Karar yazarı Etyen Mahçupyan, 16 Nisan'da yapılacak halk oylamasında "hayır" oyu kullanacağını açıkladı. Geçmiş tüm seçimlerde AKP'ye oy verdiğini belirten Mahçupyan, partili cumhurbaşkanlığı sistemini öngören anayasa değişikliği teklifinin, suistimal edilmeye açık bir tek adam düzeni getirdiğini ifade etti.
Bir dönem eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'na danışmanlık da yapan Mahçupyan, "Bu yönetim modeli AK Parti’ye, muhafazakarlara ve Türkiye’ye orta vadede büyük zarar verecek" ifadesini kullandı.
Etyen Mahçupyan'ın "Bir AK Parti'li niye 'Hayır' der?" başlığıyla yayımlanan (13 Nisan 2017) yazısı şöyle:
Siyasetin kimliklere ve o kimlikleri taşıyan siyasi partilere körü körüne bağlılık üzerinden şekillendiği ülkemizde, bu tutuma aykırı tavır alanlar genelde kuşkuyla karşılanırlar. Bazen fırsatçılık yüzünden, ya da düpedüz ‘hain’ oldukları için sürüden ayrıldıkları düşünülür. Oysa insanların önemli bir yüzdesi söz konusu ‘sürü’ davranışını sahiplense, yani takım tutar gibi bir siyasi partiyi desteklese de, geride farklı bakan hatırı sayılır bir kitle bulunuyor. İnsanların sırf CHP’li oldukları için parlamenter sistemi savunmak durumunda olmaları ne denli abes ise, başkalarının sırf AK Parti’li oldukları için başkanlığı savunması da o kadar abes…
Nitekim saha çalışmaları CHP’lilerin yüzde 5’lik bir kısmının referanduma gidecek ‘Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne onay vermeyi düşünebileceğini gösteriyor. Aynı şekilde AK Partililer arasında da doğal olarak ‘Hayır’ diyecek bir kitle olacaktır ve yine araştırmalardan bunun tabanının yüzde 10-15’i civarında olabileceğini anlıyoruz. İdeolojik bakışa takılıp kalmış olanlar için bu durumu anlamak zor olabilir. Dolayısıyla kendi konumumu bir örnek olarak sunmanın yararlı olabileceğini düşündüm.
1-Türkiye’yi demokratikleşme yönünde geleceğe taşıyacak olan sosyolojik tabanın muhafazakar dindar kesim olduğunu 90’ların başından bu yana savunuyorum. Toplumun zihni ve kültürel gelişiminin, ancak en büyük cemaatinin kazanacağı vasıflar sayesinde gerçekleşebileceğini düşünüyorum. Bu bağlamda muhafazakarların kamusal alana girerek orayı dönüştürmelerini, aynı süreçte bireyselleşerek dünyaya entegre olmalarını ‘devrimci’ bir dönüşüm olarak değerlendirdim ve hala da o kanaatteyim.
2- Bu mülahazalar sonucu partinin kuruluşu öncesinden başlayarak AK Parti hareketini destekledim ve geçmiş tüm seçimlerde bu partiye oy verdim. Çünkü bugün hala bu partinin siyaset alanına yeni bir ruh getirdiğini, ortak aklı öne çıkardığını, toplumsal yaraları tamir etme kapasitesine sahip olduğunu düşünüyorum.
3- Cumhuriyet’in kuruluşundan gelen vesayet sistemine ve Kemalist ideolojiye hep karşı oldum, yıllarca o bakışı ve toplumda yaratmış olduğu tahribatı eleştirdim.
4- Türkiye’deki parlamenter sistemin yozlaştığı, devam etmesinin kimseye hayır getirmeyeceği konusunda tamamen ikna olmuş durumdayım.
5- Başkanlık sistemine her zaman taraftar oldum. Kararların toplumsal meşruiyet zeminini garanti eden ve yürütmeyi denetlenebilir kılan bir başkanlığın ülke için en akılcı yönetim sistemi olduğu konusunda kuşkum yok.
Ancak bu referandumda oyum ‘Hayır’ olacak… Çünkü 1) Önerilen tasarı başkanlık sisteminin ruhuna tümüyle ters 2) Bu tasarı suistimal edilmeye açık bir tek adam düzeni getiriyor 3) Eski sistemin kötü olması bizim de kötü bir sistem getirmemizi meşru kılmıyor 4) Apaçık yanlışı doğru diye savunmak ahlaki değil ve nihayet 5) Bu yönetim modeli AK Parti’ye, muhafazakarlara ve Türkiye’ye orta vadede büyük zarar verecek…
Bu olay AK Parti’nin bizzat kendisiyle karşı karşıya kaldığı kritik bir tarihsel karar anını ifade ediyor. Vereceğimiz kararda başkalarının ne düşündüğü bizim için referans olamaz. Ne bir tarafta CHP veya Avrupa, ne de diğer cenahtaki ahlaki ve rasyonel bakışı yandaşlıkla ikame etmiş olanlar bize doğruyu gösteremez. Her AK Partili’nin bu dönemeçte AK Parti’yi koruması ve onun yönetebilme potansiyel ve kapasitesine titizlikle sahip çıkması gerekiyor. Asıl dayanağımız samimiyetle kendi yüzümüze baktığımızda, yüreğimizde ve zihnimizde gördüğümüz doğrulardır… Kendimizi aldatamayız…