İşte o keyifli sohbetin detayları...
Beş, altı yıl önce TRT 2 ekranında kültür - sanat programı sunardık peş peşe Jülide Ateş’le... Show TV’nin yeni ana haber spikeri Ateş’le bu kez 106.6 TRT Kent Radyo İstanbul’da buluştuk. Habercilğinden evliliğine, çocukluğundan hayallerine pek çok şey konuştuk. Tabii ki yine çok şık, zarif ve güzeldi...
Yepyeni kanalında ana haber bülteniyle bizlerle yeniden buluştun, hayırlı olsun diyelim öncelikle.
Bana da sürpriz oldu; çok mutluyum. Ana haber okumadığım iki kanal kalmıştı, Show TV onlardan biriydi. Yine ulusal bir kanalın birinci liginde ana haber yarışı içinde olmak hem çok heyecanlı hem de çok mutluluk verici. Keyifle mesleğime bir kez daha dönmüş oldum.
Yıllardır haberden hiç uzaklaşmadın, haber spikerliği senin için ne ifade ediyor?
1990’da Türkiye güzeli seçilmiştim, ardından iki uluslararası Yarışmada derece elde ettim. Özel televizyonların ilk açıldığı yıllardı ve görsellik üzerine medyada olan gençlere şans verilirken, biz de o şanslılar arasına girdik.
Güzellik yarışmasından çıkanlara hemen dizi ve sunuculuk teklifi geliyor. Yarışma sonrası haber spikerliğine geçişin o dönemde nasıl karşılandı ve şimdi nasıl bakılıyor?
Bana da dizi, şarkıcılık ve mankenlik teklifi gelmişti, hâlâ geliyor. Bu mesleklere de çok saygım var yanlış anlaşılmasın, ama benim mizacıma televizyonculuk uydu. Güzellik yarışmasından gelmenin hem avantajını hem de dezavantajını yaşadım.
25 yılda istikrarlı bir meslek hayatım oldu. Tabii ki her güzellik kraliçesi bunu yapabilir, dolayısıyla ekrana uygundur genellemesi yanlış. Evet bu şans bana Türkiye güzeli olduğum için verildi, önüme çıkan yollardan biriydi, buna ‘Hayır’ deme lüksüm yoktu. Şans benim kapımı bir daha çalmayacaktı. Ama emin olun bir basın-yayın, iletişim ya da radyo-TV öğrencisinin harcayacağı emeğin 10 katını harcamışımdır.
Bir diğer avantajım da dil eğitimi almış olmam. O dönem büyükler ‘Sadece güzellik kraliçesi olduğu için mi ekranda?’ sorusunu haklı olarak sordular; ben de onların bu kuşkularını çok çalışarak giderdiğimi düşünüyorum. Şimdi bana da güzellik yarışmasından gelen biri olsa mutlaka içini doldur tavsiyesinde bulunurum.
Ama herkes dolduramadı; o dönemde ya da sonrasında da şanslarını her alanda değerlendirmek istedi kraliçeler ama eleştirilerin ne kadar haklı olduğu da görüldü. Sen kalıcı olmak için neler yaptın?
Haklısın. Bizden de pek çok kişi elendi, birkaç kişi kaldık. Ben muhabirlik yaptım, sahaya gittim, tripot taşıdım, ‘Objektif’ programında Kadir Çelik’in muhabiriydim. Otobüse atlayıp kameramanımla şehirlere sıfır metinle habere giderdim.
Her gün ekrandaydım, her gün bir şeyler öğrendim; pek çok seminere katıldım. İçimi doldurmaya çok özen gösterdim.
Maalesef dediğin gibi bu yanılsamayla çok insana şans verildi. Tabii ki görsellik televizyonun bir parçası ama senede üç güzellik yarışmasından üçer kişi çıksa, en az 10 kişi meşhur oluyor. 25 yıl geçmiş, 250 kişinin en az bu mesleği yapıyor olması gerekirdi, neredeler? Yoklar! Seyirci aldatılmaz, seçicidir.
Konuyu bilmez, takip etmez, doğru soruları sormazsanız bu meslekte kalamazsınız. İyi olan kaldı, kötü olan elendi.
İnsan ilişkilerinde de etki - tepkiyle mi hareket edersin? Rekabet seni nasıl etkiler?
Hiç ummadığın insanlar benim arkadaşım olabilir, gönül dostluğuna bakarım. Medyadaki pırıltılı insanlardan elediklerim oldu elbet. Kadın ve meslektaş dostluğu güzeldir. Kimseyi yıllarca kendime rakip görmedim. Hep ana haberde olduğum için kaderim kıskanılmaktı.
Aslında gruba alınmayan, arkasından konuşulan hep bendim. Bu yüzden psikoloğa bile gittim. Bende kıskanma duygusu olmadığı için yapılanlara anlam veremiyordum. Çalıştığım yerlerde hep bana karşı bir blok oluşturuldu, kuaföründen makyözüne ‘Seni yıkmak için A takımı kurmuştuk’ diye itiraf ettiler sonra. Belki saflığım ve bunlarla uğraşmamam da beni safiyane biçimde korudu.
Tabii ki koltuklar çok az, ben de istemişim ki ana haberdeyim, bunu çok haklı görüyorum ama çocukların dans yarışması gibi koltuklar kapılınca birkaç kişi ayakta kalıyor işte. Ekranda olmadığım zamanlarda da oldu, bu dönemsel bir şey. Ekrandan sonra hayata inanıyor musun derler ya, tabii ki inanıyorum. Ne güzel rahat edeceğim; sıfır makyaj, sıfır eleştiri, şipidik terliklerimi giyip dolaşacağım. Belki beni daha fantastik bir şey bekliyor. Şöhretli insanların hayatı ‘Truman Show’ gibi olmuyor mu bir yerden sonra...
