Serenay Sarıkaya: Zaten silikonum var
Serenay Sarıkaya'nın kanser korkusu
Zeki, güzel, havalı. Ne istediğini biliyor, çok istediği şeyler için bir adet “totem defteri” tutuyor! Yüzlerce plağı var, “eski kafalı” olmaktan hoşlanıyor.
Yemek keşfetmeyi seviyor. Gurme yazıları yazsa tozu dumana katar! Öyle ki, herkesin son zamanlarda bahsettiği Mest’te buluştuk, yemekleri çok başarılı bulmadı. Bugünlerde dingin, sevgilisiyle birlikte çıkacağı üç aylık Amerika seyahatine hazırlanıyor. Serenay Sarıkaya’dan bahsediyorum. Türkiye’nin en çok merak edilen genç yıldızından... Ortalıktan kaybolmadan önce sadece Kelebek’e konuştu ve kendini anlattı. Şimdi söz onda!
* Dizinin çılgın temposundan sonra şu an nasıl hissediyorsun? Hiçbir şey yapmamak iyi geldi mi?
- Epeydir durmaksızın çalışıyormuşum. İlk hissettiğim buydu. Bir de kendimi tekrar ediyormuşum duygusuna kapılmıştım. O yüzden durmak iyi geldi. Buna ihtiyacım vardı. Yenilenmek, kendime yeni bir şey katabilmek, bir durup “ne yapıyorum, ne istiyorum” diyebilmek, içime dönebilmek adına bu mola hep yapmayı istediğim bir şeydi. Dinginleştim. Plan program yapmaksızın akışa kendimi bırakmış durumdayım. Bakalım neler olacak? Güzel şeyler olacağına eminim. Ki evrene bir şeyi teslim edince o senin için doğru yolu buluyor. Ona inanıyorum.
KAYIP BİR DÖNEM YAŞADIM
* Evrenle aran iyi galiba?
- (Gülüyor) Evet. Bunun için bir totem defterim var.
* Nasıl yani?
- İstediğim bir şeyi o deftere sayfalarca yazıyorum! Bu defteri İstanbul’a ilk taşındığım zamanlarda tutmaya başlamıştım. Çünkü piyasaya bodoslama girmiştim ve ne yapacağımı çok iyi bilmediğim endişeli, kayıp bir dönem yaşıyordum. Annemle sabahtan akşama kadar İstiklal Caddesi’ndeki bir kafede oturup sadece çay içerek “Ne olacak?” diye düşündüğümüz bir dönemdi.
* O dönem dizi filan yok muydu?
- “Limon Ağacı” dizisi yeni bitmişti. O diziden sonra uzun süre bir işim olmadı. Beş-altı ay İstanbul’da belirsiz bir dönem geçirdim. İşte tam da o zaman bu defteri tutmaya başladım. Çok istediğim şeyleri yazdığım bir defter.
* En son o deftere ne yazdın?
- Bu film projesini yazmıştım. Mesela “Lale Devri”nde oynarken Ay Yapım’ın işlerinde yer almayı çok istiyordum. Ay Yapım’ı da deftere yazmıştım “Çok istiyorum” diye. Ondan önce ise Mavi kampanyasıyla ilgili çok şey yazdım. Öyle ki ertesi gün menajerim Ayşe Barım’ı arayıp, “Ya Ayşe, bir jean markasıyla ben çok yakışmaz mıyız? Böyle bir şey neden yapamıyoruz? Çok istiyorum” demiştim.
* Ayşe telefonu suratına kapatmış diyorlar...
- (Gülüyor) Benim heyecanıma karşılık, “Peki canım” demişti. Ama gerçekten de iki gün sonra Mavi’den bize telefon geldi. Ayşe bile inanamadı! “Resmen çağırdın Mavi’yi” diye. Böylece hayatıma Mavi girdi.
* Peki o deftere aşkla ilgili bir şey yazmadın mı? Hep kariyer hep kariyer...
- Bu defterim biraz gelecek biraz kariyer odaklı...
* Benim adımı da yaz bir dahakine bari...
- Zaten arkadaşlarım beni istek için arıyor, senin duaların tutar diye!
