Bağımsız Sinema Merkezi yaptığı paylaşımda, “Böyle bir rezillik kabul edilemez. Çav Bella şarkısı, İtalya'da faşizme karşı dövüşen, hayatını kaybeden devrimcilerin hatırasını taşır. Kendi çürümüş pisliğinizi devrimcilerin mirasına bulaştıramazsınız. Derhal bu rezilliğe son verin” ifadelerini kullandı.
BSM’nin bu tepkisine Hilal Cebeci yanıt verdi.
Cebeci sosyal medya hesabından, şunları söyledi:
“Ülkedeki her türlü rezilliğe göz yumuyorsunuz da, ters köşe yapılmış bir klip mi rahatsız ediyor sizleri, madem o kadar devrimcisiniz, neden susuyorsunuz her şeye? Benim babam bir devrimci olarak öldü işkence gördü akciğer kanseri oldu ülkesi için, siz ne yapıyorsunuz.”
OdaTV’den Şenol Çarık, “İşte Hilal Cebeci'nin idamla yargılanan babasının bilinmeyen hikayesi” başlığıyla bir yazı yayımlandı:
Hilal Cebeci’nin babası Zeki Ordu, Haliç’te Denizcilik İşletmeleri’ne ait Camialtı Tersanesi’nde torna-tesviye ustabaşı olarak çalışmış ve buradan emekli olmuş. Ordu, 58 yaşında, 2002 yılı başında akciğer yetmezliği nedeniyle yaşama veda etmiştir.
Zeki Ordu, 12 Mart sonrasının uydurma davalarından olan “Sabotaj Davası”nın sanıkları arasında yer almış, idamdan yargılanmış, hapis yatmış ve kontgerillanın işkencesini yaşamış bir isim.
“SABOTAJ DAVASI” NEYDİ
Sabotaj Davası 5 Mart 1973 tarihinde İstanbul 2 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi’nde görülmeye başlanmıştır. 24 sanıklı davada sanıklardan 17’sinin idamı istenmiştir. Üçü için 5-12 yıl, ikisi için 5-12 yıl hapis cezası istenmiştir.
Örgütlerden aldıkları bir milyon lirayı aşkın para ile Kültür Sarayı (şimdiki AKM) , Marmara gemisini yaktıkları, Kastamonu şilebinde yangın çıkardıkları, Eminönü araba vapurunu batırdıkları ve böylece hazineyi 161 milyon 307 bin liralık zarara soktukları iddia edilmiştir.
Davanın sanıklarından eski milli Birlik Komitesi üyesi İrfan Solmazer ve İ.Ü. Hukuk Fakültesi öğrencisi Nabi Yağcı yurt dışında oldukları için haklarındaki dava dosyası, bu davadan ayrılmıştır.
Davanın sanıklarından Zeki Ordu, 22 Mart 1973 tarihli duruşmada sorgulanmıştır. Ordu, 21 sayfalık yazılı ifadesinde, daha önce yapılan sorgularının baskı altında gerçekleştiğini belirtmiştir. Zeki Ordu, kendisine isnad edilen suçları kabul etmemiş ve “Emniyette baskı altında ifadem alındı. Askeri Savcılıkta da yine emniyete götürüleceğim düşüncesiyle korkumdan bu şekilde ifade verdim” demiştir. Olay günleri, nerede ve ne işlerle meşgul olduğunu ispat edeceğini söylemiştir.
Sanıkların ifadeleri Kontrgerilla’da, işkence altında alınmıştır!
Tahliyesini ve beraatını isteyen Ordu, "THKP-C” ve “Ulusal Devrim Gücü”örgütünün üyesi olmadığını, bu kuruluşlardan para almadığını belirtmiştir.
Mahkeme heyeti tahliye taleplerini reddetmiş, duruşmayı ileri bir tarihe ertelemiştir.
Daha sonraki duruşmalarda Zeki Ordu hakkındaki iddialar tersanedeki bazı işçilere sorulmuş, ancak işçiler iddiaları reddetmişlerdir.
