"Bu arada ittifak görüşmelerinin bittiğini söyleyemez kimse" diyen Öztürk, "Saadet Partisi ve Genel Başkanı aleyhine seviyesiz eleştirilerde bulunanlar çok mahcup olabilirler" ifadesini kullandı.
Öztürk'ün "Karşıtlık üzerine kurulmuş bir siyaset" başlığıyla (8 Mart 2018) yayımlanan yazısı şöyle:
Siyasetin neredeyse tamamı, karşıtlık teorisi üzerine hareket ediyor artık. Karşıtlık teorisi şu demek: Karşında kavga edeceğin bir rakip yaratmak, ona göre hiza almak, siyasi diskur üretmek ve taraftarlarını bununla konsolide etmek.
2019 seçimi, bu karşıtlık siyasetinin en çetin geçeceği seçimlerden biri olacak. Maalesef şimdiden başladı.
Karşılık siyasetinin sorumlusu kim?
Eğer siyasi paradigmanızı karşıtlık üzerine kuruyorsanız, otomatikman kutuplaştıran ve ötekileştiren bir dil kullanmanız gerekir.
Bu konuda en büyük eleştiriyi alan kişi Cumhurbaşkanı Erdoğan oldu. Son 15 yıllık iktidarında toplumu ‘kutuplaştırdığı’, “karpuz gibi ortadan ikiye ayırdığı” eleştirileri hemen hemen her kesim tarafından dillendirildi.
Acaba karşıtlık siyasetinin mucidi, tek kullananı Erdoğan mıdır? Ben böyle düşünmüyorum.
Siyasi hafızanın artık aylık arşiv bile tutamaz hale geldiği günümüzde, insanlar önceki seçimleri ve söylemleri çok çabuk unutuyor.
Bence öteden beri Türkiye’de siyasetin genel sorunu, partilerin karşıtlık üzerine kendini konumlandırmış olmasıdır. Bu ne AK Parti ile başladı, ne de AK Parti ile bitecek gibi gözüküyor.
En büyük karşıtlık kampanyası hangisidir?
Çok uzağa gitmeye gerek yok. Son 20 yıllık siyasi hayatımızın en büyük karşıtlık kampanyası, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimidir. Bu kampanyanın paradigması ise Erdoğan karşıtlığı üzerine kurulmuştur. Hatırladınız değil mi?
Son dönemlerin en etkili sloganı da o kampanyada üretilmişti.
“Seni başkan yaptırmayacağız”
MHP-CHP ittifakının adayı olan Ekmelettin İhsanoğlu ve HDP etrafında toplanan Erdoğan karşılarının ortak buluştuğu nokta, bu slogandı.
Kampanyanın psikolojik temelleri ise Gezi olaylarıyla atıldı. O dönem Erdoğan nefreti üzerine inşa edilmiş tüm söylemler ve argümanlar, Cumhurbaşkanlığı seçimine taşındı.
‘Seni başkan yaptırmayacağız’ sloganı şarkı oldu, caps oldu, slogan oldu, afiş oldu, neredeyse varlık yokluk meselesi yapıldı.
Aslında bu sloganla Erdoğan ve onun temsil ettiği hayat tarzına karşı bir itiraz olduğu da anlaşıldı. Doğal olarak, AK Parti ve Erdoğan bunu bir saldırı olarak algıladı ve karşılık verdi:
“Seni başkan yapacağız”
Seçim sonuçları, karşıtlık üzerine kendilerini konumlandıran tüm partilerin hezimetiyle sonuçlandı. MHP-CHP ittifakının adayı İhsanoğlu %38.4, tüm müzmin Erdoğan muhaliflerinin ittifak adayı Demirtaş % 9.7 ve bunlara karşı tek başına mücadele eden Erdoğan % 51.7 oy aldı.
Şimdi karşıtlık üzerine siyaset yapan, toplumu kutuplaştıran Erdoğan mı oluyor, diğerleri mi?
Biz ve ötekilerin kavgası
Erdoğan, aslında Türk siyasetinde bir gelenek olarak süren karşıtlık doktrinini kullanan siyasetçilerden biridir sadece. Tek özelliği rakiplerinden daha mahir ve becerikli olmasıdır. Bu yüzden de girdiği tüm seçimleri kazandı.
Her siyasi parti “biz” diye bir duygu yaratmak ve seçmeni bu duygu çemberi içinde toplamak ister.
CHP’nin “biz” dediği çembere sol, sosyal demokrat, Kemalist, ulusalcı seçmenleri almak ister. Ancak en büyük sorunu “biz” dediği insanlara bir gelecek, bir proje, bir strateji önermemesidir. Türkiye’yi nasıl yöneteceğini anlatmıyor, Erdoğan karşıtlığını siyasi bir tez olarak sunuyor topluma. Bu da karşılık bulmuyor işte.
AK Parti’nin, MHP’nin, HDP’nin de kendine özgü “biz” tanımlaması vardır. ‘Biz ve ötekiler’ vurgusu tüm siyasi partilerin kullandığı bir argümandır yani.
Belki de ilk defa, AK Parti ve MHP’nin “biz” kavramı ortak bir zeminde buluştu. ‘Cumhur ittifakı’ adı verilen buluşmanın “biz” tanımı, ‘mili ve yerli’ olanladır.
Bu durumda “öteki” kavramı otomatik olarak mili ve yerli olmayanlar diye sınıflanıyor.
Karşıtlık teorisini bozmak muhalefetin de elinde
Saadet Partisi’ni anahtar pozisyonuna iten şey, seçim ittifakı yasasıdır. Dün bunu yazdığımdan beri, AK Parti’yi savunduğunu iddia eden kesimlerin itirazıyla, hatta suçlamasıyla karşılaştım. Erdoğan’ın grup toplantısında ‘bizimle ittifak yapmayanlara güle güle deriz’ demesinden sonra, Saadet Partisi’ne yönelik ağır eleştiriler başladı.
Bu arada ittifak görüşmelerinin bittiğini söyleyemez kimse. Her an AK Parti-Saadet ittifakı olabilir. Bu durumda Saadet Partisi ve Genel Başkanı aleyhine seviyesiz eleştirilerde bulunanlar çok mahcup olabilirler. Lakin bir yaptırımı her zamanki gibi olmayacak. Belki de bu Erdoğan’ı savunuyor gözükenler Saadetin ittifaka girmesini istemiyor. Bu yüzden şimdiden karalamaya başlamış olabilirler mi?
Eğer karşıtlıktan, kutuplaşmadan şikayeti varsa herkesin, bu seçimde hem ittifaklarla, hem de söylemleriyle topluma zarar veren bu durumu bitirebilirler.
Mesela Erdoğan, 2014 seçimlerinde en büyük ve en sert muhalefeti yapan MHP ile ittifak yaparak o kutuplaşmayı kırmış oldu.
Peki muhalefet ne yapacak?
Yani sadece iktidar cephesi değil, muhalefet tarafı da karşıtlık ve kutuplaşma konusunda sorumluluk taşıyor. Biraz da bunu görelim.