu sözlere Yüksekdağ, “Bana katılacağını biliyordum” cevabını verdi.
SELAHATTİN DEMİRTAŞ’IN KONUŞMASI
İşte Yüksekdağ’dan sonra söz alan Demirtaş’ın açıklamalarından satır başları:
Türkiye gibi bir cadı kazanı, Türkiye gibi bir kan deryası ve siyasetin bu kadar kirlendiği bir ortamda biz niye varız? HDP işte biraz önce sayın eş başkan ifade etti, bütün bu karamsar tabloyu aydınlatmak için yola çıkmış biricik halk partisi. Bizler varız, toplumsal bir ihtiyaç sonucu ortaya çıktık. Ezilen yığınların sesi olmak için yola çıktık. Ortak vatan olarak bellediğimiz bu topraklarda yepyeni bir yaşam kurmamız gerekir diyerek yola çıktık. Partimizi tıpkı Türkiye gibi, rengarenk bir çiçek bahçesine inşa ettik.
“BÜYÜK ACILAR ÇEKTİK, EVLATLARIMIZI KAYBETTİK”
Bizi yönetenler hep iki seçenek sundular. Ya teklikte buluşacağız dediler ya da terk edeceksiniz dediler. Sürgünle işkenceyle katliamla eziyetle bize ikinci seçeneği dayattılar ve biz maalesef bu iki seçenek yani inkar ve isyan kısır döngüsü arasında çok uzun yıllardır büyük acılar çektik, evlatlarımızı kaybettik, emek kaybettik.
Şimdi HDP bu iki seçeneğe mahkum değiliz diyen üçüncü seçenek için yola çıktı. Biz birbirimizden farklıyız. Kürt olarak doğduk, Türk olarak. Ermeni, Azeri olarak. İnançlarımız birbirinden farklı olabilir. Bizler cinsiyet olarak birbirimizden farklıyız. Temsil ettiğimiz kültür medeniyet farklı. Son derece normal. Biz insanlığın ilk var olduğu coğrafyada yaşıyoruz. Kuzey kutbu değil burası, Mezopotamya Anadolu toprakları. Onlarca medeniyetin mirasçıları olarak buradayız. Bizi teklik etrafında birleştirmeye çalışmak, büyük bir hataydı. Ve bu hataya karşı direniş ortaya konulması da o kadar meşruydu.
“BİZ BUNLARA MECBUR DEĞİLİZ”
Teklik politikalarına karşı birlik politikalarını savunduk. O nar gibi dediğimiz, bir kabuğun içinde binlerce tane, birbirini zorlamadan, bir arada nasıl yaşanabileceğini gösteren, nar tanesi gibi. Bir arada yaşayabiliriz dedik. Yer üstünde yer altında kültürel doğal zenginliklerimizle insan yapımızla eşsiz bir ülkede yaşıyoruz. Ama çok mutsuzuz, huzursuzuz. Ama biz bunlara mecbur değiliz. Yoksullar ordusu olarak bunu bir kader olarak belirleyemeyiz. Bütün bunları birbirimize karşı acımasız birer argüman olarak her gün suçlama aracı da yapmayız yapamayız. Siyasetin dilini de biçimini de değiştirmek zorundayız.
“BUGÜNLER ÇOK KISA SÜRE İÇİNDE GEÇECEKTİR”
Siyaset bunun için siyasi partiler bunun için kurulmamıştır. İşte biz HDP olarak siyaset toplum için, toplumun mutluluğu için varsa anlamlıdır diyerek yola çıktık. Toplumdaki temel bütün mesele ve başlıklarda büyük bir değişim, tarihsel süreciyle karşı karşıyayız. Bir geçiş dönemi yaşıyoruz. Bunları yaşamak zorunda değildik elbette ki. Ancak geçiş sürecinin demokratik bir kazanıma dönüşmesi için sabırla metanetle birlikte çalışmaya ihtiyacımız var. Emin olun ki bugünler çok kısa süre içinde geçecektir.
1 Kasım akşamı 7 Haziran’dan daha büyük bir güneş doğacak. Bize oy versin ya da vermesin bütün Türkiye’nin HDP’nin başarısıyla gurur duyduğu o anı 1 Kasım’da çok daha güçlü şekilde Türkiye’ye armağan etmek zorundayız. Biz bunun için yola çıktık. Bizler siyasetin bize sunduğu imkanları öç almak, intikam almak için kullanamayız.
Siyasi gücümüzü ancak ve ancak toplumun temel sorunlarının çözümü için harcamak zorundayız. Siyaset bizler açısından hırsla kinle yapılacak bir iş değildir. Kendinden sonraki nesillere en az sorun bırakan siyasetçiler olmayı başarırsak ancak bir başarıdan söz edilebilir. Kendi hırsları uğruna, toplumdaki sorunların üstüne bir de kendisi sorun bırakan siyasetçiler tarih karşısında suçlu olmaktan kurtulamayacaklar.
