Uzun uzun giriş yazmaya gerek yok sanki. İzzet Çapa’nın adını yazınca bile birçok çağrışım beraberinde geliyor. Gece yaşamının önemli isimlerinden, bugünlerde sosyal medyayı en doğru kullananlardan biri ve çok konuşulan röportajların sahibi. Ben biraz da İzzet’in hiç bilinmeyen tarafına ışık tutmak istedim. Yıllar önceki evliliği, manevi kızı gibi. Annesi Gürnar Hanım’ın sıradışı evinde yaptığımız söyleşiden aklımda kalanlar bunlar işte.
Evliliğin çok sürpriz bir hikâye. Çok küçükmüşsün galiba...
19 yaşında, annemin haute couture gelinlik sattığı mağazada annem tanıştırdı bizi. İsminden bahsetmek istemiyorum, çünkü ne olursa olsun bugün için evli bir hanım ve çocuğu var. (Annemin barut gibi bakışlarını görüyoruz şu an.) Dükkâna elbise diktirmeye gelmişti. O zaman sahne sanatçısıydı. Gümüşkapı’da çalışıyordu. Alt kadrosunda Nilüfer ve Recep Karnak gibi ünlü isimler vardı. Bir gün onu seyretmeye gittim. Arkadaşlığımız başladı. Aslında bir arkadaşı ona âşıkmış. Bir gün o bana âşık olduğunu, benimle birlikte olmak istediğini söyledi. Benim için de bir şoktu.
İlk aşkın mı?
Yok. Ondan öncesi de var. Ama şöyle bir şey söyleyebilirim: Bana her dokunan bir pişman değil bin pişman oluyor; annemden dolayı. Annem kötü bir kaynana. Öyle demeyeyim de iyi bir kaynana değil.
Kaynana bölümüne gelmeyelim hemen. Tanıştınız ve sonra?
Tanıştık. O sahneye çıkıyor. Her gece sahnede onu izlemeye gidiyorum.
Okuyor musun o sırada?
Okuyorum, Boğaziçi İşletme’de. Fakat okula gidecek zaman olmuyor, çünkü geceleri onunla kulüp kulüp geziyoruz. Önce o zamanın en ünlü gece kulübü Plaza... Plaza’dan çıktıktan sonra Rejin... Rejin’den sonra Astoria’da Serpil Benay dinliyorduk. Serpil Benay’dan sonra da Luces’te Bergen... En son Valentina’da kurufasulye ya da yumurta yiyorduk. Gidecek bir yer kalmayınca günün ilk ışıklarıyla eve yolculuk...
Evin var mıydı yoksa ailenle mi yaşıyordun?
Var. Annemle babam ayrılmışlardı. Ben de annemi ayrı babamı ayrı kullanıyordum. Duygusal çöküntüdeydim. Bu arada annem ikinci evliliğini, babam da yedinci evliliğini yapmıştı. Babama da anneme de “Aman ne kadar mutlusunuz, hayatınızı yaşayın. Benim için üzülmeyin” diyordum ki rahat rahat gezebileyim.
Bu arada kaç kardeşin var?
Ahmet ve Celal Ağabeyim, babamın ilk hanımından. Uğur ve Onur da annemin ikinci eşinden. Babam ve annemin tek çocuğuyum. Bu arada üniversiteye gidemiyordum. Devamsızlıktan 3 sene üst üste kaldım. Af çıkıyor tekrar giriyorum. Fakat eğitim konusunda cadaloz bir annem var. Parantez açayım: Onu dinlemediğim için en pişman olduğum konudur üniversiteyi bitirememek. Annem sürekli derslerimi kontrol etmek için üniversiteye gidiyordu.
Yok artık! Veli gibi.
Veli gibi. En son okuldan atıldığımı öğrendiğinde annemin ilk intiharıyla karşılaştık. “Başka sefer de mi intihar etti senin için” diye sorarsan; evet, bana olan sevgisinden, gizlice evlendiğimi öğrendiğinde... Unutamadığım bir sahnedir. Vicdanım her zaman ona karşı sorumludur bu konuda. İntihar ettiğini söylediler. Amerikan Hastanesi’ne gittim. Komadaydı.
