İŞTE O YAZI...
Evren: “Darbeler orduyu yıpratıyor”
“BU kadar uzun yaşamak güzel değil, hayli sıkıntılı”.
Hastanede iktidar yıllarını düşünüyor. Bir zamanlar kral. Bir zamanlar astığı astık, kestiği kestik. Ağzından çıkan her cümle yasa, hatta anayasa niteliğinde.
Bir zamanlar onunla bir dakika konuşmak için pek çok şeyi vermeye hazır binlerce insan var. Onu yüceltmek, ona yaranmak için insanlar birbiriyle yarışıyor. Yarış akıl almaz, kendisine trene binip, kolunu kompartımanın penceresine dayayıp, poz vermesini önerenler bile var. Okul kitaplarında yer alan Atatürk’ün ünlü fotoğrafı benzeri bir poz. Ne de olsa, Atatürk’ten sonraki en büyük lider o. Çevresi değil, büyük çoğunluk öyle söylüyor kendisine. İşin garibi, o da inanıyor buna.
“GAZA GELDİM”
32 yıl sonra yaptığı darbe nedeniyle yargılanmasına bugün başlanacak olan Kenan Evren hasta yatağında geçmişe yaptığı yolculuğunu değerlendiriyor. Aynen kendi ifadesiyle:
“Gaza geldim”.
Devam ediyor:
“Etrafımda herkes benim her yaptığımı alkışlıyor, her yaptığımın doğru olduğunu söylüyor, herkes beni vazgeçilmez olarak görüyordu”.
Bu alkışlar sadece içeriyle sınırlı değil, dışarıda da benzer tavırlar dikkatini çekiyor. Örneğin, Cumhurbaşkanlığı sona ereceği zaman, 1989’da:
“Amerikan, İngiliz ve Alman Büyükelçileri geldi bana. Anayasada bir değişiklikle, benim Cumhurbaşkanlığı süremin uzatılmasının Türkiye için çok yararlı olacağını söylediler”.
Gaz gerçekten müthiş, içerden ve dışarıdan. Böyle bir durumda aynaya bakan bir kişi, kendisini geçmiş liderlerle karşılaştırıyor, anaların böyle bir evlat doğurmadığına gerçekten inanıyor.
BİNLERCE KİŞİ “AS, AS”
Evren Türkiye’de iktidarlara özgü fotoğraflar çekiyor. Liderin çevresinde oluşan birinci, üçüncü, beşinci halkaları, bunların uzantılarını, bu davranış halinin liderleri nasıl raydan çıkarabileceğini aktarıyor. Şu örnek tam ders alınacak türde:
“Sivas’ta meydanda konuşuyordum, binlerce insan toplanmıştı. Ben teröristlerden söz edince, o kalabalık hep bir ağızdan “as, as” diye tempo tuttu. Ben de, asmayalım da, besleyelim mi, dedim. Bu sözü sonradan başıma çok kalktılar”.
Meydanlarda öyle bağıranlardan, karşısında el pençe divan duranlardan şimdi eser yok. Çünkü, o bugün yargılanacak.
Evren 96 yaşında. Bir süredir hastanede yatıyor. Fizik olarak iyice küçülmüş, kabuğuna çekilmiş:
“Şu halime bak, içerde olsam, ne olur, dışarıda olsam ne olur”.
Hastanede ne arayan var, ne soran. Telefonu bir kez bile çalmıyor. En yakınları bile, kendisini ziyaret etmekte tereddüt içinde. Çünkü, o bugün yargılanacak. Düşenin dostu olmaz, vaziyeti.
AKLINDAN GEÇMİYORDU
12 Eylül’e giden yolda, kendisinin nasıl önce Kara Kuvvetleri Komutanı, sonra Genelkurmay Başkanı olduğunu anlatırken:
“Aklımdan bile geçmiyordu, çünkü benden kıdemli, benim önümde iki orgeneral vardı, ama Cumhurbaşkanı Korutürk ile Başbakan Demirel anlaşamadı, iki komutan emekli oldu, sıra bana geldi, oysa ben emeklilik için İzmir’de evimi bile hazırlamıştım”.
Geçmişle bugün arasında gidip geliyor. Kendine göre bilanço çıkartıyor. O bilançonun en vurucu yönü, darbe yapan birinin darbeye ilişkin yorumu:
“Darbeler aslında çok kötü. En çok da, orduyu yıpratıyor. Ben bunu 27 Mayıs’ta da yaşadım, 12 Eylül’de de. Ordu hem kendi içinde tedirgin oluyor, hem dışarıya karşı çok hırpalanıyor”.
BÜYÜK PİŞMANLIK
12 Eylül’ü ve devamını ben Cumhuriyet Ankara Temsilcisi olarak birebir yaşadım. O haşmetli iktidarı yakından gördüm. Sıkıntı, tedirginlik, sığınacak hiç bir yer yok. Uykusuz gecelerin haddi hesabı yok. Ertesi gün yine devam mı, yoksa ne, nerede, nasıl, koca bir ulus için hayatın karşılığı olan soruların hiç biri geçit vermiyor. Hepsi belirsiz.
Evren’in, bir arkadaşıma söylediği, bu ilk elden aktardığım itirafları ibretlik. Görkemli iktidar bile olsan, tek adam bile olsan, ihtilal bile yapmış olsan, yıllar sonra gelen yalnızlık ve büyük pişmanlıklar için artık vakit çok geç. Ve bugün sanık sandalyesi.
Senin ve benzerlerinin tarihteki yeri değişmiyor. İnsanlara çektirdiğin acılar, hapisler, sürgünler, haksızlık
ve hukuksuzluk tarihe bıraktığın miras.