Serbest piyasa ve hukuk alanında şu anda tutturulmuş olan olumlu çizginin sürdürülmesi halinde, başka jeopolitik streslere de çok maruz kalınmazsa işlerin düzelebileceğini vurgulayan Bali, “Benim gördüğüm, Merkez Bankası Başkanımız, Hazine ve Maliye Bakanımız, piyasa mekanizmasının esas alınacağı konusunda net bir yaklaşım ortaya koyuyor.
Bizimle yaptıkları istişarelerde de ‘Siz işletmelerinizi iktisadi tutarlılıkla piyasa mekanizmalarının gerekliliklerine göre yönetmelisiniz’ şeklinde, kamuoyuna verdikleri mesajların aynısını vermişlerdir” diye konuştu.
Dünya gazetesinden Hakan Güldağ’ın haberine göre serbest piyasa dinamikleriyle örtüşmeyen işlerin yeni ekonomi yönetiminin açıklamaları ve yaptıklarıyla birlikte düzelebileceğine dair bir kanaat oluştuğunu söyleyen Bali, şöyle devam etti:
“Bunun kamuoyunda yeteri kadar etki yapabilmesi için sürdürülebilirliği önemli. Merkez Bankası Başkanımızın ‘Enflasyonda kalıcı düşüşe ikna olmadığımız sürece parasal sıkılaştırma devam edecektir. Şartlar gerektirdiğinde ilave parasal sıkılaşmaya da gidilebilecektir’ demesi kıymetli bir şey. Bu, sadece bugüne özgü değil, ileriye doğru da önemli.
Piyasa, şu anda bunu olumlu alıyor ama iskontolu olumlu alıyor. Çünkü ‘Ne kadar tatbik kabiliyeti olabilir?’, onu görmek istiyor. Biz de İş Bankası olarak her zaman olduğu gibi bu politikaların sürdürülebilirliğini sağlamada üzerimize düşeni yapmaya hazırız.
Ekonomi yönetiminin şu anda ortaya koyduğu bu tabloyu sürdürebilmesi ve bunun kesintiye uğramaması için bazı küçük, hızlı başarılara ihtiyaç olduğunu vurgulayan Bali, “Biz bunu sağlamalıyız; ülke olarak, ekonomi olarak, büyük kuruluşlar olarak bunun sağlanması için, bu kredibilitenin artması için çalışmalıyız.
İşler iyiye gitmeli ki bu politikalar sürdürülebilir olsun. Bunun da kilidini ters dolarizasyonda (Bankalardaki mevduatların dövizden TL’ye dönmesi -T24) görüyorum. Bir şekilde ters dolarizasyon oluşmalıdır” dedi.
Döviz alımlarında esasen yaygın şekilde perakende, küçük tutarlı bir alım tablosundan bahsedilemeyeceğini ifade eden Bali, dövizde ortalama alım seviyelerine yaklaşıldığında hızlı çözülmeyle birlikte ters dolarizasyonun başlayacağını söyledi.
Önceden kur yükseldiğinde bunun döviz kazandırıcı faaliyetlerde bulunanlarda, ihracatçılarda rekabet gücü yarattığını, ancak şu anda pandeminin buna yeterince izin vermediğini ifade eden Bali, şöyle konuştu: “Tabii ki insan hayatı en kıymetli hadise.
Ondan taviz verme şeklinde değil ama mümkün olduğu kadar da ekonomik aktiviteyi sürdürülebilir kılmak için tedbirlerle bunu bir arada götürmeye çalışıyorlar. Bu olabilirse, aşı ile birlikte ülkeler bu sarmaldan yavaş yavaş çıkabilirse, ters dolarizasyonla bunun hızlanması mümkündür. Bana göre bu, baz senaryo olmalıdır.”
İzlenmiş olan ekonomi politikaları nedeniyle serbest piyasa kültürünün zarar gördüğünü belirten Bali, Mayıs 2019’da katıldığı bir toplantıda da ifade ettiği şu sözleri aktardı: “Serbest piyasa bolluk, bereket demektir. Kontrol ise darlık, bereketsizlik, kısıt demektir. Çünkü gerçekte olmayabilecek talepleri uyarır, fiili hale getirir. Bir şeyin kısıtlı olduğu, olabileceği hissini verdiğiniz andan itibaren, insan organizması dahi savunma refleksiyle bunu ihtiyacının üzerinde talep etmeye başlar.
