12 Eylül darbesini gerçekleştiren generallerden hayatta kalan iki ismi, kendilerini yargılayacak mahkemeye yolladığı savunmada, “Darbe yapmak anayasa suçu değildir” dedi. “Kurucu iktidarı yargılamak, ihtilalcinin bir başka ihtilalci tarafından yargılanmasıdır” denilen savunmada “Aksi halde “1960’dan beri tüm yasama, yürütme, yargı işlemleri hükümsüz olur” tezi ileri sürüldü.
12 Eylül darbesinin mimarı, eski Cumhurbaşkanı Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın mahkemeye verdikleri tarihi savunma metnine VATAN ulaştı. Evren ve Şahinkaya’nın Avukatı Bülent Hayri Acar tarafından hazırlanan savunma metninin mahkemeye verilen hali 120 sayfa tuttu. Ancak savunma kitapçık halinde bastırıldı ve kırmızı kapaklı kitap 160 sayfalık oldu. Ahmet Kenan Evren ve Ali Tahsin Şahinkaya’nın “kamusal savunma” dilekçesinde mahkemenin kendilerini yargılama hakkı ve yetkisi bulunmadığı savunuldu. “İhtilal yapmak anayasa suçu değildir” denilen savunmada “beraat” istendi. “TCK’da kurucu iktidar olma ve ihtilal yapma suçu yok. Kanun teşebbüsü suç sayıyor” görüşüne yer verilen savunmada “ihtilali yasaklayan bir hukuk düzeni olmadığı” belirtildi. “Ben Kurucu iktidarım” diyen Evren ve Şahinkaya, “Beni yargılarsan sen de ihtilal yapmış olursun” mesajı verdi.
“Kurucu İktidar Olma eylemi ile Kurucu İktidar işlemlerinin suçun konusu olmaması ve hukuki sonuçları Milli Güvenlik Konseyi Başkan ve üyesinin erksiz/ yetkisiz yargılanmasına ilişkin kamusal savunma” başlığını taşıyan metinde Evren ve Şahinkaya kendilerini özetle şöyle savundu:
- SUÇ DEĞİL: Hangi devlet tipi veya hangi tür anayasaya sahip olursa olsun her devlette, fiili ve hukuki imkansızlıktan dolayı, anayasal düzeni ortadan kaldırma yani ihtilal veya darbe yapma fiili, ‘kurucu iktidar olmak filili’ ceza kanunun suç saydığı fiil değildir.
- DARBE YAPAN GÜÇ: Anayasal düzeni ortadan kaldıran yani ihtilal veya darbe yapan güç etkisizleştirilmedikçe hukuki güce dönüşür, kurucu iktidar olur.
- İHTİLAL SUÇ DEĞİL: Kurucu iktidarı kullanan kişilerin, ortadan kaldırdıkları anayasal düzeni kuran Anayasadan kaynaklı yani olmayan bir yetkiyle kendi kurdukları yeni anayasal düzende önceki anayasal düzeni ortadan kaldırma yani darbe fiilerinden dolayı yargılanabilmeleri fiilen ve hukuken imkansızdır. Bunun içindir ki anayasal düzeni ortadan kaldırma fiil suç değilken anayasal düzeni ortadan kaldırmaya kalkışma/ teşebbüs fiili suç olarak düzenlenmiştir.
- FİİLİ GÜÇTEN HUKUKİ GÜCE: TSK emir ve komuta zinciri içinde 1961 ve bu anayasayla kurulan düzeni ortadan kaldırmış ve ihtilal veya darbe yapmıştır. TSK’nın ihtilal veya darbe yapan üst komuta kademesi Milli Güvenlik Konseyi adını almış, fiili güçten hukuki güce yani kurucu iktidara dönüşmüştür. MGK önce tam kurucu iktidar sonra kurucu iktidarın ana organı olarak 12 Eylül 1980 tarihinden geçerli olarak yeni anayasal düzeni oluşturmaya başlamış, 1982 anayasasını yapmış, halk oyu ile yürürlüğe koymuş ve yeni anayasal düzenin kurulmasını tamamlamıştır.
