Geçtiğimiz günlerde Posta gazetesi yazarı Mesut Yar'ın köşesinde yazdığı "FOX'un haber programlarını kaldıracağı, İsmail Küçükkaya ve Fatih Portakal'ın yeni kurulacak haber kanalında yer alacağı" iddiaları, gündeme bomba gibi düşmüştü... Ardından hem kanal yönetimi hem de "Çalar Saat" programı sunucusu İsmail Küçükkaya bu iddiaları yalanlamıştı. Peki durduk yere bu söylentiler nereden çıktı? Format değişikliğine gideceği açıklanan FOX, önümüzdeki günlerde ne gibi yenilikler yapacak? FOX'un sabah haberlerini 4 yıldır "Çalar Saat" programıyla ekrana taşıyan deneyimli haberci İsmail Küçükkaya'yla hem bu soruların yanıtlarını, hem de haber programlarının reytinglerdeki başarısı ile kanalın tutuklu Haber Müdürü Ercan Gün'ü, VIP dinleme skandalını ve referandum akşamı Fatih Portakal'la yaptıkları yayını konuştuk...
Mesut Yar’ın Posta’daki köşesinden duyurduğu FOX’un haber programlarını kaldıracağı iddiası çok konuşuldu ve kanal yönetimi bunun doğru olmadığını açıkladı. Ardından Milliyet Cadde yazarı Sina Koloğlu ise kanalın format değiştireceğini yazdı köşesinde… Format değişikliği haber bültenlerini nasıl etkileyecek?
Dört yıldır hem Ana Haber’de hem de “Çalar Saat” programında çok iyi rakamlar elde edildi. Her gün birinci çıkıyor kanal. Yine bununla bağlantılı olarak özellikle 4 yıldır girilen bütün seçimlerde de bizim Fatih’le yaptığımız programlar da hep birinci çıkıyor açık ara… Dolayısıyla bu durumda toplumun güvenini kazandı ve FOX markasında bizim haber programlarımız çok önemli bir rol üstlenmeye başladı. Çünkü kanalın ticari bir bağlantısı da olmadığı için böyle rakamlar ortaya çıktı. Fakat kanalın bu potansiyeli diziler ve diğer yarışma programlarıyla birlikte desteklenirse bütünü itibariyle de rakamlarını çok daha düzeltebileceği sonucu çıktı ortaya…
İyi de kanalda dizi de yarışma da var zaten…
Var ama daha da yukarıya çekilebilir bu…
Bu tür yapımlara ağırlık mı verilecek yani?
Hayır, ağırlık değil de arayışı içinde oldukları şey, haberlerdeki bu muazzam başarının ve haberlerin getirdiği kitleye uygun diziler ve yarışma programları. Mesela Selçuk Yöntem’i getirdiler. Bunun dışında çok güzel diziler başlıyor. Yazın da müthiş diziler var. Bizim anladığımız bu...
Bununla ilgili size herhangi bir açıklama yapmadı mı FOX yönetimi?
Yaptılar. Bize yaptıkları açıklama gelecek yıl ve ondan sonraki yılın planlaması üzerineydi. Çünkü yakında sezon bitecek ve eylül ayı itibariyle yeni sezona gireceğiz. Onları konuşuyoruz hep. Hatta sadece onu değil, 2019-2020 sezonunu da konuşuyoruz. Çünkü 2019 sezonunda da seçimler olacak. Dolayısıyla biz 2-3 yıllık bir program yapıyoruz. Yani benim görebildiğim kadarıyla FOX, “Fatih Portakal’la Ana Haber” ve “İsmail Küçükkaya ile Çalar Saat” programıyla ilgili 4-5 yıllık bir planlama yapıyor.
"MESUT YAR’IN İDDİALARI TAMAMEN DEDİKODU!" Madem durum böyle, durup dururken Mesut Yar neden böyle bir iddia ortaya atmış olsun?
Tamamen dedikodu.
Dedikodu mu?
