İşte Fuat Akyol'un yazısı...
Şimdi siz, "Neden bu adam Kıbrıs Notları başlığını attı” diye düşünüyorsunuzdur. Nedeni; canım annemin benim doğum tarihimi hep “Sen Kırbıs Harbi’nde bir yaşındaydın” diye açıklamasındandır.
Çünkü bizim oralarda çocuklar hastanede doğmazlar. Ya çayırda ya yolda ya da tarlada doğarlar, evde doğana pek rastlanmaz. Hastanede doğmadığımız için de babalarımızın yolları ilçeye ne zaman düşerse, kimliklerimiz o zaman çıkarılır. Doğum tarihim aslında 20.08.1973 olmasına rağmen kimlikte 05.10.1974 yazar. Yani babamın yolu bir sene sonra ilçeye düşmüştür ama doğduğum günü annem hiç unutmamış. Ne 20 Ağustos’u, ne de Kıbrıs Harbi’nin doğumumdan bir yıl önce olduğunu. Bu sebeple onda ve bende Kıbrıs başka bir öneme sahiptir.
Bu Kıbrıs Notları da o yüzden çok özeldir…
Sabah 08.30’da işle ilgili bir toplantı yapıp, 13.55’deki uçağa yetişmek için 11:50’de Beyoğlu’dan yola çıktım. Müthiş bir trafik ve gerginlik eşliğinde hiç bir şey anlamadan canhıraş bir şekilde uçağa yetiştim. Uçak tamamen doluydu, bu doluluğun nedeni ise benim de Kıbrıs’a gitme nedenim olan Aile Hekimleri Kongresi idi.
Her uçak yolculuğunda olduğu gibi yine herkesin elinde birer cep telefonu vardı ve hepsi de uçak kalkıncaya kadar açıktı. Sonrasında ise telefon cebe konuluyor fakat uçak moduna alınıp alınmadığı bir muamma. Zatta İstanbul’a dönüşümüzde de uçak tekerlek açtığında birinin telefonu çalmaya başlayarak bu muammayı kısmen de olsa aydınlattı. Bütün havayolları firmalarından ricam, bu sorunu çözmeleridir.
Kuzey Kıbrıs Ercan Havalimanı’na indiğimizde, gümrükten geçerken, memurların çok güler yüzlü ve sevgi dolu olduklarını gördüm. Gümrükten çıktıktan sonra Aile Hekimliği’nin tahsis ettiği otobüs ile konaklayacağımız otele doğru yola çıktık. Otele vardığımızda kayıt için bir süre sıra bekledik ve kayıttan sonra odalarımıza geçtik. Kıbrıs’taki otellerin Antalya’daki otellerden farkı, odalarının çok daha geniş ve daha lüks olmasıdır. Bunun nedeni ise tatilden çok kumar turizminden kaynaklanıyor sanırım.
Otelde birinci günüm, oteli keşfetmeye çalışmakla geçti. İkinci gün, çeşitli ve sıkı söyleşiler olmasına rağmen söyleşilerin boş geçmesi bana enteresan geldi. Bunun sebebini sorduğumda ilginç bir şey öğrendim: teknoloji o kadar gelişmiş ve iyi kullanılıyor ki, Facebook ile bağlanıp deniz ve havuz kenarında söyleşiyi dinleyip, yorum yapıp, not alabiliyorlarmış.
İkinci gün akşam, 45lik Şarkıları Gecesi vardı ve müzikleri ben yapıyordum. Ses tesisatını erkenden ayarlayıp, saat 21.30 gibi müziğe başladım. Tıklım tıkış oldu. Meğer birçok doktor hocam, zaten İstanbul’da 45’lik’e geldikleri için müziği ve 45’lik’i. Biliyorlarmış. Çok yoğun ve güzel geçti, bunu da ben değil, oradaki aile hekimlerimiz söylediler. Ayrıca gece 24.00’e kadar müzik yapacaktık ama saat 00.30 olmasına ve otelden uyarı gelmesine rağmen insanlar devam etmek istiyorlardı. Çok güzel bir akşamdı.
Üçüncü gün öğlene doğru Kıbrıs’ta yaşayan ve Kıbrıs vatandaşı olan iki arkadaşım beni ziyarete geldiler. Sohbet esnasında, çok fazla Türk vatandaşının Kıbrıs vatandaşlığı için başvuruda bulunduklarını, adli vakaların çok artığını ve bunların hemen hemen yüzde yüzünden vatandaşlık alan Türkler’in sorumlu olduklarını söylediler.
