yeniHarman Dergisi editörü Başar Başaran'ın özel haberine göre, bu ay vizyona girecek olan Mahmut Fazıl Coşkun'un ödüllü filmi Uzak İhtimal üzerinde senaryo ihtilafı var.
Senarist Bektaş Topaloğlu kendisini bir anda işin dışında buluyor ve kendisine açıklanan gerekçe "Unuttuk" oluyor.
İşte, yeniHarman'da yayınlanan özel haber ve Fazıl Coşkun'un ağabeyi Ahmet Hakan'ın tavsiyesiyle taraflar arasında arabulucu olan yönetmen Sırrı Süreyya Önder'in bir hâkim edasıyla yazdığı karar...
Her filmin bir bilinen hikayesi bir de bilinmeyen hikayesi var. İşte DVD Bonuslarında bile bulamayacağınız gerçek bir PERDE ARKASI
Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan'ın kardeşi Mahmut Fazıl Coşkun İslamcı camianın umut vadeden genç ve zeki yönetmenlerindendir. Mahmut Fazıl'ın bir gün aklına bir hikâye geliyor. Bir rahibe ile müezzin aşkı. Belli ki batılı ödül çevrelerinin sevebileceği türden zekice bir hikâye.
Mahmut Fazıl, Kültür Bakanlığı'ndan destek alıp bu filmi çekmeyi umut ediyor. Ancak senaryo önemli bir iş. Fazıl Coşkun ise maalesef senarist değil. O yüzden filmi yazacak bir senarist aramaya başlıyor.
Bir gün Cihangir'de rastlıyor doğru adama. Senaristin adı Bektaş Topaloğlu. Bektaş, bu dünyanın insanı değil. Hem parası olmayan hem de parayla pulla işi olmayan bir garip çocuk. Sessiz, kendi halinde, sanata inanan ve yaptığı işleri ustası Yavuz Turgul'un öğrettiği gibi hakkınca yapmaktan başka derdi olmayan bir adam.
Bektaş, Mahmut Fazıl ile bu işi konuşmaya başladıkları sırada İslamcı camianın en değer verdiği ve tersinden çekindiği figürlerden biri olan Sadık Battal'ın da olduğu bir masada oturuyor.
Mahmut Fazıl senaryoyu direkt teklif ediyor Bektaş'a. Ama bir sorundan da bahsediyor. O an için Mahmut Fazıl'ın güzel bir fikri var ama parası yok. Bektaş'a 'filmi yaparız, para kazanınca ben senin hakkını öderim' diyor. Bektaş o sırada çok parasız bir durumda. Evinin olduğu Bağcılar'dan Cihangir'e gelmesi bile mesele. Ama Eyvallah diyor. Sadık Battal da yaz diyor. Mahmut sevinçli, Bektaş mutlu başlıyorlar çalışmaya.
İlk duyduğunda hikâyeyi ne alakası var müezzinle rahibenin diye Bektaş'a garip geliyor. Ama yazıyorlar. Bir yıla yakın yazıyorlar. Sonradan Tarık Tufan ve İsmail Kılıçarslan'da bu işe fikir teatisi boyutunda katılıyorlar. Hummalı bir çalışma sonucunda filmin senaryosu bitiyor.
Film bittiği haliyle Kültür Bakanlığı'na gidiyor, Mahmut Fazıl'ın öngördüğü gibi film maddi desteği alıyor ve çekimlere başlanıyor. Film desteği aldıktan sonra da başrol oyuncusu Görkem Yeltan'ın da senaryoya katkıları oluyor.
Ancak film ortaya çıktıkça, Bektaş hafif hafif dışlanmaya başlanıyor. Bu dışlanma onun sessiz kişiliği ve maddi sıkıntıları yüzünden gayet de kolay oluyor. Bektaş yaşamak için TV 'de bir dizi yazmaya başlıyor ve ilişki iyice kopuyor. Filmin çekimleri bitiyor ve film festivalde yarışmak üzere Rotterdam'a gönderiliyor.