“HDP’NİN OLMADIĞI BİR TÜRKİYE HAYAL EDİN”
Türkiye’nin HDP’ye ihtiyacı var. Bu bir gerçek. Türkiye’nin en yalın, hakiki gerçeği. Halklar ne kadar gerçekse, halk otobüsünde omuz omuza işe gittiğiniz, bağda bahçede yan yana çalıştığınız emekçi kardeşleriniz, okuldaki sırada öğrenci arkadaşınız ne kadar gerçekse HDP o kadar gerçek bir Türkiye partisi. Bir an HDP’siz bir Türkiye düşünün. HDP’nin olmadığı bir Türkiye hayal edin. İşte öyle bir Türkiye tehlikeli sulara sürüklenen bir gemi gibidir. Bugün eğer bu gemi bu kadar saldırıya rağmen batmıyorsa, alabora olmuyorsa, HDP’nin bu gemide sağladığı dengeden dolayıdır. HDP’yi bu gemiden atmaya çalışanlar, HDP bu gemide olmazsa gemi batar. O yüzden Türkiye’nin HDP’ye ihtiyacı var. HDP’ye sahip çıkmak demek bugün Türkiye’nin aydınlık geleceğine sahip çıkmaktır. Tehlikelerden Türkiye’yi korumanın yoludur. Biz hırs ve kibirle donatılmış siyasetçiler değiliz.
Biz bugüne kadar halkların yararına her kim olumlu ne iş yaptıysa, taş üstüne kim taş koymayı başardıysa onlara ancak teşekkür edebiliriz. Ama yolun bundan sonrasına HDP ile devam edeceğiz. Doğru rejim değişecek kama adaletli bir rejim inşa edeceğiz. Eşitlikçi bir rejim inşa edeceğiz. Siyasetle akılla barış yoluyla devam etmeliyiz yoluyla. Gandhi’nin dediği gibi “Adaletsiz rejimi adaletle yıkınız ve alkışlar önüne kansız elle çıkınız”
İnadına HDP, inadına barış. Tekrar uyananların partisine hoş geldiniz.
DEVAMI GELİYOR...
FİGEN YÜKSEKDAĞ'IN KONUŞMASI
İşte Demirtaş'tan önce konuşan Yüksekdağ'ın sözlerinden satır başları:
İşte böyle başlamıştı her şey. Güzel başlamıştı, güzel devam etmişti. Siyasi iktidarın ve sarayın hırsı Türkiye’nin aydınlanan geleceğini karartmadan önce, savaş başlamadan önce, hırsızlıkların üstü kanla örtülmeden önce umut vardı, coşku vardı, neşe vardı. İnsana inanç, geleceğe inanç vardı. HDP büyük insanlığın o büyük yürüyüşünü başlattığında saflarımızda buluşan o büyük enerji, Türkiye’ye yeni bir ufuk açmıştı.
Karanlığın en yoğun olduğu bir aşamada ufukta beliren bir ışıktı ve umuttu HDP. HDP sadece bir kişi, bir lider, bir örgüt değildi. HDP, yani bizler bütün Türkiye Kürdistan halklarının çoğulluğunu temsil ediyordu. Yıllar boyunca birbirinden koparılan Türkiye halklarının nasıl bir araya gelebileceğini gösteriyordu. Türkiye toplumunun, halklarımızın yeni bir ışıkla aydınlanmasını istemediler. Çünkü karanlıkla beslenenler çünkü iktidarlarını zorbalık ve zulüm ve kan üzerinden kuranlar aydınlıktan ışıktan korkarlar.
Ama bizler geride bıraktığımız dönemde 7 Haziran’daki büyük seçim başarısını elde etmeden önce bu ışığı görmüş ve etrafında buluşmuştuk. İşte tam da bu süre içerisinde biz 7 Haziran’a varmadan önce bütün Türkiye halkları değişimin öz gücü olduğunu gördüler.