Evliliğe giden süreçten bahsedelim. Annen neden bu ilişkiye karşı çıktı?
Eşim benden 6-7 yaş büyüktü. Ayrıca, sanatçı olması, babamın Gönül Yazar’la olan evliliğinde mutsuz olması... Bunlar gerçekten annemi ürkütüyordu. Hatta bir çocuğumuz olacaktı. Annem tam Türk filmlerindeki Aliye Rona gibi, kızı alıp “Oğlumu yurtdışına gönderirim” gibi bir takım şeyler söyleyerek çocuğu aldırttı. “Seni mirasımdan mahrum ederim eğer evlenirsen” gibi şeyler de söyledi. Benden önce onun başından bir evlilik geçmiş olması da annem için önemliydi. (Burada lafa İzzet’in annesi Gürnar Hanım giriyor)
Gürnar Hanım: Bu kızı tanıdığımda benim dükkânıma gelinlik diktirmeye gelmişti. Sonra bir baktım oğlumla beraberler. Buna hiçbir zaman ses çıkarmadım. Ama evlilik zor bir kurumdur. Babası da daha önce bir sanatçıyla evlendiği için asla tasvip etmedim.
'EVLENDİM AMA HİÇ ÂŞIK DEĞİLDİM'
Tamamı ne kadar sürüyor bu maceranın?
5 sene. 2 yıl birlikte, 3 yıl evli geçti.
Evliliğe giden yolda korkunç şeyler yaşadınız belli ki. Sen bir kere kıskanç bir adamsın. Eşinle beraber bir arabayı çarptığınızı biliyorum. En sevdiğim hikâyelerinden biri bu aslında.
Bir gece Semiha Yankı’yı dinlemeye gittik. Benim param yok, çünkü ben aileden geçiniyorum. Üniversite öğrencisiyim. Sonuçta Sema’nın sahip olduğu bir araba var, para var. Bir gece karşıdaki bir adama selam verdiğini gördüm. Sahneye çıkmadan “Gidiyoruz” dedim. Arabaya bindik. Arabasını aldım duvara vurdum. Bir daha aldım, bir daha vurdum.
Senin gibi adam!
Öyleydi işte. Gençlik başımda duman, ilk aşkım ilk heyecan... Ondan sonra, sağolsun ertesi gün aramıza annem girdi.
Peki evlilik nasıl gelişti? Çok mu âşıktın?
Hiç âşık değildim. Ben Oğlak burcuyum. Düz yol varken her zaman tepelere gider, dağlara tırmanırım. Çok iyi bir kadındı. Çok iyi yemek yapıyordu. Güzel bir ev hayatıydı. Ama sonra gece hayatına alışkın bir insana evliliğin uygun olmadığını görüyorsun.
Kendin için mi söylüyorsun bunu?
Kendim için. O asla öyle bir yerde değildi. Yani o evlenip yuva kurup çocuk doğurmak isteyen iyi bir kadındı.
'ÖFKE KONTROL DERSLERİ ALDIM'
Seni uzaktan bilen herkes “aman ne rengârenk” der. Aslında çok ciddi, çok gergin, zaman zaman çok sıkıcı, çok çirkin de bir insansın. Bu sıkıntılarınla nasıl başa çıkıyorsun? Ki başa çıkamadığını biliyorum. Bunu kişisel hayatına, çevrene yansıtıyor musun?
Tabii ki yansıtıyorum. Ve ne geçimsizim, diyorum.
Belasın sen o zaman. Arkadaşların için sen belasın.
Herkes için. Annem için de. Eğer bunun adı bela olmaksa. Öfke kontrolü dersi aldım mesela. Daha çok öfkelendim. Şimdi Tanrısal bilgelik dersleri alıyorum. Tanrısal bilgeliğe inanıyorum. Bunlar yaşam tarzı.
Bu yolculukta nereye gitmeyi planlıyorsun?
Yol nereye giderse.