Evet. Mesut Yar’a da çok şaşırdım açıkçası. Kanalda da çok şaşkınlıkla karşılandı bur durum. O gün Genel Müdürümüz, Genel Yayın Yönetmenimiz Doğan Şentürk’le konuştu. ‘Bu nereden çıktı?’ dedi herkes büyük bir şokla. Hepimizin şaşkınlığının nedeni de Mesut Yar’la tanışıklığımız olduğu için her düzeye ulaşabilecek konumunun olmasıydı. Mesela Doğan Şentürk çok hayal kırıklığına uğradı.
Ne tepki verdi Şentürk?
“Ya bir arayabilir sorabilir, nedir ne değildir” diye tepki verdi.
Bunun üzerine siz de canlı yayında Mesut Yar’ın yemek programı yapacağını söylediniz. Bu açıklamanızın ardından Mesut Yar da size köşesinden teşekkür etti ve ilk konuğu olmanızı istedi. Bu aranızdaki esprili bir atışma mı, yoksa yemek programı işi doğru mu?
Tabii bana o gün bir sürü insan sosyal medyadan haber programlarının kaldırılıp kaldırılmayacağını sordu. Çok fazla soru gelince ben de Mesut Yar’ın yemek programıyla ilgili o bilgilendirmeyi yaptım.
Bu bir gönderme değildi yani?
Gönderme değil, yemek programı yapacakmış.
İlk konuğu da siz olacakmışsınız, doğru mu?
Evet, ben olacağım. Onun eşi de beni çok izliyor biliyorum. Bu olaydan sonra da hiç konuşmadınız mı? Yazıştık, haberleştik. Ne dedi peki? “Ben bir kulisi dillendirdim” dedi. Ancak FOX bir eğlence kanalına dönüşecek olsa yöneticilerim bana söylerler. Tam tersine bize 2-3 yıllık programlamalar sundular. Hatta biz şimdi gelecek yılın değil, 2018-2019 sabah haberlerini programlıyoruz. Ben de bizzat buna çalışıyorum.
O halde böyle bir durum söz konusu değil...
Evet. Benim gördüğüm Genel Yayın Yönetmenimiz kanalın elde ettiği bu başarıdan çok memnun. Ona da çok teşekkür ediyorlar. Çünkü rakamlar olağanüstü.
"SAYIN CUMHURBAŞKANI DA AK PARTİ HÜKÜMETİ DE İLK DÖNEMLERİ GİBİ OLSUN"
Peki geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a artık “Cumhurbaşkanımız” diye hitap etmeyeceğinizi açıkladınız. Bu açıklamanız da çok konuşuldu. Neden böyle bir karar aldınız?
Tabii o açıklama canlı yayında kendiliğinden çıkan bir şey. Biliyorsun ben canlı yayında çok saygılı bir üslup takınırım. Karakterim ve yapım bu. Ve ben yayınımızda hep ‘Cumhurbaşkanımız’ diye hitap ediyordum. Eleştiri hakkımı kullanırken de bu böyleydi. Fakat bu durum izleyicilerimizde özellikle referandumdan sonra rahatsızlık yarattı.
Ne gibi tepkilerdi bunlar?
Mesela CHP’li ve MHP’lilerin bir kısmından mesajlar gelmeye başladı. “İsmail Bey bu zamana kadar diyorsunuz bir şey söylemiyorduk ama o artık partili bir Cumhurbaşkanı” dediler. Tabii ben o noktada bir çözüm bulmak durumundaydım.
Nedir o çözüm?
‘Sayın Cumhurbaşkanı…’ Çünkü o artık AK Parti’nin de Genel Başkanı. ‘Cumhurbaşkanımız’ deyince madem birileri inciniyor, ben de Batılı tarzda son derece saygılı ama mesafeli bir hitap olan ‘Sayın Cumhurbaşkanı’ ifadesini kullanıyorum artık. Yine saygıda kusur etmiyorum ve her türlü haberini veriyorum. Desteklediğim konuda yine destekliyorum.
Hangi konuda destekliyorsunuz?
Mesela geçen Cuma günü Avrupa Birliği konusunda çok çabaları oldu ve destekledim onu. Çünkü eskisi gibi olsun istiyorum ben. Sayın Cumhurbaşkanı da AK Parti Hükümeti de ilk dönemleri gibi olsun istiyorum.
Nedir bunların içeriği?
