Abone Ol

Kızılcık Şerbeti: Kutuplaşmanın aşılması hayalini kurduruyor

Kızılcık Şerbeti’nin yarattığı heyecan dalgasına kapılıp gitmemek mümkün değil. Toplumun gündemindeki can damarı mevzuları incelikle işlemesi bir yana, Türkiye’deki dizilerde hiç alışık olmadığımız şekilde hızla çözülen olay örgüsü ve katmanlı karakterleriyle sürükleyici bir yapım.

Kızılcık Şerbeti: Kutuplaşmanın aşılması hayalini kurduruyor

Show TV’de yayınlanan Kızılcık Şerbeti’nin en başarılı bulunan yanı ise gündelik hayatımızın her alanında gördüğümüz çatışmaları, çözülmeleri ve karşılaşmaları bize anlatması. Hem de bunu Türkiye siyasetinin de uzun zamandır en hayati ikilemi olan sekülerlik ve muhafazakarlık üzerinden gerçekleştirmesi…

Birbirine zıt olan iki aileden aşka düşen iki genç gibi klişe bir konudan yola çıksa da diziyi ailelerin çatışması değil, aile üyelerinin birbirleriyle temas ettikleri yerde değişip dönüşmeye başlaması ilginç kılıyor.

Bu da kimileri için siyasetin ötekileştirici ve kutuplaştırıcı dilinin yorucu üslubu yerine birbirimizle tekrar konuşabileceğimiz umudunu ortaya çıkarıyor.

Akademisyen Feyza Akınerdem, “Kızılcık Şerbeti’ni izlerken hepimiz toplumda gri bir alanın açılması, polarizasyonun biraz da olsa sönümlenmesi gibi ihtimalleri hayal ediyoruz. Çünkü yorulduk, yorgunuz düşmanlaşmış olmaktan” diyerek özetliyor bu durumu.

Kızılcık Şerbeti’nin kadın izleyiciler için farklı bir yerinin olması ise aile içi şiddete karşı kadın dayanışmasını ve ataerkil toplum düzenine başkaldırıyı etkili bir şekilde anlatabilmesi.

Gazeteci Emine Uçak, Kızılcık Şerbeti için, “Çelişkiyi en sert yerden, ama bir yandan da en basit şekilde; birbirine karşı önyargının ne kadar politik, sert olabileceğini ama gündelik hayat deneyimi içinde de ne kadar iç içe geçebileceğini göstermesi açısından bence çok etkili” diyor.

“Ne istenen bir kadınlık, ne istenen bir vatandaşlık”
Dizinin en popüler karakteri, dindar ailenin kızı Nursema.

Nursema zorla evlendirildiği gece kendisine şiddet uygulayan kocasına karşı çıktığı gibi anne ve babası başta olmak üzere bütün ailesine isyan ediyor.

Gazeteci Uçak, RTÜK’ün diziye kestiği cezayı Nursema’nın başkaldırışına bağlıyor.

“Çünkü burada kadınlar bu şiddeti sineye çekmedi. Normalleştirmedi, aksine bununla yüzleşti, hesaplaştı” diyerek bu durumun “makbul vatandaşlığa uymadığını” vurguluyor:

“Bu istedikleri bir şey değil. Çünkü eğer siz hesaplaşıp yüzleşiyorsanız, daha doğrusu yüzleşme cesaretini gösterip bir mücadele ortaya koyabiliyorsanız, bu demektir ki şiddet konusunda bunu aile içinde yapan, siyaseten de yapar.”

“Kendi ailesine dönüp onların alanında mücadeleyi yürütmek, onların yanlışlarını ortaya koymak, ne istenen bir kadınlık, ne istenen bir aile yapısı, ne de istenen bir vatandaşlık modeli.”

“Bütün kırılmış ve incinmişliğiyle”
Akademisyen Feyza Akınerdem, toplumun hangi kesiminden olursa olsun kadınların şiddete tahammülünün kalmadığını aktarıyor.

Bu yüzden senaristlerin de bu sosyolojik değişimi gözlemlediği görüşünde.

Akınerdem, “Çok tanıdık gelen bu hikayenin cezalandırılması şaşırtıcı değil. Tam da kadının güçlenmesi, kadının kendi refahını, iyiliğini, ailenin normlarına öncelemesi kararı istenmiyor; ki Nursema bu kararı verdi, bütün kırılmış ve incinmişliğiyle…” diyor.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Nursema’nın camdan atıldığı sahneyi kadına şiddet kapsamında kötü örnek olarak değerlendirmiş ve beş hafta yayın durdurma cezası vermişti.

Ankara Bölge İdare Mahkemesi ise RTÜK’ün aldırdığı kararı bozdu ve yürütmeyi durdurdu. 28 Nisan itibarıyla dizi yayınlanabilecek.

“Salt iyi, salt kötü olmadıklarını izliyoruz”
Mor Çatı gönüllüsü Tuğçe Canbolat da benzer bir görüşte.

Canbolat, “Kadınların itaat etmediği, şiddet karşısında sessiz kalmadığı gerçek karakterler görüyoruz. Kadınların bütün bu süreçler yaşanırken nasıl ikilemlerde kaldıklarını, salt iyi salt kötü olmadıklarını izliyor, tek yönlü karakterler görmüyoruz” diyor.