'KUMARA BAŞLADIM TEFECİYE DÜŞTÜM'
Kulüp alışkanlığı nereden geliyor?
Bilmem. “Parayı nereden buluyorsun” dersen, para annemin bana verdiği kredi kartlarındandı. Bir gün bir gece kulübüne gittiğimde “Efendim kartınızda herhalde bir hata var. Kredi kartına el koyun yazıyor” dendi. Kredi kartlarındaki paralar kesilince yokluk devri start aldı. Birden bire kendimi kitap okumaya verdim.
Hiçbir iş yapmıyordun yani...
Yapıyordum. Eşimle beraber moda evi kurduk; borçlanarak. Hakikaten cabbar bir kızdır. Çok çalıştı.
Para kazanıyor muydun peki?
Evet, moda işi tuttu. Avuçla para geliyordu. Kapıdan her gün balya balya para giriyor. Fakat kumara alıştık. O zaman Dedeman Oteli’ne gidiyoruz karımla. Attığım ilk 5 jetonla jackpot yapıyorum. Herkes yanıma geliyor “Deli misin, 50 tane atsaydın şu kadar para kazanırdın” diyor. Düşünebiliyor musun, ilkinde jackpot yakalamışım. Sonra bir sene boyunca her gün jackpot yakalamaya çalıştım. Bir daha gelmedi. Çok ciddi borçlara girdim. Her şeyi batırdım. Tefecilerin eline düştüm.
Ne kadar sert bir hikâye.
Tabii canım, senaryolanacak bir hikâye. Tefecilerin eline düştüğümü ne karıma anlatabiliyordum, ne anneme haber yollayabiliyodum.
'EN YAKIN ARKADAŞIM HER ŞEYİMİ ALDI'
Ne yaptın peki?
İşte ufak ufak ödüyoruz. O zaman 300 lira olan borcum bir anda 20 katına falan çıktı. Bir tane arkadaşım vardı; en yakın arkadaşım, Murat. Yalvararak para alıyordum ondan. “Aman ne olursun, kumaş getireceğim, şunu yapacağım, bana para bulur musun“ diye. O da çaktırmadan el altından kendi paralarını veriyor. Bir gece dedim ki: “Paran var mı Murat? Valla eve gidecek param yok. O kadar zor durumdayım ki. İşler kesat. Kumaşlar gelmiyor.” Hep de bir “kumaşlar gelmiyor” yalanı; sürekli böyle borç alıyorum sağdan soldan. Olaya bir kişi uyandı. Ermeni bir arkadaşım vardı. “Artık para veremeyeceğim” dedi. Bu arada o lafını hiç unutmam: “Bak! Sen iyisindir. Ama olaylar seni orospu çocuğu yapar. Olaylar iyi gitmeyecek. Bu benden sana abi nasiyatı.” Ertesi hafta iflas ettim. Bir tek o paralarını kurtardı. Kolumda o zaman 1 milyar liraya aldığım, devrin en önemli saatlerinden biri vardı. “En yakın arkadaşım” dediğim Murat saati benden 200 liraya satın aldı. Onunla da yetinmedi. Evimde 1 milyar lira değerinde Nova’nın çok güzel, büyük ekran bir televizyonu vardı. Onu da 100 liraya satın aldı. O da yetmedi. Bir gece bana kebap ısmarladıktan sonra “Her şey düzelir” dedi. Ertesi sabah yedi tane icra memuruyla dükkânımdaki her şeyi kaldırdı. Ona çok şey borçluyum aslında. O, hikâyesini yazdığım kitabımda okuyacak. Ona çok yoğun bir bölüm bıraktım.
Kitap, yeni bir iş mi?
Yok. 2 senedir üzerinde çalışıyorum. Çoğu bitti. Kahramanı başka biriymiş gibi yazdım. Hayat dersleri alınacak bir kitap.
Evliliğin tükenmesi, işinin tükenmesiyle mi paralel yürüdü?
Onlar çok uzun hikâye. Bir gün geldi ve bitti evlilik işte. Herkesin evliliği gibi... Güzeldi, ama sonuçta bitti.