Demokrasi, özgürlükler, insan hakları ve çok sesli medya…
İnanıyor musunuz böyle olacağına?
İsteğim bu… Avrupa Birliği’ne dönsün istiyorum.
Umudunuz var yani?
Elimden geleni yapıyorum. Çok etkili bir programda bizim de sonuçta küçücük bir katkımız olabilir diye düşünüyorum. Ama ben yine saygıda kusur etmemek için ‘Sayın Cumhurbaşkanı’ diyorum. Çünkü geniş bir kitleyi ilgilendiriyor. Tabii şunu da söyledim; nasıl ki ben CHP’nin genel başkanını tanımlarken “CHP Genel Başkanı’mız” demiyorsam, “Ak Parti Genel Başkanımız” da dememeliyim artık. Çünkü Sayın Cumhurbaşkanı aynı zamanda AK Parti’nin genel başkanı. Çünkü referandumdan sonra yeni bir durum oluştu Canan Hanım, Türkiye partili Cumhurbaşkanlığı’na geçti. Herkesin de buna göre yeni bir dil üretmesi lazım.
Ekranda kullanmamaya özen gösterdiğiniz başka hangi terimler var mı? Artık ‘Şuna dikkat ediyorum’ dediğiniz bir şey var mı?
Her sabah o karanlıkta FOX’un içine girerken kendime, hiç kimseyle ilgili etnik kimlik, mezhepsel aidiyet, siyasi veya ideolojik görüş, gibi konularda şaka, dalga, espri ve yorum yapmamaya söz veriyorum. FOX’tan giriş çıkışa kadar yasakladığım kelime ve ifadeler var… Çünkü mikrofon kapalı zannedersin, açıktır. Bu benim kendimi koruma yöntemim.
"BENİ AK PARTİLİ DE İZLİYOR CHP’Lİ DE"
Son dönemde özellikle dikkat ettiğiniz terimler var mı?
Bizim öyle bir durumumuz yok. Bizim sabah haberlerinin izlenme rakamlarına baktığınız zaman Ak Partililer de çok yoğun, CHP’liler de… Dolayısıyla 4 yılda buna uygun bir dil geliştirdim ben. Çünkü ben eleştiri hakkımı kullanırken de saygılıyım, övgü hakkımı kullanırken de… O mesafe benim için çok önemli. Yıllar önce size verdiğim bir röportajda ‘Ben üslup mühendisiyim’ demiştim. Mesela bakın iktidar bize saygı duyuyor. Diyor ki; “Bunların bizden ticari bir beklentisi yok. Bunların siyasi bir hesabı da yok. Bunlar bizi eleştiriyorlar ama yeri geliyor destekliyorlar” diyor.
Hangi konularda destekliyorsunuz?
Terörle mücadelede destekliyoruz. Mesela dikkat edin referandum sürecinde benim programıma Başbakan, 3 tane Başbakan Yardımcısı, 2 tane Genel Başkan Yardımcısı, 3 tane AK Partili vekil ve 2 tane Grup Başkan Vekili geldi. Yani hepsi bize geldiler. Ama ben de onlara sorular sordum. Çünkü Türkiye’de gazeteciler soru sormuyor artık.
Soramıyorlar desek daha doğru olmaz mı?
Sorulmuyor değil mi…
Sorabiliyorlar mı sizce? Ya fırça yiyorlar, ya işinden oluyorlar, ya da davalarla boğuşuyorlar…
Mesela ben her türlü soruyu sordum. İzlediniz işte Başbakan’a da sordum, itiraz hakkımı da kullandım. Yani iktidar da şunu gördü: Türkiye’de medya özgürlüğünün var olduğunu ispatlamak için FOX gibi bir markaya ihtiyaç var. Bak bu çok önemli Canan Hanım.
Neden?
Neden biliyor musun, iktidar da şunu söyleyebilir; “Bak kardeşim FOX diye bir marka var, dünya markası ve Türkiye’de onlar özgür yayıncılık yapıyorlar, biz onlara dokunmuyoruz.” Bak bu çok önemli. Çünkü onlardan ticari bir beklentimiz yok.
Olmaması da gerekmiyor mu zaten?
Evet öyle.
