HaberTürk gazetesi yazarı Nihal Bengisu Karaca, Netflix'te 5 bölüm olarak ekrana gelen ve merkezinde İstanbul Galata'da yaşayan Sefarad Yahudilerinin bulunduğu Kulüp dizisini yorumladı.
Karaca, "Kulüp dizisi neden bu kadar çok sevildi?" başlıklı yazısında, "Görsel yönetmenliği ve ele aldığı ekalliyet meselesi ile göz dolduran, “Bir Başkadır” kadar olmasa da, insanda "Yaşasın Türk dizisi izleyebiliyormuşum" sevinci uyandıran bir yapım. Yönetmen Zeynep Günay Tan’ın ellerine sağlık." düşüncesini dile getirdi.
Karaca, "Oyunculuklar, özellikle Fırat Tanış, Gökçe Bahadır, Salih Bademci çok başarılı. Fırat Tanış türü oyuncular için ‘versatile oyuncu’ deniliyor. Sahiden öyle, ‘Çelebi’ karakterinin zorluğunu; Yahudi'yi Şabat’a, Müslüman'ı Cuma’ya salmayan, acımasız ama içli ‘kötü’ müdür karakteri ancak böyle çok yönlü, her kalıba girebilen ve halden hale dönüşleri hiç batmayan kendi doğallığının içinde akan bir oyuncu tarafından canlandırabilirdi.
1955 eylül kabusuna giden atmosferde, ana karakterin dramının ebesi olan Varlık Vergisi ve Aşkale’de ölümüne çalıştırılan gayri müslimler alt başlığı, İnönü dönemi-Menderes dönemi müsabakası yapılmayacağının göstergesi. O ya da bu değil ‘öteki’ olmadan var olamayan bir ‘rejim’ var ve ‘iç düşman’ yaratmadan iktidarını sürdüremeyecek olan hükümetlerin imdadına yetişiyor. Mevzuunun özeti bu ve diziyi yapanlar bunu kavramış görünüyor." değerlendirmesini yaptı.
Karaca şu ifadeleri kullandı:
"Gladyo provokasyonlarının bir muhiti ve orada yaşayan azınlıkları usul usul nasıl zehirlediğini mütehakkim çoğunluğu da nasıl havaya soktuğunu, gaddarlaştırdığını kesitler halinde verecek ve şimdilik sadece hazırlık faslını kotarmış gibi görünüyor. O hazırlık safhasında ağırlığın şarkıcı ve show insanı Selim karakterine verilmesi, Salih Bademci’nin performansı çok iyi olsa da beni biraz sıktı ama bakalım, ikinci kısım ola hayrola. Övmeye geldik ama azıcık da sövelim.
Beğenmediğim kısımlar da var: Asude Kelebek her ne kadar bir ‘Amelie’ tatlişkoluğunda olsa da, Raşel karakteri aşırı antipatik. 50’li yıllar atmosferinin yetimhanede büyüyen genç bir gayri müslim kıza bu kadar şımarık ve hatta 2021 tikisi gibi davranma cesareti vereceğini sanmıyoruz. Dizinin başından sonuna kadar “Gerçek değil bu kız” diyerek izliyoruz.
Fıstık İsmet’in ‘baba sorunu’ biraz artistik. Yapay. Lakin genel olarak zaten bu karakter yapay.
Bir yerde, bir ‘umarsız’ kelimesi duydum. 50’li yıllarda bu kelime kullanılsaydı eğer, emin olun hiç değilse doğru anlamıyla kullanılırdı.
Vitrinlerde televizyon var. Oysa televizyon Türkiye’nin hayatına 60’ların sonunda girdi. Oysa dizi 1955 yılından az önceki bir dönemi anlatıyor diye biliyoruz, bu durum biraz kafa karıştırıcı. Hülasa, “Too little, too late” ama olsun. Umarım bu dizi film, aynı konuyu çok daha cesur biçimde, daha dolu diyaloglarla ama ne olursa olsun ‘objektif’ bir bakış açısından sapmadan ele alacak başka yapımlara da cesaret verir."