Evliliğin biterken sen beş parasız mıydın?
Üzerimde bir ice (taşlanmış) kotum vardı. Tabii hemen cadaloz annem yavrusuna kucak açtı. Gelinlik işini devretti. Dükkânın başına geçtim. Sakladığım borçlarım var tabii. Bu arada sürekli olarak annemi tehdit ediyorum. “Ölmeliyim ben. Bu borcu ödeyemem, yaşayamam” diye. Tam bir duygusal Türk filmi.
'YAŞADIKLARIMDAN PİŞMAN DEĞİLİM'
Peki değişimi nerede yaşadın?
40 yaşından sonra. Değişimi, yaptığın hataları idrak edip onların hepsinden geçmişine yönelik af dilemeye başladığında yaşıyorsun. Bunları bugün gülerek anlatabilmek çok güzel. Adamın biri Amerika’da bir antikacıya girmiş. İki tane tabure var. Birinin fiyatını sormuş, satıcı “500 dolar” demiş. Sonra yanındakini göstermiş. Satıcı “O 50 bin dolar” demiş. “Niye” diye sormuş adam. Satıcı “Çünkü ona Bill Clinton oturdu, onun bir hikâyesi var” diye cevap vermiş. Ben yaşadıklarımdan dolayı pişmanlık duymuyorum. Benim bir hikâyem var. Hikâyesi olmayan yemek bile lezzetli değildir. Bunların yaşanması gerekiyordu. Hiçbir şey tesadüf değildir hayatta.
Gece hayatında mekânlar açmaya başladığında annen yanında mıydı?
Her zaman destek oldu bana. Bugün de oluyor.
Bu işi yapmaya nasıl karar verdin?
Bir dönem Şamsa’ya gidiyorduk. Şamsa’ya gittiğimde içeri giremiyorum. Yanımda Arto var. Arto bir akşam “Celal ve Ahmet Çapa’nın kardeşi bu. Bilet bekletmeyin. Alın içeri” dedi. Kapıdaki bodyguard da “Hadi ya, onların kardeşi mi var? Bırak Arto bu numaraları, alacaklar bileti girecekler” dedi. O gün çok hırslandığımı anladım. Annem de evladının önemli biri olmasını istiyor bu arada. Dur noktalarımı çok iyi bildim. Kıskanmayı bitirdiğim zaman başarıyı yakaladım.
Seni 3 seneye yakın bir zamandır tanıyorum. Biliyorum ki geçtiğimiz senelerde depresyondaydın, uyku sorunu çekiyordun, zor bir insandın. Bunun sebebi neydi?
Bugün böyleysem kendimle yüzleşme çabalarımdan; aldığım transformal nefes dersi çalışmaları, Hintli bir felsefe hocasından aldığım yaşam dersleri, gerçeklerle yüzleşmem ve böylece bir olgunluğa erişme sayesinde... Çünkü her şeyi yaşayıp tat almışım. Üçkâğıtçılık da yaptım, gizli saklı işler de... Gizli evlilik yaptım. İflas ettiğim zaman nezarete girdim. 2 defa tefecilerin eline düştüm. Bunlardan ders alabildiğim için yaşadığım krizlerden kurtulabiliyorum.
'KREDİ KARTI KULLANIRKEN KORKUYORUM'
İnsan nasıl bu kadar cesur olup bir defa tefecilerin eline düştükten sonra ikinci defa tefecilere gitmeyi göze alır? Bu cesaret nereden geliyor? Annene mi güveniyordun?
Cahil cesareti. Bana çek imzalamak çok önemsiz bir şey gibi geliyordu. Bugün kredi kartı kullanırken çok korkuyorum.
Kardeşlerin seni örnek alıyor mu? Şimdi sen annenin yerine geçiyor musun sorumluluk duygusu anlamında?
Ben annemin yaptığı hataları yapmıyorum. Yani şimdi aileyi bir puzzle olarak gördüğünde, annem benim faşist yönüm, onlara karşı. Küçük kardeşim benim Arsen Lüpen yönüm. Büyük kardeşim işadamı yönüm.
