Yeni Akit, 12 Haziran 2013’te “Bunun adı hayvanlık” başlıklı haberinde dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konuya ilişkin açıklamalarına yer verirken, “Saldırıya uğradığını söylediği kişinin bir ilçe belediye başkanının gelini olduğu, Z.D. isimli kişinin 1 Haziran Cumartesi günü Kabataş İskelesi’nde 6 aylık bebeğiyle eşini beklerken provokatörler tarafından saldırıya uğradığı öğrenildi. Hayvandan da aşağı olan provokatörlerin, Z.D. isimli bayanın başörtüsünü çektiği ve tekmelediği, Z.D.’yi kurtarmak isteyen kişinin de tekmelendiği, bebek arabasının parçalandığı, Z.D.’nin vücudunun mosmor olduğu ve hastaneden rapor aldığı bildirildi. Olayların ortasında kalan ve ayağı tırmık izleri taşıyan bebeğin ise olaydan sonra sütten kesildiği ifade edildi. Z.D.’nin ailesi saldırıya ilişkin savcılığa suç duyurusunda bulundu.” ifadesini kullandı.
22 Temmuz 2013’te “Bizi öldürecekler anne, başını aç” başlıklı haberinde Yeni Akit “Gezi Parkı eylemleri paralelinde gelişen başörtülü hanımlara saldırı vakalarına bir yenisi daha eklendi” değerlendirmesini yaptı.
Zehra Develioğlu gibi başörtülü bir kadının daha saldırıya uğradığı belirtilen haberde şunlar kaydedildi:
"Pazar günü meydana gelen olayda aracın içerisinde bulunan çocuğun psikolojisinin bozulduğu öğrenildi. Olay esnasında, “Anne başını aç, bizi öldürecekler” diyerek ağlamaya başlayan kız çocuğunun psikolojik tedavi altına alındığı öğrenildi. H.A.’nin olayın sıcaklığı ile saldırganların kaç kişi olduklarını sayamadığı, ancak saldırganların 5-10 kişilik bir gruptan oluştuğu kaydediliyor."
25 Ağustos 2013 tarihli “Eylemciye öyle masuma böyle” başlıklı haberde ise “Gezi Parkı kalkışması sırasında Eskişehir’de öldürülen eylemci Ali İsmail Korkmaz’ın katil zanlısı ya da zanlılarını bulmak için insan üstü bir çaba sarf eden yargı ve medya, Adana’da şehit edilen komiser Mustafa Sarı, eylemcilerin köprüden attığı İlköğretim öğrencisi Ferdi Şenol, minik yavrusu ile birlikte dövülen Z.D ile ilgili hiçbir somut adım atmıyor." denildi.
Zehra Develioğlu'nu yalanlayan görüntülerin yayımlanmasının ardından 14 Şubat 2014'te "Kanal D’ye paralel servis" başlıklı haberinde Yeni Akit, Gülen cemaatinin görüntüleri çarpıtarak Kanal D'ye servis ettiğini iddia etti. Haberde şunlar kaydedildi:
"Paralel devlet yapılanmasının polis ayağı; Gezi çapulcularının Bahçelievler Belediye Başkanı Osman Develioğlu’nun gelini Zehra Develioğlu’nu başörtülü olduğu gerekçesiyle çocuğuyla darp etmesine yönelik görüntüleri çarpıtarak Kanal D televizyonuna servis etti. Kanal D televizyonunun yayınladığı görüntülerde, söz konusu olayın saat: 19:42 ile 20:00 arasında gerçekleştiği iddia ediliyor. Zehra Develioğlu ise, polise verdiği ifadede 1 Haziran 2013 tarihinde saat 20:10 sıralarında Kabataş İdo Terminali’ne geldiğini ve saldırıya uğradığını açıklamıştı."
15 Şubat 2014’te 'Hâlâ acı çekiyorum' başlıklı haberde kamera kayıtlarının ortaya çıkmasının ardından Zehra Develioğlu’nun yaptığı açıklamalara yer verilirken, “Kabataş’ta yaşanan insanlık dışı olay kamufle etmek isteyen kartel medyasına ve Gezici çevrelere STK’lardan tepki yağıyor.” görüşü savunuldu.
15 Şubat 2014 tarihli ’Asıl darp o görüntülerden sonra başlıyor’ başlıklı haberde “Gezi eylemleri sırasında bebeğiyle darp edilen Develioğlu’yla ilgili soruşturmayı yürüten ilk savcı konuştu. Savcı, görüntülerle ilgili "Asıl darp o görüntülerden sonra başlıyor" dedi.” ifadesi kullanıldı.