Ayrıca Kıbrıs’taki hemen hemen bütün oteller, kumarhane otel oldukları için, Kıbrıslılar kendileri için söylenen “Sabaha kadar dans edip, eğlendiler” cümlesine de çok kızıyorlarmış. Kumarhanelere hiç gitmediklerini, gidenlerin Türkiye’den ve yurt dışından gelen turistlerden oluştuğunu, böyle haberlerin kendilerini üzüp yaraladığını da eklediler. Kıbrıs’ın yerlileri, Kıbrıs’ta size çok sıcak ve samimi davranıyorlar. Zaten konuşmalarından hemen anlıyorsunuz Kıbrıslı olduklarını.
Kıbrıs, 1571 yılında Osmanlı tarafından fethedildi. İlk Türk cemaati adaya o zaman yerleştirilmiş. 1878’de ise Osmanlı- Ruslar Harbi’nden sonra İngilizler’e kiraya veriliyor ve yönetim İngilizler’e geçiyor.
1914 yılında da ada artık tamamen İngilizler’e geçip, İngiliz sömürgesi oluyor ve adada trafiğin İngiltere’de olduğu gibi soldan akıyor olmasının sebebi de bu. Aman dikkat, karşıdan karşıya geçerken önce sağa değil, sola bakacaksınız.
Bu kısa Kıbrıs bilgilerinden sonra Kıbrıs yolculuğumuza devam edelim:
Kıbrıslı dostlarımla sohbet devam ederken, benim kaldığım otele ilk defa geldiklerini söylediler.
Ayrıca tatil ve eğlence için güneyi tercih ettiklerini anlattılar ama Türk vatandaşların Kıbrıs’tan Güney Kıbrıs’a geçişler olmuyor. Atina üzerinden pasaportla geçebiliyorlar. Kuzeyin aksine güneyde kumardan ziyade turistlik tatillerin ve eğlencenin olduğunu da anlattılar. Ben gitmedim ama söylenenler bu yönde. Lakin Kuzey Kıbrıs’ın yerlileriyle konuştuğunuzda kendinizi bir Avrupa şehrinde gibi hissettiğinizi ben de biliyorum.
Arkadaşlarımla vedalaştıktan sonra arkadaşlarımın “Buranın suyu çok güzel ve temizdir” telkinleriyle denize girmeye karar verdim. Su çok soğuktu ve ayrıca hava bulutluydu, ara ara da yağmur yağıyordu. Alanya’da olduğu gibi Kıbrıs’ta da yaz gelmemişti. Üşüyorsunuz, üzerinize havlu örtmek zorunda kalıyorsunuz.
Gelelim kumarhanelere: ben gittim, hatta doktor dostlarımla elli, yüz tl’lik oynadık da. İnsanların bu kumarın neyini sevdiklerini anlayamadım. Ben kollu makinelerden sıkıldım ve odama gittim.
Odamda bir süre bu kumarın nesi insanları çekiyor diye kafa yordum ama bir çıkarımda bulanamadım. Bana anlamsız ve gereksiz geldi. Herhalde kazanma hırsı olsa gerek diye düşünüyorum. Sabah uçağımız 08.30’da olduğu için 05.30’da servisle yola çıkacağımızı, aşağıda hazır olmamız gerektiğini söylediler.
Ben 05.30’da otelin lobisinde oldum. Bir otobüs, bir de minibüs vardı. Biletime baktılar, sanatçılarla birlikte minibüs ile gideceğimi söylediler. “Eyvah” dedim, zira ben alışkın değilim. Beklemeye başladık, 05.35’de otobüs gitti. “Bekle Fuat bekle, sanatçılar da gidecekler” diye telkinler verdim kendime. 06.20’de geldiler lakayt bir şekilde. Ya insanlar sizi bekliyorlar! Umursamaz ve küçük dünyaları biz yarattık edasıyla geldiklerini görünce, hiçbir şey söylemeden ama içim içimi yer vaziyette havaalanına gittik.
Pasaport kontrolü ve geri dönüş yine telefonlardan kaynaklı perişanlıktı ama yüzümde 45’lik müziklerle insanları mutlu ettiğim için oluşan tatlı bir gülümsemeyle Atatürk Havalimanı’na indim. Yine trafik keşmekeşliği, yine trafikler karşıladı beni.
Büyük insan kalabalıklarında kaybolduğumuzu fark ettim evime dönüş yolumda. Kalabalıkta kayboluyoruz farkına varmadan ama çevrene baktığında yine yalnızsın ve tek başınasın.