Katliam sanıklarının lideri olarak bilinen Emre Günaydın'ın olaydan önce bir vampir avcısının başrolde olduğu Van Helsing filmini izlediği ortaya çıktı.
Malatya katliamının ikinci duruşma 9.00'da başlayıp 1 saatlik aradan sonra tam 19.30'da tamamlandı ve tam on saat sürdü. Mağdur ailelerinin avukatlarının soru yağmuru altında geçen duruşmada, 2'si tutuksuz 5'i tutuklu 7 sanıktan sadece 3'ü sorgulanabildi.
Tutuksuz sanık Mehmet Gökçe, Günaydın'ın son aldığı filmin de fantastik bir vampir filmi olan Van Helsing olduğunu da söyledi. Böylece, tüm Türkiye'nin kanını donduran olayın bir numaralı zanlısının vampir filmleri izlediği de tutanaklara geçmiş oldu.
Sorgusu tam 3.5 saat süren tutuklu sanık Hamit Çeker'in ifadeleri sırasında Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Eray Gürtekin ile müdahil avukatlar arasında ilginç ve esprili bir tartışma yaşandı. Müdahil avukatlar, sanıkların polis ve savcılık ifadelerinin birbirine çok benzediğini ancak bu ifadelerle mahkemede yapılan sorgunun örtüşmediğini ve birbirinden farklı olduğunu savundular.
SANKİ TÜM SANIKLAR AYNI İFADEYİ VERMİŞ
Avukatlar, "Bu iş nasıl oluyor, bir türlü anlayamadık. Sanki tüm sanıklar aynı ifadeyi vermiş" diye tepki gösterdiler. Bunun üzerine kürsüdeki Başkan Gürtekin, "Yazdıran değil de yazan aynı olabilir avukat bey" dedi. Bu esprili sözler salonda gülüşmelere yol açtı.
SORULAR GERİLİM YARATTI
Başkan Gürtekin ile müdahil avukatları arasında gerilimli anlar da yaşandı. Başkan Gürtekin'in, tutuklu sanık Hamit Çeker'in sorgusu sırasında olayda hayatını kaybeden maktullerin sanıklara yönelik, "Olumsuz" bir söz söyleyip söylemediklerini ve direnip direnmediklerini sordu. Sanık Çeker, "Sadece Necati Aydın, yere düştükten sonra 1 kez küfür etti. Ellerini, ayaklarını, ağızlarını bağladığımız için hiçbiri direnemedi, sesleri de çıkmadı" dedi.
HAKİM YENİDEN SORDU
Bu yanıt üzerine Gürtekin, sanık Çeker'e, "Bir saat sohbet ettik diyorsun. Bu sohbette neler konuşuldu. Ortam nasıl gerildi" şeklinde sorular yöneltti. Çeker de, "Necati Aydın, 'hepimiz İsa'nın çocuklarıyız' dedi. Başka da bir şey olmadı" diye ifade verdi. Gürtekin'in bu yanıtlara rağmen, "olumsuz başka bir söz olmadı mı" diye sordu. Bunun üzerine, müdahil avukatlar, "Hakim Bey, sanığa beş kere aynı şeyi sordunuz" diye itirazda bulundular.
SORGUDA EL İŞARETLİ KOPYA
12 saat süren ve sadece üç sanığın sorgulanabildiği, duruşmada sanık avukatları müvekkillerine ifadeleri sırasında, el işaretleriyle yardımcı olmaya çalıştı. Bu durum gözlerinden kaçmayan müdahil avukatları da mahkemeye, "Sanıklar yönlendiriliyor" diyerek, itiraz ettiler.
Müdahil avukatları, sanıkların ağızlarından çıkan her sözün aynen tutanağa geçirilebilmesi için ilk duruşmada reddedilen duruşmanın görüntülü ve sesli şekilde kayıt altına alınması taleplerini ikinci duruşmada da birçok kez tekrarladılar.