"İKTİDAR DURDUK YERE SALDIRMIYOR"
Ama maalesef Türkiye’de medyanın çok büyük bir bölümü iş adamlarının mülkiyetinde… Gazetelerin televizyonların sahipleri gazetecilikle ilgisi olmayan iş adamlarından oluşuyor…
Sistem bize şunu getiriyor: İktidar durduk yere saldırmıyor. Ben Tayyip Bey’i tanıdığım için iyi biliyorum. Tayyip Bey’in zihni şöyle çalışıyor; orada birileri işini yapıyorsa, hoşlanmıyor belki Tayyip Bey ama bir şey de yapmıyor onlara. Mesela o gazeteciyi yanına, uçağına davet etmiyor. Ama onun üzerine de gitmiyor. Benim gördüğüm bu. Ama sen ondan ticari bir beklentide bulunuyorsan durum değişiyor. Gidiyorlar şimdi onun yanına medya patronları, “Efendim, efendim, efendim” diyorlar, o da yardımcı oluyor iş dünyasına. Sonra bir bakıyor gazetesinden, televizyonundan eleştiri yapmış o iş adamı. Şimdi bu Tayyip Bey’in anlayamadığı bir mekanizma. Bunu bir çelişki olarak görüyor.
Peki problem yalnızca bu mu?
Sorunun temeli Türkiye’deki medya yapılanması sistemi.
Evet, keşke iş adamlarının mülkiyetinde olmasa medya sahipliği ama baktığınız zaman yalnızca gazetecilik faaliyetinden dolayı hapiste olan çok sayıda meslektaşımız var…
Evet, öyle…
O zaman medya özgürlüğünden bahsetmek mümkün mü?
Yalnızca medya özgürlüğü meselesi değil, Türkiye’nin gidişatı bu anlamda tabii ki sıkıntılı, görüyoruz onu. Türkiye’nin ekonomik yapısı, olağanüstü hal altındayız ve KHK’larla 120 bin insan kamudan ihraç edildi. 40 bin kişi tutuklandı. Ve şimdi KHK ile ihraç edilen bir insan hakkını arayamıyor.
Kesinlikle…
Mesela İbrahim Kabaoğlu, profesör… Hak arama konusunda akademisyen, profesör olan İbrahim Kabaoğlu hakkını arayamıyor!
O nedenle böyle bir dönemde özgürlükten bahsetmek bana biraz garip geliyor…
Ne diyeyim, olağan bir dönemde miyiz Canan Hanım? Ama görevimizi yapıyoruz.
Bu arada referandum akşamı Fatih Portakal’la birlikte yaptığınız yayın çok konuşuldu ve nitekim reytinglerde de birinci oldunuz. Fatih Bey’le o uyumu nasıl yakalıyorsunuz?
Fatih’le ben birbirimizi seven sayan iki gazeteci arkadaşız. Özelliklerimiz de birbirimize benziyor ve birbirimizin eksikliklerini tamamlıyoruz. Bence FOX yönetiminin de stratejik zekası şu: Fatih Portakal’ı Ana Haber’e aldıkları yıl beni de sabah haberlerine getirdiler. Orada stratejik akıl kullanmışlar bence. Birbirine tarz olarak benzeyen, haberci refleksleri olan, daha özgür konuşmayı seven, bağlantısız ve sosyal medyayı da aktif kullanan gazetecileri seçmişler. Tabii ki farklılıklarımız da var ama sonuçta o farklılıkları Fatih Ana Haber’de kullanıyor.
FATİH AÇIKLADI AMA BEN OYUMUN RENGİNİ AÇIKLAMAM!
Nedir farklılıklarınız?
Mesela Fatih referandumdan önce oyunun rengini açıkladı. Saygı duydum. Ama ben hiç yapmadım, asla da yapmam.
Neden?