O sırada Mahmut Fazıl, jenerik hazırlarken, senaryo bölümüne Bektaş'ın adını yazmayı unutuveriyor. - Kendisi bana aynen söyledi. Unuttum dedi - Unutuluyor ve Film Rotterdam'da En İyi Film Ödülünü alıyor. Dönüyor, İstanbul Film Festivalinde En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Senaryo ödüllerini aldıktan sonra, Linz'de düzenlenen Crossing Europe Film Festival 2009'da da büyük ödülü kazanıyor. Arada bir de Adana'da Altın Koza alıyor.
Bunlar çok gurur verici işler ancak, Bektaş Topaloğlu ve onun 12 aylık emeği maalesef ortada yok.
Bunu duyan Bektaş, "Allah'ından bulsun" diyor ve susuyor. Senaryoya ne kadar katkısı olduğunu bildiği Tarık Tufan'ı, İstanbul Film Festivalinin En İyi Senaryo Ödülünü kaldırırken izliyor kanalı değiştiriyor. Bektaş'ın emeği, parası gidiyorsa da vazgeçiyor Bektaş. Fakat dedim ya, bu hikâyenin Bektaş tarafından yazılmasına karar verildiğinde, yanında bulunan adam Sadık Battal. O, ortalığı ayağa kaldırıyor Bektaş'ın parası ne olacak diye. Mahmut Fazıl Coşkun bu durum karşısında dürüstçe "Pardon unuttum" diyor.
Başlıyor şimdi ne olacak kavgası. Araya İslamcı camianın hatırlı ağabeyi Hakan Albayrak giriyor ve olay mahkemelik olmadan sulh oluyor, Bektaş'ın ismi senaryoya tekrar yazılıyor. Konu böylece kapandı sanılırken, öfkesini içinde büyüten Mahmut Fazıl gidip hemen İslamcıların ekşi sözlüğü olan İHL sözlükten bir nick alıyor ve başlıyor Sadık Battal hakkında yazmaya. Öfkelenmiş olduğundan epey de ağır yazıyor. Sadık Battal bunu öğreniyor ve kavga bu kez Bektaş Topaloğlu üzerinden tekrar başlıyor. Artık Hakan Albayrak da ne haliniz varsa görün deyince iş çığırından çıkıyor.
Sadık Battal alıp Bektaş'ı avukata götürüyor dava açmak için. Bektaş dava açmayı kendisine yakıştıramıyor. Bana bir görüşmemizde dedi ki 'Abi bu hikaye benim için saçma sapan bir hikâyedir. Ben bunun gibi kırk tane yazarım, bırak ödül de para da onların olsun. Bu onların alıp alacağı tek ödül. Utanıyorum böyle paramı verin demeye'
Ben, Bektaş Topaloğlu'ndan Cihangir'deki kahvede bu mevzuları dinlerken, Mahmut Fazıl ansızın masamıza geldi. Açıkçası çok sevindim. Çünkü tek taraftan duyduklarımı yazamazdım. Fazıl dürüstlükle anlatılan her şeyi doğruladı. Ve başladık üçümüz sohbet etmeye.
Mahmut Fazıl 'Unuttum Bektaş' diyordu. 'Yani o an bir anlık bir şey unutuyor insan, hem adını sonra koydum işte uzatma'. Ve o sırada ince bir puro yaktı ve Bektaş'a kulaklarımda çınlayan şu sözü söyledi 'Unutma yapımcısına dava açan senarist, bu piyasada ekmek yiyemez. Bak istersen sana bizim ofiste iş de veririm'.
Bektaş masadan kalktı. Ben Mahmut Fazıl'a kibarca olur böyle şeyler dedim, çocuğun parasını verseniz de bitse bu iş. ' Bende de yok ama borç harç bir 5000 lira vereyim o zaman ne dersin?' dedi. Haddim değildi cevap vermedim.
Birkaç gün sonra tekrar konuştuğumda ne oldu dedim Bektaş'a 'Abi parası batsın konuşmuyorum ben ama galiba haber göndermiş 8000 lira vereyim diye. Bir de bilet başına yüzde bir şey dedi ama anlamadım'
Bu filme paralel ilerleyen ve en az film kadar ilginç hikâye işte böyle gelişmişti. Peki, ne oldu sonra?
