Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ın yaveri Türkkan, kalkışma gecesi komutanını rehin alan paralel haşhaşilerden biriydi. Türkkan'ın itirafları, tarihin gördüğü en büyük ihanet şebekelerinden birinin çalışma yöntemlerini gözler önüne serdi.
İşte satır satır o cümleler...
HAİN OLDUĞUNA İNANMADIM
“Ben paralel yapı üyesiyim. Fetullah Gülen'e yıllarca gönüllü olarak hizmet ettim, bugüne kadar cemaatteki abilerime itaat ettim, onların verdiği emirlere bugüne kadar harfiyen riayet ettim. Cemaatte irtibat halinde olduğum kişiler Murat, Selahattin ve Adil kod adlı şahıslardı. Bunlardan Murat'ın evini biliyorum. Konya yolu civarındadır, gösterebilirim. Diğerlerinin ve tamamının ne iş yaptıklarını ayrıca adres ve açık kimlik bilgilerini bilmiyorum. Bu abilerle Murat'ın evinde ayda bir ya da iki ayda bir rutin görüşüyordum. Ben bugüne kadar Fetullah Gülen cemaatinin vatan haini olduğuna hiçbir zaman inanmamıştım. Sadece onların Allah rızası için çalıştıklarını düşünüyordum. Ancak darbe teşebbüsü ve sonrasında ne olduklarını anladım. Bu yapı ve bu yapıya mensup olanlar için vatan haini tabiri az gelir. Artık biliyorum ki bu yapı mensupları cani ruhlu kişilerdir. Gülen'i bizzat hiç görmedim ancak söylediklerim onun için de geçerlidir.”
SUBAYLIK İSTEDİM, SEVİNDİLER
“Bursa Karacabey'den fakir bir çiftçi aileden geliyorum. Babam yevmiye karşılığı çalışıyordu, 5 kardeşin en küçüğüyüm. Gülen cemaatiyle ilk defa ortaokul döneminde tanıştım. O tarihlerde Bursa Cumhuriyet Lisesi Ortaokul kısmında okuyordum. İyi ve geleceği parlak bir öğrenciydim. Ortaokulda cemaatin abileriyle tanışmıştım. O tarihte Serdar, Musa kod adlı üniversite öğrencisi abiler vardı. Ben lisenin resmi pansiyonunda kalıyordum. Bu abiler pansiyona gidip geliyorlardı. Ben ve benim gibilere namaz kıldırıyorlardı. Sonra beni kendi cemaat evlerine götürmeye başladılar. Ben 5 yaşından beri subay olmayı hayal ediyordum. Ailem de beni bu şekilde kanalize ediyordu. Benim bu idealim cemaatin ekmeğine tuz biber oldu. Benim subay olmak istememe çok memnun oldular.”
ŞIKLAR KAĞIDA İŞARETLENMİŞTİ
“1989 yılında Işıklar Askeri Lisesi'nin sınavlarına girdim. Sınavı kendi bilgilerimle kazanacağımdan emindim, cemaatteki abilerim de emindi. Fakat yine de bana sınav olmadan önceki gece yarısı getirip soruları verdiler. Soruları Serdar abi getirmişti. Elinde bilgisayar çıktısı şeklinde sorular vardı. Şıkların üzerine cevaplar işaretlenmişti. Zaten bildiğim şeylerdi. Okudum, ezberledim. Bursa merkezde bir cemaat evinde bana bu soruları verdiler. Soruları benden başkalarına da verdiklerini değerlendiriyorum. Ancak kime verdiklerini isim isim bilmiyorum. Yıllar sonra Serdar ve Musa abilerle irtibatım kalmadı. Aradan zaman geçtiği için onların kimliklerinin tespitine ilişkin bilgi de veremem. Fakat fotoğraflarını görsem tanıyabilirim. Bu şekilde askeri lise sınavlarını kazandım. Hatırladığım kadarıyla yüz küsuruncu olmuştum. Dereceye giremedim. Çünkü hatırladığım kadarıyla kasıtlı olarak soruların tamamını bana göstermemişlerdi.”
'TEK GÖREVİNİZ İFŞA OLMAMAK'
“Işıklar Askeri Lisesi'ndeyken Serdar ve Musa abilerle görüşmeye devam ettim. Ayda bir kez görüşüyorduk. Genelde haftasonu geliyorduk, namaz kılıyorduk, sohbet ediyorduk, Fetullah Gülen'in kitaplarını okuyorduk. Abilerim bana deşifre olmamak için askeri lisede tuvalette abdest almayı ve ima ile namaz kılmayı öğretmişlerdi. İma ile namazı istediğimiz yerde kılıyorduk. Namazı zihnen düşünüp dualarını içimden okuyordum. Herhangi bir siyasi kanala yönlendirilmedik. Oyumu genelde AKP'ye verdim. Sandığın başına gittiğimde oyumu o dönemin koşullarına göre kullandım. Askeri lisedeyken önce iki yıl Serdar abi, sonrasında da Musa abi benimle ilgilenmişti. Askeri lise döneminde cemaatten abilerim bana herhangi bir görev vermediler. Ben de cemaat adına herhangi bir faaliyette bulunmadım. Tek göreviniz ifşa olmamak diye öğretiyorladı.”