Çünkü geniş kitlelere hitap eden gazetecinin şahsi kanaatini açıklamasının çok önemli olmadığını düşünüyorum. Dediğim gibi Fatih’in tavrı takdire şayan buluyorum ama ben tarz olarak uygun bulmuyorum. O da onun tarzına uygun. Fatih’in Ana Haber’inin farkı samimi olması zaten. Bizim ortak noktamız da samimiyet. Arkamızda da FOX markasının gücü ve Doğan Şentürk’ün ve yönetiminin bize sağladığı o özgürlük ortamı var. Biz sadece referandumda değil, son 4 yıldaki bütün seçimlerden açık ara zaferle ayrıldık. Ben 4 yıldır sabah haberleri yapıyorum ve biz 4 yılda her sene en az 1, bazı seneler 2 seçim yaptık. Fatih’le biz bütün seçimleri kazandık. Ana akım medyada bu dinamitler ortalama 10’ar yıl sürer. FOX, en az bir 10 yıl böyle devam eder.
"6 YIL DAHA FOX’TAYIM"
6 yılım daha var diyorsunuz yani…
Burada 6 yıl daha sabah haberi çok rahat yaparım.
Peki referandum gecesi yaptığınız yayın için ekstra bir ücret aldınız mı?
Almadım ama vermeleri lazım aslında. Sizin aracılığınızla bunu da söyleyelim. Madem reyting şampiyonu oluyoruz, seçim gecesi ekstra iş olduğuna göre de ekstra işe çıkıyoruz. FOX yönetiminin bunu takdir etmesini bekliyoruz. (Kahkahalar)
Şu an farklı bir kanalda olsaydınız aynı başarıyı yakalar mıydınız?
Hayır. Başka bir kanal bize bu özgürlüğü sağlayamazdı. Nitekim özellikle son 2 yılda pek çok teklif de aldım.
Nerelerden aldınız?
Başka kanallardan.
Hangi kanallar onlar?
Söyleyemem, olmaz.
Yakın bir tarihte aldınız mı?
Bu sezonun ortasında bile aldım.
Kanal D var mıydı aralarında?
Bir şey söyleyemem. Ben bunları hiç konuşmadım. FOX yönetimi bile bilmez. Dolayısıyla taş yerinde ağırdır. Ben FOX Haber’de çok mutluyum.
Ana Haber anchormanliği teklifi de gelse istemez misiniz?
Yok, yapmam.
Neden?
İki sebebi var. Bu arada gelen tekliflerden biri de Ana Haber sunuculuğuydu.
Onu tahmin ettim zaten de isim belirtmiyorsunuz…
Hatta önce Ana Haber sunuculuğu için geldiler, ben kabul etmeyince sabah haberlerine döndüler. Ben onu da istemedim. Sebebine gelince, sabah haberleri çok yorucu, uzun bir program ama ben çok sevdiğim bir işi yapıyorum. Ana Haber dediğiniz oluşum 45 dakika ve orada ne yorum yapabilirsiniz, ne de insanlara dokunabilirsiniz. Ben insanlara dokunmayı seviyorum. Mesela Fatih uzun yıllar sabah haberleri sundu, hayali Ana Haber’di. O nedenle orada başarılı. Herkes istediği işi yapmalı.
En beğendiğiniz Ana Haber spikeri hangisi?
Erkeklerden Fatih Portakal… Kadınlardan Nazlı Çelik’in tarzını çok beğeniyorum. Kanal D’de hafta sonu haberlerini sunan Gözde Atasoy’u da çok beğeniyorum.
Bir de CNN Türk’te Nevşin Mengü takdir ettiğim isimlerden. Bir de uzun süredir rakibiniz olan ve yakın bir tarihte Kanal D’deki görevine son verilen İrfan Değirmenci’yle sosyal medyadan yaşadığınız polemiklere sıkça şahit olmuştuk. “Keşke şunu da söylemeseydim, şu da yaşanmasaydı” dediğiniz şeyler var mı İrfan Bey’le ilgili…
Ben İrfan’a destek verdim. Onun işten atıldığı gün ve ertesi günkü programımın ana omurgasını o olaya ayırdım. Benden başka hiçbir kanalda bahsedilmedi. Doğan Grubu’na çağrıda bulunarak bunun yanlış olduğunu belirttim. İrfan Değirmenci iyi bir rakipti. Yahudilerin “Rabbim beni rakipsiz bırakma” diye bir duaları vardır. Dolayısıyla bir an evvel işine geri dönmesini isterim.
