"Sanıkların kendilerini savunurken söylediklerinin doğru olup olmadığına mahkemeler karar verir. Fakat bakıyorum, haberlerde hatta başlıklarda sanıkların söylediklerinin 'yalan' olduğu yolunda hükümler veriliyor" diyen Bildirici, sözlerine şöyle devam etti:
"Biz gazeteciler, koşullar ne olursa olsun hiçbir kişinin mağduriyetine yol açmamalı, insanların adil yargılanma hakkına ve masumiyet ilkesine gölge düşürmemeliyiz. Ne biz gazeteciler yargıcız ne de gazeteler mahkeme."
Faruk Bildirici'nin "Gazeteci miyiz, yargıç mı?" başlığıyla yayımlanan (21 Ağustos 2017) yazısının ilgili bölümü şöyle:
Mahkemelerde sanıklara tek tip elbise giydirme tartışmasında hukukçuların en önemli itiraz gerekçesi, bu uygulamanın sanıkların tümünün baştan suçlu ilan edilmesi anlamına geleceği kaygısı.
Hukukçuların bu kaygısını biz gazetecilerin de taşıması gerekli. Hüküm giyene kadar herkesin suçsuz kabul edilmesi ilkesi istisnasız bütün sanıklar ve bütün davalar için geçerlidir. “Masumiyet ilkesi”nin bazı sanıklar ve davalara uygulanmayacağı gibi bir ön kabulden hareket edemeyiz.
Kuşkusuz bu ilke 15 Temmuz darbe girişimi ve “Fetullahçı Terör Örgütü”davalarını da kapsar. Darbe girişimini nefretle karşılamamız, devlet içinde devlet örgütlenmesini lanetlememiz, bu davaların sanıklarının haklarını görmezden gelmemize neden olmamalı. Hukuk önünde herkes eşittir.
Ama açıkyüreklilikle soralım; medya bu davalarla ilgili haberlerde “masumiyet ilkesi”ni ne kadar uyguluyor? Bu davaların sanıkları öbür davaların sanıklarıyla eşit görülüyor mu? Adil yargılanma hakkı ne kadar gözetiliyor?
Ne yazık ki, (bu sorulara) olumlu yanıt vermek mümkün değil. Benim bildiğim davalarda savcıların suçlamaları “iddia”, sanıkların o suçlamalara yanıtları “savunma” diye verilir. Fakat medya, bu davalarda savcıların suçlamalarını kanıtlanmış gerçek, sanıkların yanıtlarını “savunma” diye yazıyor.
Sanıkların kendilerini savunurken söylediklerinin doğru olup olmadığına mahkemeler karar verir. Fakat bakıyorum, haberlerde hatta başlıklarda sanıkların söylediklerinin “yalan” olduğu yolunda hükümler veriliyor.
Gözaltına alınanlar şüphelidir; yargılama başlayana kadar -ünlüler, siyasetçiler, gazeteciler vb dışında- isimleri kodlanır. Fakat bakıyorum, gözaltına alınma anından itibaren insanların fotoğraf ve isimleri açıkça yayınlanıyor.
Bugünlerde en çok aldığım talep, bu davalar ve polis operasyonlarıyla ilgili haberlerden isimlerin çıkarılması. Bu operasyonlarda gözaltına alınıp bırakılan ya da tahliye edilen çok sayıda kişi, haberlerdeki açık isimleri nedeniyle zor durumda kaldığını belirterek, isminin ve fotoğrafının çıkarılmasını istiyor. Talepte bulunanların küçük bir bölümü bile suçsuz olsa onları şimdiden damgalamanın sorumluluğunu üzerimize almamalıyız. Zira günümüz koşullarında bir insanı “FETÖ’cü” diye damgalamak yaşam hakkını elinden almak, toplumdan soyutlamak anlamına geliyor.
Biz gazeteciler, koşullar ne olursa olsun hiçbir kişinin mağduriyetine yol açmamalı, insanların adil yargılanma hakkına ve masumiyet ilkesine gölge düşürmemeliyiz. Ne biz gazeteciler yargıcız ne de gazeteler mahkeme.
Meslek örgütlerinde ayrım
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Basın Konseyi yöneticileri, Silivri Cezaevi’ne gitti. Cumhuriyet yönetici ve yazarları Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Ahmet Şık ve Akın Atalay’a destek ziyaretinde bulundu.
12 Ağustos’ta Hürriyet’te sadece Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç’in Silivri ziyareti haberi yayınlandı. TGC Başkanı Turgay Olcayto ve yöneticilerin ziyaretine internette yer verilirken, basılı gazetede haberi çıkmadı.
Silivri izlenimleri geniş biçimde yayınlanan Türenç’in Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutuklu bulunan Sözcü Gazetesi İnternet Sorumlusu Mediha Olgun’u ziyareti de Hürriyet’te bir gün sonra yer aldı. TGC Başkanı Olcayto, 15 Ağustos’ta da Şahin Alpay ve Mehmet Altan ile cezaevinde görüştü. Bu ziyaret de Hürriyet’te haber olamadı.
Cezaevlerindeki gazeteci meslektaşlarımıza destek ve bu yöndeki bütün girişimleri haberleştirmek biz gazetecilerin görevi. Çünkü gazetecilik suç değildir. Ama Hürriyet de meslek örgütleri arasında ayrım yapmamalı.