'Kabataş yalanı'nın yayılmasında Elif Çakır'la birlikte suçlanan Balçiçek İlter, yanıldığını böyle yazmıştı: Şaşkınlık yaşadım, telefona sarıldım
"Zehra'nın morluklarını da gördüm, yaşadığı travmaya da tanık oldum" diyen dönemin Türkiye gazetesi yazarı Balçiçek İlter kamera görüntülerinin ortaya çıkmasının ardından 15 Şubat 2014’te "Kabataş" başlıklı yazısında özür diledi.
İlter yazısı şöyle:
"Birkaç gün önce Kabataş görüntüleri çıktı ortaya... Öyle diyorlar, o anmış. Bakın, kesindir diyemiyorum artık. Çünkü son yaşadıklarımdan sonra kime, neye inanacağımı şaşırdım... Kendimden, gördüğümden ve yaşadığımdan şüpheye düşer oldum. Üstelik bunca zamandır herkesin peşinde olduğu, aslında var olmadığı yetkililerce açıklanan kamera kayıtları birdenbire ortaya çıkmış! Sizin gibi ben de görüntüleri merakla izledim ve büyük bir şaşkınlık yaşadım.
Bırakın tacizi, itme-kakmayı, kalabalık grubu... Eğer bu görüntüler o görüntülerse, o kadar kısa süre içinde bir grup geçip gidiyor... (Montajlı mıdır, değil midir bilemem. Bu kayıt o güne mi ait, başka kayıt var mı, onu da bilemem)
Ama sadece gördüklerimizse... Hiçbir şey yaşanmamış ki! Nasıl olur? Hemen telefona sarıldım, önce ''mağdure'' ile görüşmemi sağlayan meslektaşım Elif Çakır'ı aradım. Yaşadıklarını bizimle paylaşan Zehra Develioğlu'nun telefonunu istedim. Mutlaka bir açıklaması olmalıydı, mutlaka bir şeyler söylemeliydi... (Röportajı yapan Elif Çakır'ın ne düşündüğünü açıklamak bana düşmez, kendisi yazacaktır herhalde) O gece Zehra Hanım'ı o kadar çok aradım ki... Telefon açılmadı... Ardından mesajlar yazdım, yolladım; bana mısın demedi... Ertesi sabah, olayın ardından canlı yayına çıkıp, gelininin başına gelenleri anlatan Bahçelievler Belediye Başkanı kayınpeder Osman Develioğlu'nu aradım... Yok! Kapı duvar... Kimse telefonlarıma çıkmadı. Oysa bir açıklama yapılmalıydı. Bırakın benim düştüğüm durumu, bu ülkenin bir döneminin doğru hatırlanması adına bir şeyler söylenmeliydi... Beceremedim. Hiçbirinden ses çıkmadı. Tekrar Elif'i aradım. O da mağdureye ulaşamamıştı. Sadece kayınpederi ile konuşmuş, ''Zehra konuşmak istemiyor, çok perişan'' yanıtını almıştı!
Bu yazıyı kaleme aldığımda Zehra Develioğlu'nun avukatından bir açıklama geldi. Avukat kısaca diyor ki; ''Biz suç duyurumuzun arkasındayız. Darp ve taciz gerçekleşmiştir. Bununla ilgili Adli Tıp raporu da elimizde mevcuttur. Bebek de darp edilmiştir. Kamera kayıtları net değildir, ne olduğu gözükmemektedir.''
Kanımca 1 Haziran'da olduğu öne sürülen bu olayın detaylarını Zehra Develioğlu çıkıp kameralar karşısında canlı yayında anlatmalıdır. Bütün sorular yöneltilmelidir, o da cevap vermelidir. Bunu bana, ona, ötekine değil, bu ülkeye borçludur. Gezi sürecinde tarafları en tahrik eden olaylardan birinin kahramanı olarak, bunu Gezi'de hayatını kaybeden o çocuklara da borçludur. Ve en çok da onu savunan Başbakan'a... Gelelim benim cepheme... Öncelikle şunu söyleyeyim; kimseden gazetecilik dersi alacak değilim. Oturduğu yerden sallayanlara, tehdit edenlere pabuç bırakmam, hiçbir zaman da bırakmadım. İşin içine kadınlığımı, çocuklarımı sokan terbiyesizleri ise Allah'a havale ediyorum.