Zeki Ordu’yla birlikte 17 sanık delil yetersizliğinden 1974 yılı başında Sabatoj Davası’ndan beraat etmiştir.
Zeki Ordu kendisiyle birlikte davadan beraat eden 7 iş arkadaşıyla birlikte Haliç Tersanesi’ndeki işlerine geri dönmek istemişlerdir. İşyeri yetkililerinin kendilerine güçlük çıkardığını belirten 8 işçi, Başbakan’a ve Ulaştırma Bakanı’na başvurmuşlardır.
Dava süresince 13-16 ay arasında tutuklu kaldıklarını ve en az 10 yıl kıdemli kalifiye eleman olduklarını belirten işçiler, işlerine geri dönme isteğini önce olumsuz karşılayan Tersane Müdürlüğü’nün, sonra da kabulü olanak dışı bazı şartlar öne sürdüğünü belirtmişlerdir. İşverenin işçileri yeniden işe almak için önerdiği asgari ücret, hakları olanın üçte biri kadardır.
8 işçi bağlı oldukları sendikanın (Haliç Tersanesi işçilerinden bir kısmının kurduğu Tersane-İş Sendikası)’in rakibi olan diğer bir sendikanın ihbarı sonucu işlerinden olup tutuklandıklarını öne sürmüşlerdir. (Cumhuriyet, 10 Şubat 1974)
SANIKLARIN BERAATİ ONAYLANDI, MAHKUMİYET KARARLARI İSE ESASTAN BOZULDU
Askeri Yargıtay 2. Dairesi 12 Haziran 1975’te “Sabotaj Davası” diye bilinen davayı kesin karara bağlamış; Kültür Sarayı, Marmara yolcu gemisini, Kastamonu şilebini yakmak, Eminönü araba vapurunu batırmak iddialarıyla yargılanan sanıklar hakkında verilmiş olan kararları onayladıktan başka, sanıklardan bazılarının gizli örgüt kurdukları gerekçesiyle giydikleri 8 yıla kadar ağır hapis cezalarına ait kararı da esastan bozmuştur.
DÖNEMİN “KUMPAS” DAVALARINDAN BİRİSİYDİ “SABOTAJ DAVASI”
Kamuoyunda “Sabotaj olayları davası” olarak bilinen ve 1973’ten itibaren süren dava sırasında işçi Feyzullah Bigalı hayatını kaybetmiştir. Sanıklara kontrgerilla tarafından işkence yapılmıştır. Mahkeme karar verirken işkence altında alındığından ifadeleri geçersiz saymıştır.
İşçiler davalar devam ederken haklarında yaptıkları yayınlar nedeniyle Son Havadis ve Tercüman gazeteleri ile Başbakanlıkça yayınlanan “Türkiye Gerçekleri ve Terörizm” adlı kitaptan dolayı Başbakanlık aleyhinde dava açmışlardır.
12 Mart döneminde siyasi literatürümüze giren ve kısa bir süre önce vefat eden Talat Turhan’ın ortaya çıkardığı Kontrgerilla ya da Gladyo halka karşı terör, tertip ve kışkırtmalar yapmıştır… 12 Mart sonrasındaki olaylar, davalarda ordu içindeki ilerici subaylar, sendikacılar, aydınlar, işçiler hedef alınmıştır. Tıpkı Ergenekon, Balyoz dönemindeki gibi…
12 Mart dönemi savcılarının ve sorgulama makamlarının pek çok suçlamalarının asılsız ve hukuk dışı olduğu sonradan anlaşılmıştır. (Bomba Davası, Sabotaj Davası vb.)
Sabotaj Davası adıyla anılan davanın iddianamesi ve bu davada verilen beraat hükmü bunun en belirgin örneklerindendir…
Hilal Cebeci’nin babası, tersane işçisi Zeki Ordu da diğer işçi arkadaşlarıyla birlikte kumpas bir davayla hapse atılmış, işkence görmüştür. 2002 yılı Ocak ayında yaşama veda etmiştir…
Şenol Çarık
Odatv.com