Bu mesele en sonunda iki tarafında üzerinde mutabık kalacağı akil bir kadı tayin edilerek çözüme ulaştı. O gayri resmi hakimin adı Sırrı Süreyya Önder'di. Kendisi yıldızı parlayan ve dürüstlüğüyle bilinen bir yönetmen ağabeyleri olarak tarafları dinledi ve bir karara vardı. Karar metnini yazdı ve herkese tebliğ etti. Şu anda durum bu karar uyarınca çözüldü ve Bektaş parasını biraz tenzilatla da olsa alabildi.
Sırrı Süreyya'yı kadılık becerisinden dolayı tebrik etmek gerekir. Ülkemizde telif ve intihal anlaşmazlıkları yüzünden karar bekleyen sayısız davaları düşündükçe insanın 'bir kısmına Sırrı Süreyya baksa' ne iyi olur diyesi geliyor.
İşte Sırrı Süreyya'nın bir hâkim üslubuyla yazdığı ve yalnızca yeniHarman'ın ele geçirdiği film hakkındaki o karar metni.
UZAK İHTİMAL FİLMİNİN SENARYO İHTİLAFINA DAİR SIRRI SÜREYYA ÖNDER'İN KANAATİ:
Öncelikle bu meselede adil davranacağımı düşünerek ihtilafı benim kanaatime teslim eden arkadaşlara teşekkür ederim.
Ortada bir "emek ve hak" sözkonusu olduğundan dolayı vebali ağır, duygusal incinmeler sözkonusu olduğundan dolayı da müşkül bir iş olduğunun farkındayım.
İhtilaf bana iletildiğinde, ilk iş olarak bir hakem gibi değil, biraz daha deneyimli bir kardeşleri olarak meselenin çözümüne katkı sunmayı tercih edeceğimi ve bu yolun daha sağlıklı bir yol olacağını taraflara ilettim. Bu yolla bir neticeye gidilememesi halinde hakemlik mekanizmasını devreye sokmayı önerdim.
Bu mekanizmayı kullandık. İhtilafı halledemediysek de duygusal tepkileri biraz daha akıl temeline oturtabildik.
İhtilaf konusunu iki tarafdan da dinledim. Süreç, özetle şöyle seyretmiştir:
Mahmut Coşkun, Sadık Battal'ın yanında bulunan öğrencisi Bektaş Topaloğlu'na bir film fikri olduğunu ve bu fikri senaryolaştırmak istediğini beyan ederek birlikte çalışıp çalışamayacaklarını sormuş. Bektaş, hocası Sadık Battal'ın fikri ve onayının önemli ve belirleyici olduğunu belirtince Sadık Battal, onayını kaygılarıyla birlikte belirterek izin vermiştir. Bu toplantıda senaryo bedeli üzerine net bir şey konuşulmamış fakat "Bektaş'ın hakkının gereğince gözetileceği" hususunun altı özellikle çizilmiştir.
Bundan sonra Mahmut Coşkun'a ait olan "Bir müezzin ve rahibenin ilişkisi" fikri üzerinde çalışılmaya başlanmış. Bu çalışmalara başta Coşkun ve Topaloğlu olmak üzere çeşitli insanların da katılımıyla bir müddet devam edilmiştir. Bu fikir geliştirme toplantıları kafi olgunluğa ulaştığında Bektaş Topaloğlu, synopsis, tretman ve senaryoyu yazmak için tek başına çalışmaya başlamış ve ilk draftı bitirmiştir.
Bu draft "Senaryo: Bektaş Topaloğlu" adıyla Kültür Bakanlığı'na gönderilmiş ve filme parasal destek çıkmıştır.
Daha sonra filmin çekilmesine dönük çalışmalar hız kazanmış ve senaryonun da yeniden elden geçirilmesine karar verilmiştir. Bu yeniden yazım sürecinde Bektaş Topaloğlu atılmamış/katılamamış onun yerine Tarık Tufan, İsmail Kılıçarslan ve Görkem Yeltan katılmışlar, Mahmut Coşkun'un nezaretinde senaryo neredeyse yeniden yazılmıştır.
Film çekilmiş, Rotterdam kopyasına senaristler arasında Bektaş'ın adı yazılmamıştır. İtiraz üzerine bu yanlıştan dönülmüş ve Türkiye gösteriminde adı son sıraya eklenmiştir.
