Değirmenci, "O gün oturup düşündüm 'Tek başıma nereye kadar mücadele edebilirim?' Kendimi çok yalnız ve bir başıma hissettim. Arkamda bir parti örgütü, bir siyasi parti örgütü olmadığı sürece etkili olamayacağımı hissettim. Buna o günlerde karar verdim aslında. Meclis kürsüsünde muhalefet yapmanın etkili olacağına karar verdim." dedi.
Değirmenci, Gazete Duvar'dan Cihan Başakçıoğlu'nun sorularını yanıtladı.
-Neden milletvekili adayı oldunuz?
2013 Haziranı'ndan yani Gezi Direnişinden beri dünyaya bakış açım değişti. Pek çoğumuz gibi ezberlerimiz de değişti aslına bakarsanız. Gezi'de ana akım medyanın göbeğinde öldürülen çocukların, gençlerin haberlerini verirken kimileri penguen belgeseli yayınlıyordu. O günden beri de yakama 'muhalif' diye bir yafta yapıştırdılar. Oysaki sadece gazeteciliğin gereğini yapıyordum. Sonra zaman içerisinde 2017 referandumunda tek adam rejimine 'hayır' diyeceğimi açıkladığım için işten kovuldum. İşsiz bir gazeteci olarak mücadele etmeye devam ettim. İsmim referandumda o kadar öne çıkmıştı ki bir gün sonra o referandum sürecine davet edildim. Her yere gittim, konuştum, 'hayır'ı savundum. Aslında 'hayır' çıktı sandıktan. Ama onu evet saydılar biliyorsunuz. Referandumdan bir gün sonra İstanbul'daki evime bir kurşun geldi ve duvara isabet etti. Bunu pek çoğu bilmez. Polis geldi, inceleme yaptı ve serseri kurşun sizi bulmuş dediler. O gün oturup düşündüm 'Tek başıma nereye kadar mücadele edebilirim?' Kendimi çok yalnız ve bir başıma hissettim. Arkamda bir parti örgütü, bir siyasi parti örgütü olmadığı sürece etkili olamayacağımı hissettim. Buna o günlerde karar verdim aslında. Meclis kürsüsünde muhalefet yapmanın etkili olacağına karar verdim.
"Barışın ve huzurun ülkesini hayal ediyorum"
-Nasıl bir Türkiye hayal ediyorsunuz, milletvekili olduğunuz takdirde ilk olarak hangi çalışmaları hayata geçireceksiniz?
Türkiye’nin sorunlarını sayarken sadece adaletsizlikten bahsettim. Elbette birinci sırada belki bu var. O yüzden milyonlarca insan adalet talebini dile getiriyor. Ama korkunç bir yoksulluk var. Türkiye'de artık sadece iki kesim var. Birçok çok zenginler, bir de çoğunluk yani bizler. Yoksullar, yoksulluk sınırının altında yaşamaya mahkum edilmiş olanlar diyelim.
İzmir'de gezerken İzmir depremzedesi kanser hastası bir kadın yanıma geldi ve son market alışverişi fişini bana uzattı. “Bunu meclis kürsüsünde göster” dedi. 400 küsur liralık alışveriş yapmak zorunda kalmış. Çünkü doktor “kansızsın et yesen iyi olur” demiş ve bir kilo kıyma almış. Sadece o bile 330 lira tutmuş. İnsanımızın derdi budur. Büyük bir yoksulluk var. Bunun çözülmesi gerekiyor. Adaletsizlikler var, adaletin sağlanması gerekiyor ve barış gerekiyor. Nasıl bir Türkiye hayal ettiğimi size anlatayım. Kimsenin hakkının yenmediği, emeğinin sömürülmediği, kimsenin ana diliyle, kimsenin cinsiyetiyle, kimsenin cinsel yönelimiyle ya da mezhebiyle ayrımcılığa tabi tutulmadığı ve kadın erkek eşitliğine önem verilen, laikliğin vazgeçilmez olduğunun kabul edilmiş olduğu güzel barışın ülkesi, huzurun ülkesi Türkiye'yi hayal ediyorum.