Eğer o görüntüler bundan ibaretse.... Büyük bir yanlışa düşmüşüm demektir... Ama avukatının açıklamasından anlıyorum ki, söylediklerinin arkasında. Suç duyurusunda ne söylüyorsa o... 23 yıllık gazeteciliğimde birçok yanlışa imza atmışımdır. Yanlış yapmamak mümkün değil. Ama okuyucuma da, izleyicime de "yalan söylemedim". Ne gördüysem, ne duyduysam, ne biliyorsam onu yazdım. Peki bu olayda ne oldu? Madde madde anlatayım;
1-Kabataş'ta tacize uğradığını iddia eden Zehra Develioğlu ile görüştüm. Olaydan tam 15 gün sonra, 16 Haziran'da görüştüm. Yanımda Elif Çakır ve Halime Kökçe de vardı. 2-Röportaja gitmedim, televizyona çıkması için iknaya gittim. Kaldı ki Elif Çakır zaten röportajı yapıp yayınlamıştı bile. 3-Evet, kollarındaki morlukları gördüm.4-Evet, yaşadığı travmaya da tanık oldum. Bebeğini odada istemedi, sürekli ağladı, gözlerini kaçırdı, sütten kesildiğini anlattı vs... 5-Ve evet, ben o gün travma yaşamış, acı çeken bir kadınla sohbet ettim.
Gelelim sonrasına... Meslektaşım Ayşe Arman aradı ve görüşmenin ayrıntılarını sordu, ''Sen ikna oldun mu?'' dedi. Yayına hazırlanıyordum... ''Kimseye kefil olamam ama, ikna oldum. Çünkü travma içindeydi'' dedim. İznim ve haberim olmadan bu görüşme Ayşe Arman tarafından kaydedildi ve ertesi gün köşesinde ''Balçiçek ikna olmuş'' diye yer aldı. Yaşanan bu olaylardan sonra görüşmenin içeriğini yazmak zorundaydım. Zehra Develioğlu ile konuştuklarımı, onun beyanlarını, gördüklerimi yazdım ve Elif Çakır'a yolladım. Çünkü o dönem hiçbir yerde yazmıyordum. Star Gazetesi de yayınladı... Yani Zehra Develioğlu ile teyp koyarak söyleşi yapmadım....
Eğer bu görüntüler doğruysa ve gerçekten hiçbir darp, taciz olmadıysa... Ben kendi adıma, bir genç kadının hezeyanlarını sizlerle paylaştığım için özür dilerim. ''Yanıltıldım... Evet yanıldım'' diye düşünüyorum o görüntüleri izleyince... Ama Zehra Develioğlu anlattıklarının arkasında... ''Yaşadım'' diyor. 'Adli Tıp'tan raporum, suç duyurum var'' diyor. Eee ! Onun söylediklerine ne diyeceğiz? Kasette yaşadığı da gözükmüyor, yaşamadığı da... Ha, siz beni linç edin, ona da eyvallah! Ama servis edilen kaset durumu deyince orada biraz duracaksınız... Deniz Baykal ve MHP'li vekillerle başlayan süreçten başlayıp bugün yaşadıklarımıza bakarsanız, ne demek istediğimi çok daha iyi algılayacaksınız.
18 Şubat 2014’te “Geziciler, yalanda sınır tanımıyor!” başlıklı haberde şu ifadeler kullanıldı:
“Adli Tıp Kurumu’ndan aldığı darp raporuna rağmen Zehra Develioğlu’nu suçlayan müfteriler, Gezi eylemlerinde yalancılıkta sınır tanımamışlardı!”
Yeni Akit gazetesi yazarı Hacı Yakışıklı, 21 Şubat 2014’te “Ya Cumhuriyet yazarının üstüne işenseydi!” başlıklı yazısında, 'Kabataş yalanı’nı kabul etmeyenler için,”Kabataş’ta bebeğiyle saldırıya uğrayan ZEHRA DEVELİOĞLU KARDEŞİM, sonuna dek yanındayım! Seni sorgulamıyorum, sorgulayanlara da “esfel-i sâfilîn” diyorum! “ düşüncesini dile getirdi.
İsmet Berkan: Benim hıyarlığım
İsmet Berkan, 24 Haziran 2014’te T24’ten Hazal Özvarış'a verdiği söyleşide (24 Haziran 2014) Kabataş tweetlerinin hata olduğunu kabul ederek, “Benim hıyarlığım, atmamalıydım o tweetleri. Kendimi savunmak da istemiyorum. Hata yaptığımın farkına vardım. Teyit etmeden böyle bir şey dememeliydim. Benim Twitter’ı yanlış anlamamdan da kaynaklanan bir şeydi” dedi.