Sorun çözmek değil, sorun üretmekten başka hiçbir şey yapmayan siyasi iktidar vardı. Sonra bütün Türkiye halkları HDP ile birlikte bizler olarak değiştirme gücünü kuşandı. İşte HDP, 7 Haziran başarısıyla beraber Türkiye’de demokrasi geleceğinin adresi oldu. Her türlü saldırıya, kuşatmaya, ablukaya rağmen, HDP ve onun milyonlardan oluşan gönüllüler ordusu yani bizler, kadınlar gençler işçiler emekçiler köylüler LGBTİ bireyler ve tüm ezilen halklar ve inançlar…
Hiçbir zulüm saltanatının yıkılmaz olmadığını gösterdiler. Hiçbir saldırı aygıtının ve sonu gelmeyeceği, gitmeyeceği düşünülen hiçbir iktidarın yara almaz ve baki olmadığını gösterdiler. İşte 7 Haziran seçim sonuçlarının en büyük başarısı buydu. HDP’nin ve bizlerin en büyük başarısı buydu. Mümkündür ve başarabiliriz. Başka bir dünya, başka bir Türkiye mümkün.
İşte esas korktukları da buydu. Onları çığırından çıkaran da Türkiye toplumunun bu kadar güçlü biçimde demokrasi kültürüyle buluşmuş olmasıydı. 7 Haziran’da ne gördüler biliyor musunuz? Karşılarında güdemeyecekleri, baskıyla yalanla yönetemeyecekleri bir halk olduklarını gördüler. Bu iktidar sahiplerini, saltanat sevdalılarını en fazla ürküten şey olmuştur. Bütün diktatörlerin en büyük korkusu budur, yönetemedi halk.
“YİNE BAŞARAMAYACAKSINIZ”
7 Haziran sabahından itibaren sanki o gün seçim sandıklarına gidilmemiş gibi davrandılar. Bugün de aradan 6 ay geçtikten sonra Türkiye halkları tekrar seçimle karşı karşıya. 7 Haziran seçim yenilgisini hazmedemeyen saray ve AKP iktidarı, 1 Kasım seçimlerinde iktidar hırsını tatmin edecek daha büyük ve başarılı bir sonuç elde etmeyi düşünüyor. Yine başaramayacaksınız. 7 Haziran günlerinde de söyledik. Bugün yeniden söylüyoruz. Sizin günleriniz doldu, sizin süreciniz bitti. Artık Saray ve AKP hükümetinin siyasi anlayışı Türkiye’nin tarihinde ve geçmişinde kalacak bir örnek ve süreç olacak. Türkiye kendi geleceğini 7 Haziran’da seçti. Çoğulculuğu seçti, yönetime katılmayı ve kendi özyönetim gücüyle yaşamın siyasetin toplumsal yönetimin bir parçası olmayı seçti. Türkiye toplumu 7 Haziran’da bu kadar güçlü bir seçimi yaptıktan sonra hiçbir saltanat bu seçimi değiştiremez.
Saray ve AKP hükümeti seçimle işbaşına geldiler. Ama seçimle gitmek istemediler. Seçimle iş başına gelenler bugün savaşla yeniden yönetime gelmek, yeniden tek başına iktidar olacakları bir sonuç elde etmek istiyorlar. 7 Haziran’dan itibaren başlatılan savaşın, halklarımızın itildiği çatışma kan ve ölüm gözyaşının tek nedeni vardır, Saray’ın iktidar hırsı ve o iktidarı sürdürmek için mevcut egemen siyasetin her şeyi göze alması.
HDP barajı geçerse eğer Türkiye’de kaos olur demişlerdi. Seçimlerden sonra da gözümüzün içine baka baka, eğer 400 vekili verseydiniz bütün bunlar yaşanmayacaktı dediler. Bütün bu savaş çatışma ölümler olmayacaktı dediler. İşte bu kadar yüzsüzce ilan edilmiş bir savaş var karşımızda. Yüzlerce insanımızın ölümüne yol açan sadece 7 Haziran seçim sonuçlarından sonra 22 çocuğun katledilmesine yol açan çok koyu bir karanlığa, savaşa ve ölüm siyasetine mahkum edilmiş durumda Türkiye. 400 vekili vermeyenlere, 400 vekil isteme yüzsüzlüğü gösterenlere ders verme cesareti gösteren halklarımıza bugün savaşla, zulümle ve çatışmalarla cevap veriliyor. Siyasi iktidar kaybettiği her yerde, Kürt illerinde yenilgisinin faturasını halklarımıza çıkartmaya çalışıyor.
“DÜN DE BARIŞ DEDİK, BUGÜN İNADINA BARIŞ DEDİK”
İşte bu karanlık koşullar içerisinde, bizlere dayatılan, bu savaş ve çatışma günleri içerisinde yine bizim sözümüz, bizim eylemimiz dün olduğu gibi gayet net ve güçlü olacak. Dün de barış dedik, bugün inadına barış dedik. Dün bizler ve HDP dedik, bugün inadına beraber inadına HDP diyoruz. Dün büyük insanlık dedik ve gelecek yürüyüşüne çağırdık. Bugün büyük insanlık ve büyük barış diyoruz.