Gelecekte Jülide Ateş’i nerede görüyorsun, nerede görmek istersin?
Gelecekte ses - nefes - spikerlik -artikülasyun eğitimi üzerine kendi okulumu açmak istiyorum. Bir de eğer başarabilirsem, vaktim artarsa ana haber spikerliğinin yanında, haftalık aktüel programı çok istiyorum. Haftayı mercek altına alan, farklı görüşlere yer veren; sadece politika değil hayatın bütün boyutlarının olduğu, kendi adımı taşıyan, yapımında tamamen yer alacağım bir analiz programı üretmeyi amaçlıyorum. Bu iki amacımı da yerine getirirsem çok mutlu bir jübile olacak. Emeklilik dönemi için de heyecanlıyım. Bitiyor diye üzülmeyeceğim; hayatımda o kadar basılmamış kum bıraktım ki, gidip onları keşfedeceğim. Daha Cunda’yı, bozcaada’yı görmedim mesela, Türkiye’de gezmek istediğim çok yer var. Tatiller kısaydı ve hep bildiğim yerlere gittim. Keşfedeceğim çok değer ve duygu olduğuna inanıyorum. Ama Allah da hep üretmeyi nasip etsin. Televizyon olmasa da öğrencilerim olsun, öğrendiklerimi aktarabileyim. Bunca yılın tortusunu çimen sulayarak heba etmek istemiyorum.
Eve ne kadar vakit ayırabiliyorsun bu yoğunluğun arasında? Ruhunu nasıl dinlendiriyorsun?
Tek özel alanım yürüyüşlerim ve spor yaptığım zamanlar. Ev işlerinden, yemekten çok kopuğum, bir yardımcım var her işi halleden. Ama çiçeklerimi çok seviyorum, arada bir pasta yapmaktan, yeni tarifler denemekten de keyif alıyorum. Hiç ev insanı değilim. Çünkü annem 15 yaşında evlendirilmiş çocuk gelinlerden biri... “Sakın kendinizi ev hanımı olarak konumlandırmayın, çalışın, öğrenin, üretin, ev işi nankördür” derdi. Bizi hiç mutfağa sokmadı, temizlik yaptırmadı; bize evde geçen vaktin kayıp olduğu kodlandı. Belki 50 yaşından sonra emekliliğimde bunu bir lüks olarak yaşayacağım.
Eşin de aynı meslekten; Emre Bey’le (İskeçeli) nasıl tanıştınız?
Emre benim can yoldaşım. Evlilikte dostluğa inanıyorum. Espri anlayışınız aynı mı, anılarınız var mı, bir şey anlattığınızda aynı duyguyu uyandırıyor mu onda, benzer kültürel yapılardan mısınız? Bunlar çok önemli evlilikte. Emre’yle çok ortak yönümüz var. İkimizin de çok zor zamanlarına tanıklık ettik. 1995’te abisini kaybetti ki, o çok yakın arkadaşımızdı ve bizi bir araya getiren de odur. Üniversiteden arkadaştık.
“Benim için de zor bir yıldı. Senden çok hoşlandığımı hep biliyordun ama zor dönemde benden arkadaşlığını esirgedin bu yüzden, oysa çok daha kolay aşardık zorlukları” dedi ve o gün çıkmaya başladık.
Benden bir yaş küçük olduğu için o yıllarda yaşı çok mesele ediyordum, pas vermiyordum ama sonrası öyle olmadı. 12 yaşında bir oğlumuz var; hiç ayrılmamacasına Emre’yle bir yola çıktık.
Çok emek verilmiş bir ilişki. Genç kızlar da bilsin ki beyaz atlı prens yok; emekle ilişki demleniyor ve sevgi üretiyorsunuz, onu siz yaratıyorsunuz. Biri gelip sizi kurtarmıyor; zaten kurtarılmayı beklemeyin ne münasebet, bir değer olun ayaklarınızın üzerinde durup kendinizi kurtarın.
Yapmaktan en keyif aldığınız şey ne?
Emre’yle her şeyi yapmaktan çok keyif alıyorum. Çok rahattır, kızdıramazsın, her şeyi şakaya çevirip güldürür beni.
Ya sen?
Ben daha asabiyim. O kadar ciddiye aldım ki yıllarca hayatı! O erken giyilmiş ceket yüzünden benim için çok kural vardır, hayat endişelenecek bir şeydir, hep 10 adım sonrası düşünülmeli. Onun yükünü de hep üzerimde taşırım.
Burcun ne? İnanır mısın?
Astrolojiye çok inanmam ama Boğa burcuyum, yükselenim Oğlak; tam toprak burcuyum.
Birbirinize sürprizler yapar mısınız?
Evliliğin ilk zamanları iki çocuk vardı sanki evde, çok çocuk ruhluyduk. Evde saklanıp beni korkutmak gibi komik sürprizleri var. Öyle klasik çiçek almak gibi romantik sürprizleri olan bir adam değildir ama ben onu bu haliyle çok seviyorum. Hayat zaten filmlerdeki kareleri yaşayamadın diye feda edilecek bir şey değil; onu alamadığında bununla dalga geçebileceğin bir eş lazım yanında. Anneler günü ya da evlilik yıldönümünde eve tek taşla gelen adam modeli, benim bir erkekten beklentim bu değil; samimiyet ve dostluk. Ayrıca da tek taşımı kendim alabiliyorum.
(Radikal)