- MEŞRU VE HUKUKİ: 1982 anayasası ve bu anayasa ile kurulan anayasal düzenin meşruluğa ve hukukiliği tamdır. Tartışma konusu yapılamaz. Öncelikle bu tartışma, kamusal erkisini anayasadan alan kişi, organ, kurumlar ve yetkililerince yapılamaz.
- YOK HÜKMÜNDE: Hukuken yok hükmünde olan bu dava, Türkiye Cumhuriyeti devletinin hukuk devleti olma niteleğinin devamı ve korunmasında turnusol kağıdı işlevi görecektir. Bizzat devletin en yüksek dereceli hukuki güvenliğine sahip kişilerin, yetkisiz / fiili yani keyfi işlemlerle hukuki güvenliklerinin çiğnenmesi; çiğnenmesine devam edilmesinin toplumda ve bireylerde hukuki güvenliklerinin geleceği konusunda uyarıcı etkisi olması gerekir. Bunun içindir ki, hukuk bugün bizzat 1982 anayasasıyla kabul edilen ve güvenceye alınan devletin en yüksek dereceli hukuki güvenliğine sahip kişilerin hukuki güvenliklerinin korunmasının, çiğnenmesinin önlenmesi için gerekliken yarın topluma ve bireylerine ve herkese gerekli olabilecektir.
- AKLA AYKIRI: Bizzat anayasal düzeni kuran 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti anayasasının yapılması ve halkoyuyla yürürlüğe konulması işlemi meşru amaç meşru araç önermesine uygun davranışlardır.(...) Bir anayasal düzenin / hukuk düzeninin kurulması ve buna ilişkin anayasa yapılması ve yürürlüğe konulmasının o anayasanın hükümlerinden yetkilendirilen organ ve organ yerindeki kişi ile kişiler tarafından suç konusu olarak nitelendirilmeye kalkışılması her şeyden önce akla aykırıdır.
- HUKUKİ NİTELİK TAŞIMAZ: TC Devletinde akli/ akla uygun olmayan iddia hukuki nitelik taşımaz. En hafif deyimiyle 2709 sayılı TC Anayasası’nın yapılması ve halkoyuyla yürürlüğe konulması işlemlerinin suç konusu olduğu iddiası kıymeti harbiyeden yoksun bir iddiadır.
- İŞLEMLERİ MEŞRUDUR: Milli Güvenlik Konseyi’nin belirtilen anayasal işlemleri meşrudur, hukuka uygundur. 1982 Anayasası’yla kurulan hukuk düzeninin temelini Milli Güvenlik Konseyi’nin meşru, hukuka uygun anayasal işlemleri oluştururlar. Meşruluğun temelini oluşturma, bu kapsamda anayasa yapma ve yürürlüğe koyma da öncelikle meşrudur ve hukuka uygundur.
Tek mağdur devlettir
- Atılı suçun tek bir mağduru vardır o da Devlet tüzel kişisidir. Devlet tüzel kişisi dışında özel veya özge başka bir kişi ve tüzel kişi mağduru yoktur. Cumhuriyet savcısı iddianamesinde suçun mağduru ile suçtan zarar gören kavramlarını karıştırmış, sayfalarca anlattığı dava dışı fiilerden zarar gördüğünü iddia ettiği kimseleri suçun mağduru sayarak iddianamesinde kanunen olmaması gereken ithamlara yer vermiştir.
‘Siz de ihtilal yapmış olursunuz’ iması
Son bölümde ise Evren ve Şahinkaya’nın yargılanması isteğinin yüksek dereceli hukuki yanlış olduğu savunularak şunlara yer verildi:
- İddianamede faillere isnat edilen suçun tamamlanmış şekli yoktur ki, teşebbüsü olsun. Uygar ülkelerin ceza kanunlarında kurucu iktidar olmak fiilini cezalandıran bir hükme rastlanmış değildir. Türk icadıdır. Kanunda olmayan bir hükümle hiç kimseyi hiç kimse yargılayamaz. İhtilalleri ahlaki bulmamak başka şeydir, ihtilalleri yargılamaya kalkışmak başka şeydir. Buna restorasyon denmektedir. Bu öğretide ihtilalcinin bir başka ihtilalci tarafından yargılanmasıdır.