Bundan sonraki gelişmeler duygusal tepkiler üzerinde şekillenmiş olduğundan ve meselenin esasına taalluk etmediğinden zikredilmeyecektir.
MÜTAALA:
Öncelikle "fikir" bazında meseleyi tarif etmek gerekmektedir.
Hem dünya ölçeğindeki telif mevzuatında hem de ülkemizde cari bulunan "5846 sayılı fikir ve sanat eserleri yasasında" FİKİR TELİF DOĞURMAZ!
Bir fikrin senaryo bahsi altında bir telifi hak etmesi için işlenerek ya bir hikaye ya da senaryo haline getirilmesi gerekir.
Bir metin, senaryoya lazım gelen tüm unsurları (karakterizasyon, akış, kurgu sahneleme, final vb) içermiş olsa dahi dünyada yaygın kabul gören iki formattan birisiyle (fransız ve amerikan) yazılıp düzenlenmemişse sadece hikaye ve/veya yararlanılan temel kaynak eser başlığı altında bir telifi hak eder. Senaryo yazarlığında en temel ayırdedici unsur "başlangıç metninde kalemin kimin elinde olduğudur"
İstişare, beyin fırtınası, çözüm arayışı, ekip çalışması vb gibi durum ve zamanlarda bu toplantılara dahil olanlar için eğer başlangıçta görevleri tarif edilip adı konmamışsa asla "Senarist" denmez. Senaryo danışmanı, süpervizör, yazı grubu vb. gibi başlıklarla anılırlar. Katkıları telif doğurmaz. Ücrete tabidir.
Bizim söz konusu ihtilafımızda senaryo, tüm bu paylaşımla ilgili kollektif süreçleri yaşadıktan sonra ilk olarak ve tek başına Bektaş Topaloğlu tarafından yazılmış ve Kültür Bakanlığında onun adıyla jüriye girmiş ve destek almaya hak kazanmıştır. O andan sonra Bektaş Topaloğlu'nun yazdığı draft hiçbir tartışma kabul etmeyecek bir sarahetle "Senaryo" hüviyetini, Bektaş Topaloğlu'da "Senarist" unvanını kazanmış bulunmaktadır.
Bu hak 5846 sayılı yasada "devredilemez manevi haklar" başlığı altında açıkca tarif edilmiştir.
Gelgelelim, senaryo daha sonra neredeyse yeniden yazılmış ve eskisiyle pek büyük farklılıklar içeren bir son hale kavuşmuştur.
Meselenin en önemli kırılma noktası da tam burasıdır.
Eğer Yönetmen tüm bu sürece en etkin katılan ve katkıda bulunan kişi olarak adını Senaryo Yazarları arasına da yazdırsaydı bir sui niyet ve emek/hak gaspı olduğu aşikar olacaktı fakat Yönetmen bundan imtina etmiş ve adını yazdırmamış olduğuna göre sadece vahim bir deneyimsizlikten ve ihmalkarlıktan bahsetmek daha isabetli bir yaklaşım olacaktır.
Mevzuat, temayül ve akla uygun bir süreç şöyle olmalıydı:
İlk draftın revizyonu işine girişilirken Bektaş Topaloğlu'nun ya katılımı sağlanmalıydı ya da bir protokolle sözleşmesi karşılıklı bir mutakabatla fesh edilip bu durum Kültür Bakanlığı'na da bildirilmeliydi.
Bu yapılmadığı için ortada yasal açıdan vahim bir durum vardır. Bu durum "bir eserin, sahibinin rızası olmadan işlenmesi/değiştirilmesi" kapsamına girmektedir. Hukuksal yaptırımı da ağırdır.
Sevindirici olan husus, başta Bektaş Topaloğlu olmak üzere herkesin bunun böyle olmadığını bilmesidir ama telif hukuku, niyetlerden bağımsız olarak süre ve şekilden ibarettir. Herkesin sinema yolculuğuna devam edeceği dikkate alındığında bu cümle yeni işler için bir uyarı mahiyetinde anlaşılmalıdır.
Ayrıca Bektaş Topaloğlu'da bu durum yaşanırken bir itiraz, öneri veya talep de bulunmamıştır. Dolayısıyla bu durumun sorumluluğuna kısmen iştirak etmiştir.