TÜM BUNLAR BENİ ERKEN OLGUNLAŞTIRDI
* Madem öyle, spiritüel meselelerle aran nasıl? Farkındalık dozun yüksek mi?
- Şöyle bir insanım: Evreni “push” etmeyi sevmiyorum. Evrene kendimi full açmış durumdayım. Başıma gelen kötü bir şeyse, benim bundan almam gereken bir ders var diye düşünüyorum. O yüzden akışa engel olmam, değiştirmeye çalışmam. “Dur ve buradan bir ders çıkar” derim kendime. Eğer başıma iyi bir şey gelirse, bu benim ödülümdür diyorum. O yüzden yaşadığım şeylere bunu yaşamam gerekiyormuş gözüyle bakıp kabul ediyorum. Evren de bana bu nedenle iyi davranıyor gibi hissediyorum.
* Galiba bu yüzden olgun duruyorsun, ne dersin?
- Evet, hep olgun olduğumu söylüyorlar ama ben çocuk ruhlu olduğumu düşünürüm. Çok erken yaşta bu sektöre atılmam, annemle babamın ben küçükken boşanması, annemle benim kendimizi var etme çabamız... Tüm bunlar beni çabuk olgunlaştırmış olabilir. Düşün, ilk paramı kazandığımda 15 yaşımda filandım. O zamandan bu zamana olabildiğince ben göğüsledim evin yükünü. Dolayısıyla insan çarpa çarpa düzeliyor ve çabuk büyümek durumunda kalıyor. Peki mutsuz muyum? Asla! Yaşamak istediğim her şeyi yaşadım. Çok gezdim, eğlendim, gençliğimi de yaşadım. Bunların toplamı bugünkü beni yarattı. Mutluyum ve barışığım kendimle.
GENÇ ANNE OLMAK BENİM TARZIM MI BİLMİYORUM
* Annen gibi genç yaşta çocuk sahibi olmak ister miydin?
- Avantajlı bir şey gibi görünüyor ama benim tarzım mı bilmiyorum. Öyle planlı programlı biri olmadığım için “Hadi erken çocuk yapayım da ileride onunla arkadaş olurum” gibi bir şey düşünmüyorum. Çocuk sahibi olmak çok küçümsense de büyük mesele. Bir insan dünyaya getirip onu iyi yetiştirmeye çalışmak bana şu an çok imkansız bir şey gibi geliyor. Öyle bir an gelmeli ki, “Tamam şimdi kendimi bir çocuğa adayabilirim” diyebileyim ve yapayım. Yoksa çocuğa da yazık.
KENDİMİ BAZEN ÇOK DOLMUŞ HİSSEDİYORUM
* Röportaj öncesi günübirlik Paris’e gider gelirim dedin, hiç üşenmem. Seyahat etmeyi çok mu seviyorsun?
- Genç bir oyuncu olarak insanlardan beslenmem, onları sürekli gözlemlemem çok önemli. Olabildiğince keşfetmeyi çok seviyorum. Vaktim varsa hiç üşenmem, Paris’te gün boyu bir kafede yazıp çizer ve sonra ülkeye geri dönerim.
* O kadar yazıyor musun gerçekten?
- Yazıyorum, evet. Totem defteri dışında bir günlük, bir de şiir defterim var. Üç ayrı defter var yani! Ne zaman eserse o zaman yazıyorum. Kendimi bazen çok dolmuş hissediyorum. Bu enerjiyi bir yere aktarmam gerekiyor. Yazmak beni çok rahatlatıyor. Sık sık yazıyorum. Hatta yazmaya bir yerlere gidiyorum. Hiç kimsenin olmadığı yerlere.
KEŞKE HÂLÂ MEKTUPLA HABERLEŞİYOR OLSAK!
* Senin yaşında biri için ilginç. Dışarıda yaşıtların dijital dünyaya kapılıp gitmişken sen tamamen eski moda usullerle kendini besliyorsun...
- Bu konuda biraz eski kafalıyım. Öyle ki eski Türk filmi müziklerini dinlemeyi çok severim mesela. Binlerce plağım var. Ajda’lar, Sezen’ler, Zeki Müren, Müzeyyen Senar... Hep böyle nostaljiyi tercih eden biriyim.
