Kadınların yeni kahramanı Christian Grey... Hepimizin ortak sorunu işte... Gidip de kötü adama aşık olmak. İlk kitabın yayımlandığı 2011'den beri bizim için 'o adam' Christian Grey. Tüm gizemiyle, soru işaretleriyle, zorluklarıyla, kontrolcü kişiliğiyle hayatımızda. 125 milyon satan üçlemenin son kitabı ABD'de Haziran ayında yayınlanmıştı. Sadece 4 günde 1 milyondan fazla sattı. Böyle büyük bir hayran kitlesi olunca haliyle hızla Türkçe’ye de çevrildi. Doğan Kitap etiketiyle karşımızda: "Grey: Grinin Elli Tonu... Şimdi Anlatma Sırası Christian'da"
Christian Gray tüm çıplaklığıyla karşımızda
Yayınlandığı tüm ülkelerde büyük heyecanla karşılandı kitap. E nasıl olmasın. Üçleme üniversite mezunu genç bir kadının; Anastasia Steele'in gözündendi. Grey'in sadist (ya da onun deyimiyle itaatkâr) fantezilerine ayak uydurmaya çalışan genç bir kadına kulak veriyorduk. Grey ise hep gizemini koruyordu. 3. kitabın sonunda ağzımıza bir parmak bal çalmıştı aslında kitabın yazarı E.L. James. Kısa da olsa Christian'ın da sesini duyurmuştu bize. Ama bu sefer farklı… Bu kez hikâyeye tamamen meraktan bizi kudurtan bir adamın gözünden bakıyoruz. Neyi, neden yapıyor; bir şey derken aslında neyi kastediyor. Rüyaları, kâbusları, psikolog seansları… Dokunulmayı neden sevmediği, yanık izleri… 27 yaşında başarılı bir milyarder girişimcinin neden 'Kırmızı Acı Odası' olduğunu kim merak etmez ki... Zaten kitabın yazarı E.L. James de neden bu kitabı yazma kararı verdiğini anlatırken okuyucuları işaret ediyor. Açılışta kitabı, onu yazmasını ısrarla, bıkıp usanmadan isteyen okurlarına ithaf ettiğini söylüyor. Pandora'nın kutusunu açmak gibi belki de... İçinden ne çıkacak diye okuyucuyu alıp götürüyor. Christian Grey'i tüm 'çıplaklığıyla' ortaya seriyor.
Gelelim kitaba... Bir nevi Christian Grey'in günlüğü gibi. Hem kitabı okuyup hem de filmi iki kez izleyen biri olarak artık ezbere bildiğim bir hikâye... Birçok eleştirmen 'aynı kitap' diye yazmış onun hakkında. "Kapitalizmin büyüsüne kapılıp para kazanmak için yapılmış" diye... Ön yargılı aldım bu yüzden yeni kitabı elime. Olayların sırası aynı, diyaloglar aynı... Ama sıkılırım sansam da meğer öyle olmuyormuş. Bu kez gün gün neler yaşadığını Grey anlatıyor çünkü. Kendi kendine konuşur gibi... Haliyle doğal, içten ve en önemlisi samimi. Grey'in sürekli takındığı o poker yüzünden uzak... İçinde ne yaşadığını, kavgalarını, çekişmelerini, gelgitlerini, korkularını, her şeyi seriyor ortaya. Anastasia'yla yaptığı ilk röportajda gözlerini dik dik üzerine dikmişken aklından neler neler geçtiğini görüyoruz mesela. Daha ilk anda Anastasia'yı nasıl çekici ve 'kışkırtıcı' bulduğunu, o konuşurken onu nasıl izleyip, nasıl fanteziler kurduğunu... Ya da o ziyaretin ardından bilmediğimiz detaylar çıkıyor karşımıza. Anastasia'yı annesinin evliliklerinden, dini tercihlerine nasıl araştırdığı, daha doğrusu araştırttığı...
Son yılların şüphesiz en seksi kitabı Grinin Elli Tonu... Tüm dünyada milyonlar satan serinin 4. kitabı Türkçe yayınlandı: ‘Şimdi anlatma sırası Christian'da!’