Berkan, dönemin Hürriyet Gazetesi Okur Temsilcisi Faruk Bildirici'nin özür dilemesi çağrısının ardından 24 Mart 2015’te özür yazısı kaleme aldı.
15 yazardan ortak başlıkla Kabataş yazısı: 'Diliniz KABA, Vicdanınız TAŞ'
Yeni Akit gazetesi yazarı Kenan Alpay, 5 Mart 2015'te Star, Akşam, Sabah, Yeni Akit, Türkiye ve Yeni Şafak gazetelerinden 15 yazarla ortak “Diliniz KABA, vicdanınız TAŞ” başlığını kullanarak bir yazı kaleme aldı.
Alpay yazısında, "Şimdi beyefendiler, hanımefendiler Gezi provokasyonu sürecinde sergiledikleri bütün barbarlıkları “Kabataş’ta iddia edildiği gibi başörtülü kadın taciz edilmedi. Yalan söyleyenler özür dilesinler, istifa etsinler” çağrısıyla örtmeye teşebbüs ediyorlar. Büyük bir neşeyle “görüntü yoksa taciz yoktur, taciz yoksa sergilenen her türlü Vandalizm de meşrudur” modundalar. Dolayısıyla her hâlükârda kaos çıkarmak yoluyla Hükümeti alaşağı etmeye girişinler hakkı ve vicdanı temsil etmekteyken Hükümet kanadı ve tabanı için tam tersi durum geçerli olacaktır. Bu devletin, bu iktidar sınıflarının bekası toplumu ama özellikle tesettürlü kadınları taciz ederek mümkün olmadı mı? Standartlara uygun bir taciz olması için ille de bir kadının üzerine işemek mi gerekiyor? Şunu iyi bilin: Bir asra yakın zamandır inancını, duygularını, kişiliğini, tercihlerini kamusal alan adına taciz ettiğiniz milyonlarca insanın vebalinden ‘Kabataş yalanmış’ ezberleriyle kurtulmak hiç mümkün değil. Be hey şaşkınlar! Kabataş’ın görüntüsü yoktu da yakıp yıktığınız araçların, iş yerlerinin, durakların da mı görüntüsü yoktu? Duvarlara yazdığınız küfürlerin, ellerinizde taşıdığınız edepsizce sloganların da mı görüntüsü yoktu?" yorumunu yaptı.
O dönem Yeni Akit gazetesinde yazan Ersoy Dede de aynı başlık altında şunları yazmıştı:
"Kabataş Mızıkacıları sizi.. Kızınız için, anneniz için böyle bir durum yaşandığında ne tepki verecekseniz, (aynını değil) yüzde birini verin ki, insanlığınız çıksın ortaya..
İnşallah tüm bu yaşananlar koskoca bir yalan olsun.. İnşallah İstanbul’un orta yerinde, güpegündüz, minicik bebeğiyle bir genç kadın aşağılanmış, yere yuvarlanmış, pis sularda sürüklenmiş olmasın.. Daha ne isterim ki ben.. Oysa Kabataş Rezaleti üzerinden, sadece vicdanlara seslenen insanları öylesine acımasız bir dille tenkit ediyor ki bir çevre. Onlar için bir genç kadının başına bu hâlin gelmiş olması ancak ve ancak tezleri çürüyeceğinden dolayı kötü.. Yoksa haziran ayından başlamak üzere en az iki ay boyunca sadece Akit Gazetesi’nde yazıyorum diye benim ve ailemin maruz kaldığı hakaret bile bütün bir Gezi Kalkışması tayfasının nefretini anlatmaya kâfidir.. ‘
Star, Yeni Şafak, Sabah, Yeni Akit ve Türkiye gazetesi, A Haber'den 15 köşe yazarı 5 Mart 2015 yazısında “Diliniz KABA, vicdanınız TAŞ” başlığını kullandı. Yeni Şafak Gazetesi Ankara Temsilcisi Abdulkadir Selvi de yazısında tek kelimelik değişiklik yaparak “Diliniz KABA, yüreğiniz TAŞ” başlığını kullandı. O gün aynı başlıkla kaleme alınan yazılar ise şöyle:
Yeni Şafak / Abdülkadir Selvi – Diliniz KABA Yüreğiniz TAŞ
Yeni Şafak / Kemal Öztürk – Diliniz KABA, vicdanınız TAŞ