KARAR
1- Senaryonun yeniden yazılmış olması Bektaş Topaloğlu'nun Senarist olarak adlandırılmasını ortadan kaldırmaz.
Yeniden yazım için ortada bir metnin olması gerçeği ve bu metnin kıymeti unutulmamalıdır. İlk draftlar çoğunlukla ne olması gerektiği kadar nelerin olmaması bilgisini de ortaya koyan çalışmalardır. Bu anlamda sonradan yapılan çalışma ve katkılar birincinin üzerinden yürütülmüştür. Bu unutulmamalıdır.
Bu itibarla afiş, dvd, imdb, gibi mecralarda Bektaş Topaloğlu adı mutlaka yer almalıdır. Hukuken en üst sırada yer alması gerekir. Ahlaken diğer arkadaşların nihai film hali üzerindeki emeği gözetildiğinde en alt sırada olması çok vahim bir sorun teşkil etmemelidir. Ama dünya sinema jargonunda bu alt üst meselesi zaten tartışmalıdır. Sorun Alfabetik sıralama yöntemiyle çözülebilir. Sıralamanın alfabetik olduğu belirtilirse kimseyi incitecek bir husus kalmamış olur.
2- Festival, organizasyon, workshop vb faaliyetlerde Bektaş'ın da katılmının sağlanmasına özel bir dikkat gösterilmelidir.
3- Bektaş Topaloğlu'na 25.000 TL. Senaryo bedeli ödenmelidir.
Bu miktar şu ölçü ile takdir edilmiştir:
Senaryo Yazarlarının tek ve meşru örgütü SEN-DER dir. Her yıl senaryo yazım bedelleri için taban değerler açıklar. Bektaş Topaloğlu'na bugüne kadar hiç bir ödeme yapılmamış olmasından dolayı bu yılın rakamı olan 75.000 TL baz alındı. Bu rakam üçe bölünerek Bektaş'ın 1/3 oranında maddi katkı ve hakkı olduğu takdir edildi. Fakat bu yaklaşım Görkem Yeltan ve Tarık Tufan arasındaki oran için bağlayıcı değildir. Onun takdiri yönetmen ve yapımcıya aittir.
(Önemli not: yazar sayısının üç kişiden ibaret olması baz alınmamıştır. Örneğin iki ya da dört kişi de olsaydı bu katkı takdiri yine böyle olacaktı)
4- Herhangi bir festivalden parasal karşığı olan bir SENARYO ÖDÜLÜ alınması durumunda Bektaş'a ödenecek miktar yine 1/3 ü olarak hesap edilecektir.
5- Tarafların bu çözümü uygulamaya geçmeden önce birbirlerine yasal olarak verilmesi gereken ibra, muvafakatname, feragat vb. belgeleri sorunsuz olarak düzenlemeleri, vermeleri ve helalleşmeleri uygun olacaktır.
6- Özür dilenilmesi gereken hususlarda herkesin alicenaplık gösterdiğine tanık olunduğundan ayrıca bir karara gerek görülmemiştir.
7- Ödemenin biçimi ve zamanı 90 günü geçmemek üzere karşılıklı mutakabata bırakılmıştır.
8- Şüphesiz bu "takdir" den matematik bir kesinlik ihtiva etmesi beklenilmemelidir. Eldeki veriler, vicdan ve adalet duygusuyla takdir edilmiştir. Hakkının zayi olduğunu düşünenler bunu ihmalkarlığın bir diyeti olarak yorumlayıp "veren el alan elden hayırlıdır" düsturuna iltihak etmelidir. Gerek sinema sektörü, gerek eleştirmenler ve gerekse de seyirci muhabbeti bakımından ziyadesiyle şereflenmiş bir işin parçası olmak bahtiyarlığı, esasen tüm parasal karşılıkların üzerindedir. Bu hususların yaratacağı bereket iyi niyetli olan herkese yeni işler olarak gelecektir.
Bu kararı sadece bilgi, tecrübe, vicdan ve adalet duygusuyla verdiğime onurum ve namusum şahittir. Herkes için hayırlar getirmesini dilerim.
30 Temmuz 2009
Sırrı Süreyya Önder