Dün başaramayacaksınız, sizi başkan yaptırmayacağız dedik. Bugün de yine başaramayacaksınız, sizi diktatör yaptırmayacağız. Savaştan bu yana bütün Türkiye halkları acıyla ölümle sınandı yeniden. Suruç’ta Silvan’da Varto’da… Türkiye’nin dört bir yanında karanlık katliamcı saldırılarla karşı karşıya kaldık. Türkiye’nin umudu ve demokratik siyasi ekseni olan bir partiye, HDP’ye kıyıcı yıkıcı saldırılar gerçekleştirildi. İktidarı kazanamayanlar bütün Türkiye’de iç savaş çıkarmayı göze aldılar. Sadece Kürt olduğu için yurttaşlarımızın sokaklarda işyerlerinde evlerinde linç edilmesine yol açacak saldırıların talimatını verdiler. Hala da talimat vermeye devam ediyorlar.
Basın kuruluşlarına, basın mensuplarına, kadınlara, gençlere, halklara, çocuklara kendilerinin karşısında duran onlar gibi olmayan, olmamakta direnen bütün halklarımıza savaş açmış bir iktidar var karşımızda.
“1 KASIM’DA, SARAY’I BARIŞ ALTINDA BIRAKACAĞIZ”
Bugün onlara en esaslı cevabımız şudur. Biz işte tam da bugünlerde 1 Kasım’da, Saray’ı barış altında bırakacağız. Halklarımızın barış ve çözüm iradesini kabullenmeyi öğrenecekler. Demokrasi kültürüne göre hareket etmeyi, çoğulcu siyaset yapmayı öğrenecekler. Bu iradeyi dikkate alacaklar. Eğer öğrenmiyorlar, dikkate almıyorlarsa gidecekler. Söylediğimiz her sözün arkasındaki irademizi, çabamızı, emeğimizi ve kararlılığımızı her koşul altında koruduk. Bugün de işte bize dayatılan bu seçim karşısında, 1 Kasım seçim sandıklarında da 1 Kasım seçim anından sonra da yeni bir yaşamı geleceği, hep birlikte inşa edeceğimiz sözünü veriyoruz. Bugün yeniden HDP, yeniden bizler olarak daha büyük kazanmanın sözünü veriyoruz.
HDP BİLDİRGESİNE DİYANET RÖTUŞU: DİYANET KALDIRILACAK AMA...
HDP'nin 7 Haziran bildirgesinde Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kaldırılacağı vaadi yer almış, bu vaat büyük tartışma yaratmıştı.
HDP, 1 Kasım bildirgesinde yine Diyanet'in kaldırılacağı vaadini korudu. Ancak 7 Haziran'a göre bir rötuş yaptı. Kaldırılan Diyanet'in yerine "Din ve İnanç İşleri Kurulu" oluşturulacağı bidiride yer aldı. Bildiride, "Diyanet İşleri Başkanlığı, Din ve İnanç İşleri Kurulu olarak yeniden yapılandırılacak. Devletin din ve inanç alanından elini çekmesi sağlanacak, din ve inanç işleri topluma, inanç sahiplerine bırakılacak" denildi.
AF VAADİ
HDP bildirgesinde "siyasi tutsaklara genel af getirilecek" denildi. Bu ifade "Öcalan da af kapsamında" yorumlarının yapılmasına neden oldu.
HDP bildirgesinde çocuk cezaevlerinin kapatılacağı, cezaevlerinin sivil denetime açılacağı da vaat edildi. HDP bildirisinde, yeni oluşturulacak "Din ve İnanç İşleri Kurulu"nun yapısı da anlatılarak, "Kurul, din siyaseti üreten bir kurum olmayacak, inanç topluluklarının temsilcilerinden oluşacak, aralarındaki ilişkiyi düzenleyecek ve koordinasyonu sağlayacak. Diyanet İşleri çalışanlarının özlük hakları korunacak" denildi.
"DİNİ İNANCA ÖZGÜ KIYAFETE MÜDAHALE EDİLMEYECEK
Cemevlerinin ibadethane olarak tanınacağının da vurgulandığı HDP bildirgesinde, "dini inançların gereği olarak tercih edilenkılık ve kıyafete hiçbir alanda müdahale edilmeyecek" denildi.
SOYKIRIMLAR İÇİN ÖZÜR DİLENECEK
HDP bildirgesinde, tarihte farklı halklara yapılan "soykırım ve katliamlar" karşısında devlet adına özür dileneceği vaadi de yer aldı. Bildirgede, "Bir halkın diğerine üstünlüğünü empoze eden ırkçı, şoven ve milliyetçi politikalar karşısında eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir perspektif geliştirilmek için çalışılacak" denildi.