İşte TürkiyeGündemi'nde yayınlanan o yazı:
Eski hayatımıza dönmek için artık gün sayıyoruz. Hayatta olan en yaşlı kuşağın bile görmediği, yaşamadığı günlerden geçtik, geçiyoruz.
Koronalı günlerin başından beri konuşulan, bu işler bittiğinde artık yeni bir dünya düzeni kurulacağıydı. Yorumcuların büyük çoğunluğu alınan dersler sayesinde bundan böyle devletlerin vatandaşlarına karşı daha korumacı bir yapıya bürüneceğini söylüyor.
Yani pratikte Amerika'dan örnek verelim, sağlık hizmetlerinin neredeyse tamamen paralı olduğu, parası olmayanın ölüme terk edildiği bir sistemin daha fazla ayakta kalamayacağı iddia ediliyor.
Bu iyimser bakışın sahipleri, sadece sağlık hizmetlerine ulaşım imkanlarından değil, eğitimden, üretime; bankacılıktan, adalete devlet ve toplum yapısının tamamının daha insani bir yönde değişim sürecine gireceğinden bahsediyor.
Sarf edilen sözler kulağı hoş geliyor ama cevabını merak ettiğim soru; bu değişimi kim gerçekleştirecek?
Yeni bir siyaset mi?
Neoliberal dünya düzeni her geçen gün köklerini daha da güçlendiriyor. Korona virüsü bile onlara çalıştı. Küçük ve orta büyüklükteki sermaye can çekişirken, büyükler gücüne güç kattı.
Sermaye ile çatışan siyasetin, bugünün dünyasında iktidar gelme şansı neredeyse sıfır. Hangi medya gücüyle kendisini halka anlatacak, hangi güçle kampanya yürütecek.
Hasbelkader iktidarı ele geçirse bile, umut edilen dönüşümü nasıl gerçekleştirecek? Boğazına kadar borca batmış devletin hangi parasıyla, özel sektörün elindeki hastaneler, üniversiteler, köprüler, fabrikalar geri alınacak?
Peki mevcut yönetimler, böyle bir devrimi gerçekleştirmeye soyunur mu?
Batılı entelektüeller, bir süredir demokrasinin popülist sağ siyaset karşısında yenilgiye uğradığını savunuyor. Amerika'da Trump'ın, İngiltere'de Johnson'ın seçim zaferlerini bunun bir kanıtı olarak gösteriyorlar.
Türkiye'de de durum çok farklı değil. Erdoğan'ın, şeffaflıktan uzak, hesap vermeyen, çok sesliliğe tahammülü olmayan yönetim tarzı, gücünü popülist uygulama ve söylemlerinden almıyor mu?
İstanbul Belediye seçimlerinde bile, partisi; siyasetin cami, kışla ve okullara girmemesini savunurken Ekrem İmamoğlu'nun camide Kuran okurken çektirdiği görüntüleri yayınlatması, popülist bir propaganda yöntemi değil miydi?
Devlet ve toplumun insan merkezli yeniden yapılanması umudu, toplu bir bilinç gerektirir. Öncelikle halkın bu yönde talepkar olması lazım ama popülist siyaset, her türlü bilinci baskılamayı başarıyor.
Başa dönecek olursak, sözü edilen dönüşümü sağlayacak yeni bir siyasetin ortaya çıkması konusunda şartlar maalesef çok umut vermiyor.
Mevcut iktidarlardan böyle bir dönüşümü beklemek ise daha büyük bir hayal gibi görünüyor. Başkanlık sisteminin, ilk icraatı yönetimi büyük sermaye ile daha fazla paylaşmak olmadı mı? Sağlık Bakanlığına hastane sahibi, Turizm Bakanlığına tur şirketi sahibi getirildi.