‘İhtilalci başka bir ihtilalci tarafından yargılanmış olur’
Avukat Bülent Acar savunmasının sonunda, müvekkilleri Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya için ‘beraat’ isteminde bulundu. Davanın yok hükmünde olduğunun ve Evren ve Şahinkaya’nın ‘kurucu iktidar olduğu”nun altı çizildi.
Son bölümde, “Kurucu iktidar olan milli Güvenlik Konseyi başkan ve üyesinin yani ihtilalcinin yargılanmaya kalkışılmasının ‘Restorasyon filii’ olacağı yani bir ihtilalcinin bir başka ihtilalci tarafından yargılanması demek olacağı göz önünde bulundurulmasına” ifadesi kullanıldı.
TCK’da kurucu iktidar olmak suçu yoktur
Savunmanın ikinci kısmının başlığı ise, “Türk Ceza Kanunu’nun suç saymadığı anayasal düzeni ortadan kaldırma yani Kurucu iktidar olma’ fiilinin, kanunun suç saymadığı fiil olmasının hukuki sonuçları” başlığını taşıdı. Bu bölümde de şu ifadelere yer verildi:
- TCK anayasal düzeni cebir ve şiddet kullanarak değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya kalkışmayı yani kanunun ifadesiyle teşebbüste bulunmayı suç sayarken iddianamede anayasal düzeni ortadan kaldırma fiilinin suç olduğu ve bunun 765 sayılı TCK 146/1 madde hükmünü ihlal ettiği ileri sürülmüştür. Temel yanlış buradadır. Kanun bu maddesinde anayasayı tamamen veya kısman ortadan kaldırmayı, anayasal düzeni değiştirmeyi değil anayasayı tamamen veya kısmen ortadan kaldırmaya veya değiştirmeye kalkışmayı yani teşebbüs etmeyi suç saymaktadır.
- TCK’da anayasal düzenin kısmen veya tamamen ortadan kaldırılması fiili, yani ihtilal yapma, iddianamedeki ifadesiyle darbe yapma fiili yani “Kurucu iktidar olmak fiili” suç olarak düzenlenmemiştir.
- Yeni anayasal düzeni kuran ve oluşturan güç olan kurucu iktidarın, ortadan kaldırılan/olmayan anayasal düzene ve bu düzene bağlı ceza düzenine göre anayasal düzeni ortadan kaldırma fiilinden sorumlu tutulamayacağı açıktır.
- Böyle olunca mahkeme bizzat 1982 Anayasası’nın ilgili hükümleri gereğince Milli Güvelik Konseyi Başkanı ve üyesini, Milli Güvenlik Konseyi’nin 12 Eylül 1980 ve 6 Aralık 1983 arasındaki anayasal işlemlerine, karar ve tasarruflarına katılma fiillerinin suç olduğunu kabul yetkisinin yokluğundan dolayı yargılayamaz.
Savcının da yetkisi yok mahkemenin de
Özel yetkili cumhuriyet savcısının anayasanın yapılması ve yürürlüğe konulmasının suç konusu olabildiğini iddia edebilme şeklinde yargısal yetkisini bulunmamaktadır. Her şeyden önce özel yetkili cumhuriyet savcısı adli ve yargısal işlemde bulunma, bu kapsamda soruşturma, iddianame düzenlemle, kamu davası açma ve iddia etme yetki ve görevlerini yerine getirme 1982 anayasasının hükümleriyle bağlıdır. Böyle olunca özel yetkili cumhuriyet savcısı 1982 Anayasa’nın hükümlerine aykırı biçimde, soruşturma yapamaz, iddianame düzenleyemez , kamu davası açamaz ve iddiada bulunamaz.(...)