* Nasıl oluştu bu kültür? Aileden mi?
- Nereden oluştu bilmiyorum, ama annem öyle müzikle ilgili biri değil açıkçası. Kendiliğinden oldu. Bazı şeylerin eskisi gibi kalmış olması hoşuma gidiyor. Sosyal medya kullanımının ise insanları birbirinden uzaklaştırdığını, iletişimi böldüğünü ve kapalılaştırdığını düşünüyorum. Keşke hâlâ mektupla haberleşiyor olsak!
* O kadar yani...
- Evet, benim için mektup çok anlamlı. İşim gereği bir şekilde sosyal medyanın içinde olmak durumundayım. Fanlarla iletişim içinde olmayı da seviyorum. Bir yol gibi düşünüyorum sosyal medyayı. Ama bir yandan herkes sosyal medyanın ardına gizlenip vahşileşiyor. Ben teker teker yorum okuyan biri değilim. Kaldı ki herkes beni sevmek zorunda hiç değil. Herkesi ciddiye alarak bir hayat inşa etmek zaten mümkün değil.
PERVASIZ OLMAM MÜMKÜN DEĞİL!
* Milyonlarca genç takipçin var. Onlara rol model olmak gibi bir kaygın ya da isteğin var mı?
- Bu kadar genç bir kitleye hitap ettiğim için sorumluluklarım olduğuna inanıyorum. Pervasız olmam mümkün değil. İstiyorum ki onların hayatında bir farkındalık yaratabileyim. O yüzden kendi hayatımı güzel ve düzgün yaşamaya çalışıyorum. Çünkü ben ne yapsam onların nezdinde bir yansıması oluyor. Ne giysem, neyi tercih etsem ya da nereye gitsem... Dolayısıyla seçtiğim şeylerin onlara örnek olmasına gayret ediyorum. Onlara söyleyeceğim şu: Eğer bir şeyi başarabileceğinize inanıyorsanız asla inancınızı kaybetmeyin ve umutlu olun. Bir numaralı hayat felsefem bu! Bütün saflığınla bir şeyi kovalarsan karşılığında hep güzel şeyler gelir. Çok hırslı şeyleri de sevmiyorum.
BEN DÜŞTÜM ANNEM BENİ KALDIRDI, O DÜŞTÜ BEN ONU KALDIRDIM
* Annenle ilişkin çok önemli. Onu biraz anlatsana...
- Anneden ziyade yol arkadaşım. Aramızda çok az yaş farkı var, o şimdi 40 yaşında. Anneden çok daha öte bir şey benim için. Bu arada annem sekiz yıldır Cihangirci! Oradan koparamıyoruz. Bense onun tam tersi; uzakları seviyorum ve sakin hayatı.
* Babanla iletişimin var mı?
- İmkan oldukça sürekli konuşuyor, görüşüyoruz. Ama yanımda hep annem vardı. Ben düştüm o beni kaldırdı, o düştü ben onu kaldırdım.
* Stres yaratmadı mı bu sende?
- Evet, ama başka seçeneğim yoktu, başarmak zorundaydım.
* Ya başaramasaydın?
- O anlattığım endişeli dönemde annem “Antalya’ya geri dönelim” demişti, ben ise “Hayır gitmeyeceğiz” diye diretmiştim. Geri dönseydik bile bu işi yapmadan duramazdım! Çünkü oyunculuğu yaptığım ilk anda dedim ki, bunu hep yapmam lazım! Hayatım boyunca beni bu kadar heyecanlandıran başka bir şey olamaz.
BU BİR ŞARKININ FİLMİ! DANSÇI KIZ BİR ŞARKI YAZIYOR, ERKEK POPSTAR ŞARKININ PEŞİNE DÜŞÜYOR
* Kerem’le beraber oynayacağınız filmin çekimleri ne zaman başlıyor?
- Nisan başında. Böyle bir film, uzun süredir yapmayı istediğim bir şeydi. Çünkü sinemada ya melodram ya da komediler var. Arada bir iş yapıldığını çok sık görmüyoruz. Gençlere hitap eden, insanların mutlu çıkacağı, müzik ve dansın ağırlıkta olduğu soft bir şey pek yok.