Yeni Şafak / Yasin Aktay – Diliniz KABA vicdanınız TAŞ
Yeni Şafak / Merve Şebnem Oruç – Diliniz KABA, vicdanınız TAŞ
Yeni Şafak / Cemile Bayraktar – Diliniz Kaba, Vicdanınız Taş
Star Gazetesi / Halime Kökçe – Diliniz KABA vicdanınız TAŞ
Star Gazetesi / Arden Zentürk – Diliniz KABA vicdanınız TAŞ
Star Gazetesi / Murat Çiçek – Diliniz KABA vicdanınız TAŞ
Star Gazetesi / Saadet Oruç – Diliniz KABA vicdanınız TAŞ
Star Gazetesi / Ahmet Kekeç – ‘Diliniz kaba, vicdanınız taş’
Sabah Gazetesi / Mahmut Övür – Diliniz KABA, vicdanınız TAŞ
A Haber / Abdulhamit Güler – Diliniz KABA vicdanınız TAŞ
Yeni Akit / Ersoy Dede – Diliniz KABA Vicdanınız TAŞ
Yeni Akit / Kenan Alpay – Diliniz KABA, Vicdanınız TAŞ
Türkiye Gazetesi / Fuat Uğur – Diliniz KABA, vicdanınız TAŞ
Yeni Akit Yazı İşleri Müdürü Ali Karahasanoğlu 8 Mart 2015’teki “Kabataş’ta görüntü yok da, Özgecan’ın katlinde var mı?” başlıklı yazısında, ‘Kabataş olayına inanmamıştım” demek neye benziyor? ‘Mısır’da, darbeye karşı direnen göstericilerin toplu olarak bulunduğu alana.. Uzaktan nişan alınarak, 16 yaşındaki Esma’nın bilerek vurulduğuna inanmıyorum. O alanda binlerce gösterici var. Niye Esma’yı vursunlar ki? Hedef alınarak vurulmuş olmamalı.. Tesadüfen kurşun ona gelmiştir. Ben ona inanmıyorum. Zaten vuran yakalanmadı.. İddia edilen çevredeki binaların tepesinden, o uzaklıktan bir kişiye nişan alabilmeleri pek mümkün değil.. ‘ demeye benziyor.” değerlendirmesini yaptı.
10 Mart 2015’te “Bakanlık soruşturma açmalı” başlıklı haber ise şöyleydi:
“Gezicilerin, Başbakanlık Çalışma Ofisi ve Kabataş’taki saldırılarına dair MOBESE kayıtlarının paralelcilere yakın Sürat Teknoloji A.Ş. tarafından karartıldığına ilişkin haberimiz, gündeme bomba gibi düşerken, hukukçular olayla ilgili soruşturma başlatılmasını istediler.”
TIKLAYIN | Yeni Akit sekiz yıl sonra 'Kabataş yalanı'nı kabul etti!
Çakır’ın, kamuoyuna yansıdığı olaylardan biri de, Gezi Parkı direnişi sürecinde dönemin Bahçelievler Belediye Başkanı Osman Develioğlu’nun gelini olan Zehra Develioğlu’nun “Kabataş İskelesi’nin önünde belden yukarısı çıplak, elleri deri eldivenli, başları bandanalı onlarca erkek tarafından yerlerde sürüklendiği, üzerine idrar yapıldığı” iddiaları vesilesiyle oldu. “Kabataş gelini” olarak da anılan Develioğlu’nun Haziran 2013’te öne sürdüğü iddiaları Star gazetesinde çalışırken haberleştiren Elif Çakır, daha sonra kamera görüntüleriyle yalanlanan bu iddialar nedeniyle ‘özür’ çağrılarına muhatap oldu.
“Kabataş saldırısı” iddiasını çürüten kamera görüntülerinin ardından saldırıya uğradığı öne sürülen Zehra Develioğlu ile röportajı gerçekleştiren Elif Çakır’a ağır eleştiriler yöneltildi ve özür dilemesi istendi. 6 Şubat 2014’te bir yazı kaleme alan Çakır, “Özür dileyecekmişim. Pardon ama kimden ve hangi sebepten dolayı özür dileyeceğim. Ben bir başarı gösterdim. O günlerde sosyal medyada efsane olarak anlatılan ‘iddia sahibi’ne ulaştım ve konuştum. Anlattıklarına hiçbir sansür uygulamadım, “abartıyor”, “ya şunları makul hale getireyim daha inandırıcı olur” demedim, O’na saygı duydum ve ne anlattıysa yazdım.” sözleriyle kendini savundu.