Bir de FOX'un tutuklu Haber Müdürü Ercan Gün’ü sormak istiyorum… Dikkat ediyorum da kendisini hiç savunmadınız, genelde nötr kaldınız… Neden?
Birincisi, ilkesel bazda hiçbir gazetecinin tutuklu yargılanmaması gerektiğini düşünüyorum. Çok açık bir delil, suçüstü gibi bir durum yoksa gazeteci tutuksuz yargılanmalıdır, suçu varsa hapse atılabilir. Hiç kimsenin suç işleme özgürlüğü yok. İkinci olarak, Türkiye’de Ergenekon döneminde olduğu gibi bugün de muhalif ve aykırı sesler bir torbanın içine atılıp cezaevine tıkılıyor ya da baskı altına alınıyor. Ama bu ülkede gazeteci gibi gösterilip de operasyon yapan tipler var.
Kim onlar?
Hiç kimsenin isminden bahsetmem. Benim programımda 4 yıldır onların isimleri geçmedi.
"ERCAN GÜN’Ü TANIMIYORUM!"
Ercan Gün hangi kategoride sizce?
Ercan Gün’ü bilmiyorum. Tanımıyorum. Ben burada 4 yıldır görev yapıyorum. Bu kanala geldiğimde Ercan Gün vardı ama buranın editör kadrosundaki isimlerden biri. Ancak onu tanıyanlar sahip çıkıyorlar. Fakat ben geçmişini çok iyi bilmediğim, çok fazla görüşmediğim birini bilemem.
“Her şey olabilir” düşüncesinden dolayı peşin hükümlü konuşmayayım mı diyorsunuz?
Bilemem. Çünkü hukuki sürece saygı duyarım. Ama mesela Fatih Portakal onunla yakın çalıştı, onu tanıyor.
Evet, destekliyor da…
Bundan dolayı ona sahip çıktı. Fakat ben Ercan Gün’e o anlamda nötr kaldım. Aynı kanalda çalışıyoruz diye savunamam. Ama mesela yapıp ettiklerini bildiğim başka isimler var.
Kim mesela?
İsim veremem, adam cezaevinde. Fakat bence de zaten gazeteci değildi. Benim programımda o isimlerin hiç adı geçmedi.
Kimlerin adı geçti?
Mesela Kadri Gürsel’den, Musa Kart’tan bahsediyorum. FETÖ’cü filan değil bu isimler. Çünkü tanıyorum. Ercan Gün’ün de bir an evvel aklanmasını dilerim.
Gelelim VIP dinlemeler konusuna… Telefonu dinlenen gazeteciler arasında sizin de adınız var. Bu konu artık mahkemeye taşındı ve yasal süreç başlamış oldu. Fakat Sabah gazetesi muhabiri Nazif Karaman’ın haberinde şikayetçi olmayan isimler arasında sizin de adınız var. Bu skandalı ilk duyuran isim olarak sizin şikayetçi olmamanız tuhaf değil mi? Neden şikayetçi olmadınız?
O gün ben yurt dışındaydım. Nazif’le haberleştik ve dedim ki ben şikayetçi oldum. Şu anda benim FETÖ’nün telefon dinlemeleriyle ilgili 4 tane ayrı dosyada şikayetim var. Hem mağdur, hem de müşteki olarak. Mahkemeye de gittim ve bunun için de HSYK Başmüfettişi’ni aradım ve ifade verdiğimi söyledim. O da “Evet, sizin ifadeniz var ve siz şikayetçisiniz” dedi. Daha sonra avukatım İlkay Sezer’i aradım. O da “Olur mu beraber gittik ve şikayetlerde bulunduk” dedi. Ama iddianame daha tam olarak kabul edilmemiş. Bence orada küçük bir dikkatsizlik yaptılar.
O halde bunu da açıklığa kavuşturmuş olalım bu vesileyle…
Kesinlikle. Çünkü Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan olduğu dönemde kendisinin de telefonlarının dinlendiği ortaya çıkınca “Türkiye bu telefonların dinlenme ayıbından kurtulmalı” demişti. Dolayısıyla telefonları yasa dışı dinleyenler cezasını çeksin ki Türkiye bu ayıptan kurtulsun.