Her ailede erkek egemenliğin ve toplumun her kesiminde cinsiyetçiliğin var olduğunu söyleyen Canbolat’a göre Kızılcık Şerbeti kadın hareketinin bütün kadınları kapsama başarısını yansıtıyor.

“Dindar muhafazakar erkeğe verilen güç var”
Türkiye’de aile, çoğu dizinin en temelinde yer alan bir kavram.

Ailenin kutsallığı ya da ailelerin içinde yaşanan çatışmalar, Türkiye’de dizi sektörünün en çok işlediği temalardan biri.

Kızılcık Şerbeti’nde ise aile kavramının sorgulanması söz konusu.

Araştırmacı Tuğba Sivri’ye göre dizinin başarılarından biri hem muhafazakar hem de seküler aileyi, Türkiye televizyonunun kalıplarından sıyrılarak aktarabilmesi.

Seküler ailenin teyzesi Alev karakterinin de ailesini eleştirdiğini ve muhafazakar Nursema’nın mücadelesine destek verdiğini görüyoruz.

Alev ve Nursema’nın dostluğunu yazar Sivri, “Toplumsal cinsiyet çok keskin bir şekilde bölüyor muhafazakarlık ve sekülerlik ayrımını” diyerek açıklıyor.

TRT ve ATV gibi iktidara yakın televizyon kanallarında yok sayılan seküler yaşam tarzının Kızılcık Şerbeti’nde gösterilmesinin toplumun bir kısmını rahalatlığını söyleyen Sivri, dizideki muhafazakar kadın temsilinin de karikatürize olmadığını vurguluyor.

Dizide, hem seküler hem de dindar kadınların birbirlerine temas ettikleri yerde değişip dönüştüğünü, çoğu erkeğin ise yerinde saydığını görüyoruz.

Bunun nedenini Sivri, seküler ailenin kızı Doğa ile evlenen muhafazakar ailenin oğlu Fatih üzerinden şöyle açıklıyor:

Fatih’in temsiline baktığımız zaman dindar muhafazakar erkeğin çok güzel kurgulandığını görüyorum ben. Ataerkil yapının dindar, muhafazakar erkeğe verdiği belirli bir güç var. Bundan vazgeçmek kolay değil.

“Fatih de ailesinin yapısından ötürü birtakım kararları almakta zorlansa da kendisine bahşedilen bir güç var, bu güçten de vazgeçmeyeceği için değişmesi zor. Ancak Nursema’nın değişimi cinsiyet meselesini kavradığı yerde çok olağan bir şekilde gelişiyor; çünkü erkek kardeşine verdiği gücü hiçbir zaman kendisine vermeyecek bu ataerkil sistem.”

“Sen kızının başına bu gelenden haberdar değil miydin?”
Dizi hakkında yapılan olumsuz yorumlar, daha çok sektörün geneline yöneltilen eleştirilere çok paralel.

Dizinin 2,5 saati aşan süresi, kimi diyaloglar ve sahnelerde klişelere kaçılması, gereğinden uzun sahnelerin yer alması.

İçerikle ilgili bir başka eleştiri ise muhafazakar ailenin babası Abdullah’ın mülayim bir karakter olarak çizilmesi ve anlayışlı bir baba olduğu imajının yaratılması. Diğer yanda eşi Pembe’nin ise “baba Abdullah’ın sinirlenmemesi için huzuru korumaya” çalışması.

Yazar Tuğba Sivri, dizinin bunu da gerçekçi bir yerden kurguladığını düşünüyor.

Türkiye’de ailelerin “genç kadınları” genelde anneleri üzerinden kontrol etmeye çalıştığını vurguluyor:

“Genç kadınların tırnak içinde namusunu koruyacak bir mekanizma gerekli. Genç kadınların özgür olmamalısını nasıl sağlayacaksınız, bunu anneler üzerinden işliyor. Genç kadınların başına yine tırnak içinde bir şey geldiği zaman sorumlu yine anne oluyor. Sen kızının başına bu gelenden haberdar değil miydin?”

“Nursemalar yine Ak Parti’ye oy verecek”

Siyaset bilimci ve akademisyen Dr. Betül Doğan Akkaş’a ise Kızılcık Şerbeti’nin gerçek hayattaki siyasi değişimleri ve tercihleri nasıl etkilediğini soruyorum.

Akkaş, “Nursemaların oy tercihi değişmedi, Nursemalar yine Ak Parti’ye oy verecek” diyor.

Akkaş’a göre bunun nedeni Türkiye’deki muhafazakarların hem dindar hem tutucu olması.

“Muhafazakarlık, dindarlıkla aynı şey değil, dindar olup hiç muhafazakar olmayanlar var. Ancak Türkiye’deki muhafazakarlar hem dindar hem tutucular” diyen Akkaş, mütedeyyin camiada da oy tercihlerini bireysel refaha ve toplumsal haklara göre belirleyen kişilerin bulunduğunu belirtiyor.

Ancak Akkaş’a göre Türkiye’deki muhafazakarlar, geçişken değişiklikler yapmak noktasında daha tutucu bir tavra sahip:

“Tabii ki Nursemalar arasından CHP’ye de Yeşil Sol Parti’ye de oy veren çıkacak. Ancak Nursemaların çoğu sandığa siyasi bagajıyla gidecek.”