* Dansçıyı oynuyorsun filmde...
- Evet, ki ben uzun süre Latin dansı dersleri aldım biliyorsun. Filmdeki dans sahneleri için de Los Angeles’tan çok başarılı iki koreograf geldi, onlarla çalıştım.
* Biraz “Dirty Dancing” gibi bir şey canlandı gözümde...
- O kadar dans odaklı bir iş değil. Biraz dans, biraz müzik, biraz aşk. Bu bir şarkının filmi. Dansçı kız bir şarkı yazıyor. Erkek popstar bu şarkının peşine düşüyor ve bu şarkı sayesinde yeniden zirveye yükseliyor. Ve sonra aşk doğuyor. Ama tabii erkek karakter havalı olduğu için kızla aralarında ilk başta bir çatışma oluyor.
KEREM BENİ YATIŞTIRDI SAKİN BİR İNSAN YAPTI
* Üç sezondur Mavi’yle başarılı bir reklam kampanyası sürdürüyorsun. Ve şimdi yanına partner olarak Kerem Bürsin geldi. Onunla nasıl oldu kampanya sence?
- Mavi’yle uzun zamandır devam eden bir ilişkimiz var. Çok seviyorum onları. Kerem’in de bize katılmasıyla bu aile daha da büyüdü. Kerem çok disiplinli ve işine çok saygı duyan biri. Severek yapıyor işini.
* Kerem’i bize nasıl anlatırsın?
- Aslında bu konuda çok bir şey anlatmak istemiyorum, ama gerçekten çok mutluyum. Her şey yolunda. Özel hayatımın ortalıkta olmasından hoşlanan biri değilim. Konuşmaktan çekinmiyorum, ama konuşmamayı tercih ediyorum.
* Peki... O zaman şöyle sorayım: Her ilişkide insan kendine dair yeni bir şey keşfeder ya. Senin bu ilişkide kendine dair keşfettiğin şey neydi?
(Düşünüyor)
* Hiçbir şey keşfetmediysen bırak derim...
- (Gülüyor) Yok, çok fazla şey var aslında. Beni daha sakin bir insan yaptı. Daha durmayı bilen, acele etmeyen bir insan yaptı. Çünkü tez canlıydım. İstediğim bir şey hemen olsun istiyordum. O anlamda Kerem beni bayağı yatıştırdı, ki bu çok hoşuma giden bir şey. Asıl mesele durabilmek ya. Hele ki her şey bu kadar hızlı akarken. Onu başarabildiğime seviniyorum.
* Şimdi beraber seyahat edeceksiniz. Rota belli mi?
- Kendi adıma keşfetmeye yönelik bir seyahat olsun istiyorum. Hayat bizi nereye sürüklerse oraya gideceğiz. Benim ilk uzun seyahatim olacak. 2-3 ay gibi bir süre. Önce Los Angeles’a gidilecek. Sonrasını planlamadık.
* İlişkide sürükleyen misin sürüklenen mi?
- Galiba ikisinden de yeterli miktarda! Dediğim gibi çok zor ikna oluyorum birini hayatıma almak konusunda. İkna olduğum zaman ise çok sahip çıkıyorum. Dolayısıyla bir anlamda hem sürükleyen ve sürüklenenim.
AZ VE ÖZ İNSAN VAR ETRAFIMDA
* İlişkilerinde nasılsın? Yine eski moda anlayışta mısın? İnsanlar artık birbirine tahammül edemiyor mesela...
- O konuda yine eski kafalıyım. Bir şeylerin çabucak gelişmesini sevmem. Karşı tarafı çok iyi tanıdığıma emin olmak için çok vakit geçiririm. Özellikle bizim işimizi yapanlar için o kadar çok yapay bir çevre var ki etrafta, gerçekten dostum diyebileceğin insanı bulmak kolay değil. O konuda kapalı bir insanım. Bu yüzden arkadaşlık ilişkilerim uzun ömürlü. Az ve öz insan var etrafımda. Kalabalık değilim.