Yabancı dillerde daha çok Jerusalem olarak anılan Kudüs, Mısır yakınında ve Akdeniz kıyılarından yaklaşık 50 km içeride bulunmaktadır.
638'de Halife Ömer devrinde İslam hakimiyetine giren bölge, ilerleyen yıllarda kuvvetine göre çeşitli hanedanlar arasında el değiştirdi.
Özellikle 1071'deki Malazgirt Savaşı sonrasında başarılı hükümdar Alp Arslan'ın yönetimiyle geniş bir alana hakim olan Selçuklular, Kudüs'e de hakim olarak Mısır sınırlarına kadar ulaşmışlardı. Fakat yükselişi kadar düşüşü de hızlı olan Selçuklular, bilhassa Sultan Melikşah'ın 1092'deki ölümünden sonraki istikrarsız ortamın da etkisiyle eski hakimiyetlerini kaybettiler. 1099'da bölge Haçlı Seferleri ile gelen Hristiyan kuvvetlerinin kontrolüne geçti.
Kudüs ve etrafına uzun yıllar hakim olan Haçlılar, 1187'de Selahaddin Eyyubi tarafından yenilgiye uğratıldı.
Eyyubi Hanedanı böylelikle bölgeye hakim olduysa da 1250'lerden sonra Memlükler ile aralarında ciddi bir rekabet mücadelesi başladı. 1260'ta Aynicalut Savaşıyla Moğollar'ı durdurmayı başaran Memlükler, Osmanlı tarafından fethedilinceye kadar bu bölgeye hakim oldular.
Yavuz Sultan Selim devrinde (1512-20) Osmanlı artık İslam dünyasının liderliğini üstlenecek bir konuma ulaşmıştı.
Devlet-i Aliyye'nin bu konudaki tek rakibi Memlükler olarak görünüyordu. Padişah I. Selim İran üzerine çıktığı doğu seferinde, kazandığı zaferlerin de etkisiyle Mısır'a kadar ulaşacaktı. Memlükler 1516'daki Mercidabık Savaşında bozguna uğrayınca bölgenin hakimiyeti, buraya 400 yıl boyunca hakim olacak Osmanlı'ya geçti.
Klasik Osmanlı idaresi altında bölgede uzun yıllar boyunca ciddi bir problemin yaşanmadığı görülüyor.
Bir sancak olarak değerlendirilen Kudüs, yönetime atanan beylerin adaletsiz uygulamaları, vergi meseleleri ve dini tartışmalar sebebiyle çıkan birçok isyana sahne olduysa da bunlar çözümünde zorlanılmayan meselelerdi. Fakat 1798'de Napolyon'un Mısır Seferi sırasında Kudüs'e kadar yaklaşması, bölgede ciddi bir tehdit yarattı. 1830-40 arasında ise bölgeye Kavalalı Mehmed Ali Paşa hakim oldu.
Özellikle 1850'lerden sonra Kudüs'ün nüfusu hızla artmaya başladı. Rakamlara göre, 1900'e gelindiğinde bölgede Yahudi nüfusu çoğunluktaydı.
II. Abdülhamid kendi saltanatında (1876-1909) Filistin ve çevresini dış tesirlerden korumaya ve Osmanlı'nın farklı unsurlarını İslam dini ortak paydasında birleştirmeye yönelik bir strateji izledi. Fakat gerek dış ve iç siyasetteki bunalımlar gerek ise ekonomik buhranların ön plana çıkışı, Kudüs'e olan göçlerin sıkıca kontrol edilmesini zorlaştırdı.
I. Dünya Savaşı'nın patlak vermesinden itibaren İngiltere, Basra'dan hareketle Osmanlı topraklarına ciddi hücumlarda bulundu.
Özellikle İngiliz casus Lawrence'in bölgedeki faaliyetleri azımsanmayacak boyutlardaydı. Özellikle Şerif Hüseyin'in çeşitli vaatler sonucunda İngiliz saflarına geçmesi, bölgedeki Osmanlı savunmasına ciddi bir darbe vurdu.
Netice itibarıyla Kudüs ve çevresindeki 400 yıllık Osmanlı hakimiyeti, 9 Aralık 1917'de orduların geri çekilişiyle İngiliz kontrolüne geçti.
Kudüs, I. Dünya Savaşı ile yitirdiğimiz birçok toprak parçasından birisiydi. Kudüs günümüzde her ne kadar dini hassasiyetler sebebiyle önemseniyorsa da bölgenin tarihi ve coğrafi özelliklerini bilmek, hem bugün hem de gelecekte konuya daha isabetli yorumlar getirmek ve en doğru kararları vermek için çok önemli bir unsurdur.