Bunun için serbest piyasanın ilkelerine ve dinamiğine sonuna kadar bağlı kalmak önemli. Kısa dönemlerde arzu ettiğimiz sonuçları hemen vermiyor diye biraz meşakkatli olabilecek bu yoldan vazgeçmenin sonuçları olur. Bazen daha farklı uygulamaların kısa sürede sonuç verebilir olması pratik gelebilir ama kalıcı olamaz. Daha kötüsü tahrip edicidir. Serbest piyasa ve bunun hukukunun oluşması bu bakımdan son derece önemlidir.”
Kazanımların, 2018’in ikinci yarısından sonra rahip kriziyle başlayan süreçte üst piyasa bozulmaları ve onun makroekonomik yansımalarıyla kaybedildiğini söyleyen Bali, Türkiye’nin yıllarca en önemli çıpası olan ve yabancılar karşısında Türkiye hikâyesi anlatırken en önemli dayanak olarak aktardıkları bütçe açığının GSYİH’ya oranındaki artışa dikkat çekti.
Bu oranın geçmişte yüzde 1,1-1,3 arasında tutulduğunu belirten Bali, “İki seçim yapıldığı yıllarda dahi bunlar korunuyordu. Biz bunu çatır çatır anlatıyorduk. Yabancı da ‘Siyasi gündem her ne olursa olsun bu ülkede mali disiplin var’ diyordu. Bu şimdi ne oldu? Yüzde 5’ler civarında ” diye konuştu.
Geçmişte bankacılık sisteminin NPL denilen sorunlu krediler oranının yüzde 1,4’lere kadar gerilediğini, şu anda ise bu oranın yüzde 4,5-5,5 civarında seyrettiğini ifade eden Bali, yakın izleme ve sorunlu krediler toplamının 4 özel bankada yüzde 20’ye yakın olduğuna dikkat çekti. Bali, ikinci grup krediler de düşünüldüğünde bunların hepsinin karşılık yükü olduğunu ve kârlılığı düşürdüğünü, kârlılık düştüğünde de özkaynak yeteri kadar beslenemediği için kredi kapasitesinin zayıfladığını söyledi.
İşler bir süre sıkışmaya başladığında sorunlara standart, uluslararası normlarla uyumlu olmayan “icatçı” bir tarzda yöntemlerle çözüm bulunmaya çalışıldığını belirten Bali, şöyle konuştu: “Hayatın hiçbir alanında olabilecekten daha fazlası elde edilemez. Bu, bilime aykırı. Kısa vadede olur gibi zannedildi. Onun için de yöntemler denendi.
Merkez Bankası rezervleri eridi, enflasyon yükseldi, işsizlik yükseldi. Bunun dolar ve faizler üzerindeki etkileriyle de reel sektöre, oradan bankacılık bilançosuna her yere etkisi oldu. Şu anda yapılanlar da bunların ayıklanması, temizlenmesi sürecine işaret ediyor. Neler yapılıyor? Geleneksel olmayan, kredibilite kaybına neden olan bütün unsurlar teker teker gideriliyor.”
Geçen yıl mevduat faizleri yüzde 22-23 bandında iken yüzde 18,5 ile kredi paketi açıklandığını ve İş Bankası’nın bu pakete katılmadığını hatırlatan Bali, “Tutarlı olmayan bir şeyi yaparak güvenilirliği tahrip ettiğimizde yarın zaten doğru iş yapma güvenilirliğimizi kaybederiz” dedi.
Açıklanan paketin ekonomiye beklendiği gibi etki etmediğinin altını çizen Bali, “Benim gördüğüm şey şu; yüzde 18,5’tan kredi alanlar aş, iş, istihdam mı yarattılar? Ne oldu? Krediyi alanların önemli bir kısmı, mesela mevduat yapıp arbitraj geliri elde edebildiler ya da döviz olarak değerlendirmeye başladılar.
Bir kısmı da ‘İhtiyaten tutayım ne olur ne olmaz belki bu krediye ulaşamayabilirim’ dedi. 22-23 mevduat faizi varken 18,5’tan kredi vermeye başlayınca ve sonrasında her toplantıda bir faiz indirimi geleceği beklenti olmaktan çıkıp siyasi bir öngörü haline dönüşünce, daha önce kredi kullananlar dahi kredisini kapattı ve beklemeye başladı.
Kredi talep edenler de bunu fiyatın daha da düşeceği öngörüsüyle ‘Herhalde buradan daha aşağıya inmez’ dediği yere kadar bekledi, talebini öteledi. Kredi talebi de tam o dibin bulunduğu yerden sonra canlanmaya başladı. Bu nedenle paket, aslında ekonomiyi canlandırmaya da yetmedi, krediyi artırma hedefine de hizmet etmedi” diye konuştu
Dünya gazetesi