Kadınların yeni kahramanı Christian Grey... Hepimizin ortak sorunu işte... Gidip de kötü adama aşık olmak. İlk kitabın yayımlandığı 2011'den beri bizim için 'o adam' Christian Grey. Tüm gizemiyle, soru işaretleriyle, zorluklarıyla, kontrolcü kişiliğiyle hayatımızda. 125 milyon satan üçlemenin son kitabı ABD'de Haziran ayında yayınlanmıştı. Sadece 4 günde 1 milyondan fazla sattı. Böyle büyük bir hayran kitlesi olunca haliyle hızla Türkçe’ye de çevrildi. Doğan Kitap etiketiyle karşımızda: "Grey: Grinin Elli Tonu... Şimdi Anlatma Sırası Christian'da"
Christian Gray tüm çıplaklığıyla karşımızda
Yayınlandığı tüm ülkelerde büyük heyecanla karşılandı kitap. E nasıl olmasın. Üçleme üniversite mezunu genç bir kadının; Anastasia Steele'in gözündendi. Grey'in sadist (ya da onun deyimiyle itaatkâr) fantezilerine ayak uydurmaya çalışan genç bir kadına kulak veriyorduk. Grey ise hep gizemini koruyordu. 3. kitabın sonunda ağzımıza bir parmak bal çalmıştı aslında kitabın yazarı E.L. James. Kısa da olsa Christian'ın da sesini duyurmuştu bize. Ama bu sefer farklı… Bu kez hikâyeye tamamen meraktan bizi kudurtan bir adamın gözünden bakıyoruz. Neyi, neden yapıyor; bir şey derken aslında neyi kastediyor. Rüyaları, kâbusları, psikolog seansları… Dokunulmayı neden sevmediği, yanık izleri… 27 yaşında başarılı bir milyarder girişimcinin neden 'Kırmızı Acı Odası' olduğunu kim merak etmez ki... Zaten kitabın yazarı E.L. James de neden bu kitabı yazma kararı verdiğini anlatırken okuyucuları işaret ediyor. Açılışta kitabı, onu yazmasını ısrarla, bıkıp usanmadan isteyen okurlarına ithaf ettiğini söylüyor. Pandora'nın kutusunu açmak gibi belki de... İçinden ne çıkacak diye okuyucuyu alıp götürüyor. Christian Grey'i tüm 'çıplaklığıyla' ortaya seriyor.
Gelelim kitaba... Bir nevi Christian Grey'in günlüğü gibi. Hem kitabı okuyup hem de filmi iki kez izleyen biri olarak artık ezbere bildiğim bir hikâye... Birçok eleştirmen 'aynı kitap' diye yazmış onun hakkında. "Kapitalizmin büyüsüne kapılıp para kazanmak için yapılmış" diye... Ön yargılı aldım bu yüzden yeni kitabı elime. Olayların sırası aynı, diyaloglar aynı... Ama sıkılırım sansam da meğer öyle olmuyormuş. Bu kez gün gün neler yaşadığını Grey anlatıyor çünkü. Kendi kendine konuşur gibi... Haliyle doğal, içten ve en önemlisi samimi. Grey'in sürekli takındığı o poker yüzünden uzak... İçinde ne yaşadığını, kavgalarını, çekişmelerini, gelgitlerini, korkularını, her şeyi seriyor ortaya. Anastasia'yla yaptığı ilk röportajda gözlerini dik dik üzerine dikmişken aklından neler neler geçtiğini görüyoruz mesela. Daha ilk anda Anastasia'yı nasıl çekici ve 'kışkırtıcı' bulduğunu, o konuşurken onu nasıl izleyip, nasıl fanteziler kurduğunu... Ya da o ziyaretin ardından bilmediğimiz detaylar çıkıyor karşımıza. Anastasia'yı annesinin evliliklerinden, dini tercihlerine nasıl araştırdığı, daha doğrusu araştırttığı...
Kadının beyaz gördüğünü erkekler siyah görüyor
Tüm bunlar yüzünden sürprizlerle dolu bir adam çıkıyor karşımıza. Hikâye tanıdık derken, alışık olmadığımız detaylarla vuruyor bir anda. Aslında kitap kadın erkek ilişkilerini anlamak için de büyük nimet. Daha önce bildiğiniz olayları bir erkeğin gözünden görme şansımız oluyor. Aynı şeye bakan bir kadının gördüğü ile erkeğin gördüğü... Siyah ve beyaz... O konuda kitabın kadın yazarı James dersine iyi çalışmış. Gerçekten hakkını veriyor bakış açısı farkının. Grey’in Anastasia'ya söylediği her şeyi aslında neden söylediği, neyi neden yaptığı... Anastasia telefon başında beklerken neden aramadığı, o an ne düşündüğü... Her erkek gibi karşısındaki kadını güldürdüğünde mutlu oluyor ya da kendi deyimiyle 'başı göğe eriyor' mesela... Ana'nın sormadı ya da ilgilenmedi diye kızdığı birçok olayda aslında 'aklına gelmediği' ama havasını bozmamak için nasıl 'kıvırdığı’… Biraz uzaklaşıp olaya bakabilsek aslında kendi ilişkilerimizde de epey işe yarar. Benden söylemesi…
Keşke o da gizemli kalsaydı
Yine de kitap için şunu söylemeyelim. Christian Grey'in gizemli kalmasını tercih eder miydim? Kesinlikle evet. Sadece seks ve yemek düşünen, maço ve biraz şapşal bir adam çıkıyor karşımıza. Büyü bir nevi bozuluyor. Ama merak edenler için evet. Kâbuslarla, hatıralarla, terapilerle her şey ortada. Grey'in neden ‘böyle’ olduğunu öğrendim! Ama haliyle tek yapabileceğim sizi kitabı okumaya davet etmek…