1982 Anayasası’nın yapılması ve yürürlüğe konulmasının ve buna ilişkin anayasa hükümlerinin aynı zamanda hem meşru hem gayrimeşru yani fiili suç oluşturduğunun iddia edilmesi akla ve mantığıa aykırıdır. Çünkü bir şey aynı anda iki kez olmaz. Özel yetkili cumhuriyet savcısının erkini aldığı 1982 Anayasası’na göre MGK’nin anayasal erkiyle anayasa yapması ve yürürlüğe koymasının suç oluşturduğu iddiasında bulunabilme şeklinde herhangi bir yetkisi yoktur.(...) Mahkeme kamu davasının usulüne uygun açılıp açılmadığını resen belirlemekle görevlidir.(...) Yetkisizlikle hukuken yok hükmündeki soruşturmaya, iddianameye dayalı yani usulüne uygun açılmayan yani hukuken yok hükmündeki / olmayan kamu davcasında mahkemenin, öncelikle hukuken yok hükmündeki iddianameyi kabul etmek ve davaya bakmak, yargılamak ve mahkeme işlemi yapma yetkisi ve görevi yoktur.(...) Gerçekten mahkeme olmayan bir davaya bakamaz.
Savunma 52 yıldır yapılan tüm yasama
Son bölümde de iddianamenin mantığı eleştirildi:
- Bu mantığa göre ihtilali veya darbeyi yapan fiili güç, hep fiili güç olarak kalmaktaysa 27 Mayıs 1960 tarihinde ihtilal veya darbe yaparak Milli Birlik Komitesi adını alan askeri fiili güç de hukukilik kazanamaz ve kurucu iktidar olamaz.
- Bu mantığa göre 1961 ve 1982 anayasaları ile bu anayasalarla kurulan anayasal düzenler ve bu anayasalardan yetki alınarak yapılan her türlü yasama, yürütme, yargı işlemleri hükümsüzdür.
- İddianamedeki iddianın mantığı ve hukukiliği geçerliyse bugün için yürürlükteki anayasa 491 sayılı Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’dur. Yine o mantık geçerliyse bu iddianameyi kabul ederek yargılama yapmakta olan mahkemenin her türlü işlemi de zorunlu olarak hükümsüzdür.
12 Eylül bilançosu
TBMM kapatıldı
- Anayasa ortadan kaldırıldı,
- Siyasi partilerin kapısına kilit vuruldu ve mallarına el konuldu,
- 650 bin kişi gözaltına alındı ve 90 güne varan gözaltı sürelerinde ağır işkence gördü,
- 1 milyon 683 bin kişi fişlendi,
- Açılan 210 bin davada 230 bin kişi Sıkıyönetim Mahkemeleri’nde yargılandı,
- 7 bin kişi için idam cezası istendi,
- 517 kişiye idam cezası verildi,
- 124 kişinin idam cezası Askeri Yargıtay tarafından onaylandı,
- Haklarında idam cezası verilenlerden 50’si asıldı,
- 71 bin 500 kişi Türk Ceza Kanunu’nun 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı,
- 98 bin 404 kişi “örgüt üyesi olmak” suçlamalarından yargılandı,
- 388 bin kişiye pasaport verilmedi,
- 30 bin kişi “sakıncalı” olduğu için işten atıldı,
- 18 bin 525 kamu görevlisi hakkında soruşturma açıldı,
- 14 bin kişi “yurttaşlık”tan çıkarıldı,
- 30 bin kişi “mülteci” olarak yurtdışına gitti,
- 366 kişi “kuşkulu bir şekilde” öldü,
- Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi,
- 171 kişinin “işkenceden öldüğü” belgelendi,
- 20’ye yakın kişi gözaltında kayboldu.
- 14 kişi açlık grevinde öldü,
- 16 kişi “kaçarken” vuruldu,
- 95 kişi “çatışmada” öldü,
- 73 kişiye “doğal ölüm raporu” verildi,
- 43 kişinin “intihar ettiği” bildirildi,
- 937 film “sakıncalı” bulunduğu için yasaklandı,
- 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu,
- 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.