HEPSİNİN KOD ADI VARDI
“1993 yılında askeri liseyi bitirince sınavsız doğrudan Kara Harp Okulu'na kayıt yaptırdım. Ankara'ya geldim, birinci sınıfta cemaatle aramda kopukluk oldu. Bir müddet kendimi sorguladım. O tarihte kız arkadaşlarım vardı. Bu duruma cemaatten abiler kızıyorlardı. Daha sonra İstanbul, Trabzon, Diyarbakır, Lefkoşa, Kızıltepe ve en son Ankara'da görev yaptım. Kıta görevlerim sırasında cemaatle aylık görüşmeler yaptım. Bulunduğum yere göre irtibatta olduğum ağabeylerim sürekli değişiyordu. Onlara soru sormak yasaktı. 'İşinize bakın, dersinizi okuyun' diyorlardı. Hepsinin kod ismi vardı. Darbe olayına kadar cemaati 'Allah rızasını gözeten bir yapı' olarak görüyordum. Gülen'in de ilahi bir kimliğinin bulunduğuna inanıyordum.”
Subayların yüzde 70'i bizdendir!
“Necdet Özel paşa döneminde 2 yıl Hulusi Akar paşa, 2 yıl da Yaşar Güler paşa Genelkurmay 2. Başkanlığı görevini yürütmüşlerdi. Her ikisinin de emir subayı arkadaşım olan Binbaşı Mehmet Akkurt'tu. Mehmet Akkurt da Gülen cemaatinin mensubudur. Ses kayıtlarını onunla birlikte yaptık. O da isimlerini belirttiğim Genelkurmay 2. Başkanlarının odasına dinleme cihazı yerleştiriyordu. Onun cemaat abisinin kim olduğunu bilmiyordum. Şu anda Akkurt'un nerede olduğunu, gözaltında olup olmadığını bilmiyorum. Darbeye teşebbüs günü onun görevi Genelkurmay 2. Başkanı'nı etkisiz hale getirmekti. Tahminen Silahlı Kuvvetler'de ne olup bittiğini bilmek için cemaat bu paşaları dinliyordu.”
HERKES ABİSİNİ BİLİR
“Ben, Genelkurmay Başkanı değiştiğinde, Hulusi Akar'ın emir subayı olduğumda ses kaydı işini bıraktım. Murat abi bana emir subayı olduktan sonra 'Dinleme cihazını sen bırakmayacaksın' dedi. Birkaç ay sonra öğrendim ki aynı işi Serhat ve soyadını bilmediğim Şener isimli başçavuşlara yaptırmışlar. Serhat ve Şener başçavuşların ikisi de Hulusi Akar paşanın emir astsubaylarıydı. Cemaatte kesin bir şekilde gizlilik ve ketumiyet vardır. Herkes kendi abisini bilir, gider dersini yapar, namazını kılar, sohbetini yapar, kendi işiyle ilgili verilen görevleri yapar, fazlasını bilmez ve sormaz. Benim şahsi kanaatim 1990'lı yıllardan bu yana sınavla okullardan gelen ve orduya alınan subayların yüzde 60-70'i cemaatçidir. Genelde cemaatçi subaylar kurmay subaylardır. Bu benim cemaatçi olarak tahminim. Somut bir delilim yoktur.”
GÖREVİNİ YAPTIM
Askerin içinde birini, diğerine abi olarak görevlendirmiyorlardı. Abilik, bizim gözümüzde cemaatte bir üst görev değil, daha bilgili, kitap okuyan, dini bilgileri çok olan kişidir. Aynı zamanda görev verdiğini de gözardı etmemek gerekir. Örneğin ben, abilerin bana verdiği 'paşaları dinleme' görevini yerine getirdim.”
O cihaza radyo derdik
“Şu anda emekli olan bir albay, 2011 yılında beni, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel'e, emir subayı yardımcılığı için önerdi. 2011-2015 arası Genelkurmay Başkanı Özel'in emir subayı yardımcısı olarak çalıştım. Üstüm emekli olunca da emir subayı ben oldum. Bundan sonra bana verilen görevleri yerine getirmeye başladım. Genelkurmay Başkanı Necdet Özel paşayı dinleme cihazıyla sürekli dinliyordum. İki boğum parmak ucu kadar radyo diye tabir edilen dinleme cihazını her gün paşanın odasına herhangi bir yere koyup akşam da çıkarken alıyordum. Kendi hafızası vardı. 10-15 saat ses kaydı alabilecek kapasitesi vardı. Murat abiden önceki ismini hatırlamadığım Türk Telekom'da çalışan abi cihazı bana verdi. Cihazı evinde vermişti. Evi İncek'te Alacaatlı tarafındaydı. Gitsem evini bulabilirim.”
SESİNİ HER GÜN KAYDETTİM
“Bana dinleme cihazını verip paşanın sesini kaydetmem talimatını verdi. Bana 'Sadece bilgi amaçlı dinleyeceğiz, bir şey olmayacak' dedi. Ben de sorgulamadım, cihazı aldım. Paşanın sesini her gün kaydettim. İki, üç cihaz vardı. Haftada bir dolan cihazı cemaat abime götürüp veriyordum. Boş olanları alıyordum. Ben hiçbir zaman kaydettiğim sesleri dinlemedim. Nitekim benim o cihazları bağlayıp dinleyeceğim teçhizatım da yoktu. Arada sırada Genelkurmay Başkanı'nın odasında dinleme cihazı araması yapılıyordu. Doğal olarak ben bu aramanın ne zaman yapılacağını bildiğim için cihazı koymuyordum. Dinleme cihazıyla ilgili herhangi bir olumsuzluk yaşamadım. Bana verilen görevi harfiyen yaptım.”
YENİ ŞAFAK
100.000$ Sanal Para ve Eğitim Rehberi ile Forex’i Demo Hesapta Ücretsiz Öğrenin!