Evliliğini gerçek bir maço gibi yaşamışsın. O maço nereye gitti? Var mı hâlâ yoksa?
Ruhumda herkes gibi 100’lerce insan var. Bunu herkes söylüyor. Fark şu: Ben hangi İzzet’i deneyimlemek istiyorsam ona izin veriyorum.
Gazetecilikten ne bekliyorsun?
Bir kere ben gazeteci değilim. Bunun altını çizelim. “Vatandaş gazeteciyim” sloganıyla yola çıktım. Hani köy meydanında küçük çocuklar vardır, “Duydunuz mu ne olmuş” diye bağırır. Bu işten çok keyif alıyorum. İçimdeki gazeteciyi deneyimliyorum. Şimdi bir de “Altın Günü” diye bir televizyon programı çekiyoruz. Kendime ait bir yapım şirketi kurdum. Bunun paraya dönmesi gerekiyor. Masa başında altı kişi oturup güncel olayları konuşacak. (Bunlardan biri de muhtemelen sen olacaksın.) Masa başında yemekler yenecek. Sosyal medyanın iki tane önemli kahramanı olacak. Ve misafirlerimiz gelecek Altın Günü’ne. 10 gün içinde çekime başlayacağız. Oradan para kazanmayı düşünüyorum.
'BİR TEK KIZIM MI HER ŞEYİM'
Bir ufaklık var. Onun hikâyesi çok ilginç.
O benim hayatım. O hikâyeyi anlatmayacağım. O benim her şeyim. Adı yok.
Senin kızın diyebilir miyiz?
Her şeyim; bir tek kızım mı? O benim Nutella’m. Onun gerçek bir doğuran annesi ve babası var. Biyolojik ailesi var. Bütün ailesiyle birlikte yaşıyoruz.
HEDEF
Yıkıp yıkıp dükkânları yeniden yapıyorsun. Bu neden? Deli misin İzzet?
Delilikle delilik arasında çok ince bir çizgi varmış. Arada deliliği deliliğe kaçırabilirsin.
Mekânlar ne olacak? Bu kış yeni neler var?
Birini anlatayım. Diğerlerinin hepsi devam. Beirouth Cafe Club diye yeni bir yer yapıyorum, Al Jamal’ın yerine. Aynısı çok kısa zamanda Beyrut’ta da açılacak. En önemli özelliklerinden biri çok farklı nargileler olacak. Mesela şampanyalı nargile. Afrodizyak nargile. Özel çalışmalar yapıldı. Beyrut’ta. Onların da ilgisini çekiyor.
Beyrut’ta gece hayatı nasıl?
Bana göre Avrupa’nın da çok ötesinde. Onlar biraz daha görgüsüzce eğleniyorlar. Çok ciddi bir Arap grupla birlikte projelendiriyoruz Beyrut’taki işi. Buradaki olaya hayran kaldılar. Amerikan sunumuyla Lübnan yemekleri. Limonatanın Arabic versiyonu. Ama modern.
Hangi dükkân olacak?
Akaretler’deki. O nargile çok güzel olacak.
AŞK
Başından bir sürü şey geçmiş, şimdi başka bir yaşam tarzın var. Bunlar senin yaşamdaki fazların mı?
Bunları bir kere kadere inandığım için söylüyorum.
Yoksa aşka mı inanıyorsun?
Tabii ki, ben aşk adamıyım.
Meselen aşk mı?
Aşk.
Kime ve neye âşık olduğunun...
Hiç önemi yok.
Yarın tekrar bir kadına âşık olma ihtimalin var mı?
Olabilir. Her şey olabilir.
Bu seni yormuyor mu?
Niye yorsun. Onları deneyimlemek istiyorum. Çok mutluyum. Yani karşımdakiler ne der diye yaşamıyorum. İçindeki kişilikleri serbest bırakıp yaşamak. Bir kere zaten kadere inanmak zorundayım. Kime âşık olacağımızı ya da Allah’a mı yöneleceğimizi kimsenin bilme şansı yok. Belki Allah’la aşk yaşıyorsun.
Rahşan Gülşan