Sanık avukatları da müdahil avukatların bu görüşüne katıldılar ve "duruşmalar kayda alınsın" önerisinin kabulü yönünde görüş belirttiler. Ancak, mahkeme bu ısrarlı talebi geri çevirdi.
SAVCILIKTAN OLUMSUZ MÜTALAA
Mahkeme heyeti, "elektronik tutanak" talebi konusunda duruşma savcısından ilk duruşmada görüş sordu. Savcılık makamı, ilginç şekilde bu ısrarlı talebi "naklen yayın talebi" gibi değerlendirip reddini istedi. Mahkemede daha önce de müdahil avukatların, "Mahkemenin teknik imkanı yoksa biz sağlayalım" önerisiyle yaptığı bu talepleri reddetti.
Bu tartışma ilk duruşmada tutanaklara aynen şöyle yansıdı:
İddia makamı:
Duruşmanın sesli ve görüntülü kaydedilmesi talebinin daha önce bu konuda verdiğimiz mütalaamız ve CMK'nın 183. maddesinde yazılı olan "naklen yayın" şeklinde duruşmanın yayınlanması "aleniliğin" gereği değildir. Bu tür yayınlar "sanığın suçsuzluk karinesinin ihlali" niteliğinde görüldüğünden bu gerekçeler dikkate alınarak talebin reddine karar verilmesi mütalaa olunur.
Sanık müdafileri:
Müşteki vekillerin taleplerine katılırız. Talebin kabulüne karar verilsin dediler.
Mahkeme kararı:
Gereği düşünüldü: müşteki vekilleri ile sanık vekillerinin duruşmanın sesli ve görüntülü kayıt cihazları ile duruşmanın kayda alınması istemlerinin CMK'nın 183. maddesi, bu konuda daha önce karar verilmiş olması ve bu karardaki gerekçeler de bu tür bir yöntemin bulunmadığı göz önüne alınarak, istemlerin reddine oybirliği ile karar verildi.
ABD'DE UYGULANIYOR
Avukatlar, ABD'deki gözaltından başlayıp mahkeme sürecine kadar olan uygulamada olduğu gibi bu kayıtların "elektronik tutanak" olarak saklanmasını da istiyorlar. Yüce Divan yargılamalarında da duruşmalar Meclis'ten gelen yeminli stenograflar tarafından ve sesli olarak kayda alınıyor.
YENİ CMK İMKAN TANIYOR
Yeni CMK'nın, 147/h fıkrasındaki, "İfade ve sorgu işlemlerinin kaydında, teknik imkanlardan yararlanılır" maddesine dayanan talep, bu yönde de bir ilki oluşturuyor. ABD modeli, bu talep kabul edilseydi, ilk kez bir davada yargılama sürecinin ses ve görüntü kayıtları alınmış olacaktı.
MAHKEMEDE YANITSIZ KALAN SORULAR
ONLAR KİM ORTAYA ÇIKSIN
Müdahil avukatları, "Bu olay yedi tane sıradan genç tarafından yapılabilecek bir olay değil arkasındaki güçler ortaya çıkarılsın" tezini ısrarla savunuyor. Bu talep, ikinci duruşmaya da "onlar kim?" tartışması ile yansıdı. Sanıkların daha önce polise ve savcılığa verdikleri ifadelerdeki "onlar" tanımlamasını anımsatan müdahil avukatları Çeker'e, "Onlarla kimi kastediyorsun?" diye sordular. Çeker ise, "Bilmiyorum bilseydim söylerdim. Beni buraya kadar sürükleyen birileri varsa onları saklamazdım. Günaydın, bizimle yaptığı bir konuşmada 'onlar' diye bir söz söyledi. Ancak onların kim olduğunu söylemedi" dedi.
ÜNİVERSİTELİ ABİLER
KİM Sanıklardan Kürşat Kocadağ, Emre Günaydın ile ne zaman tanıştığı ve yakınlığının sorulması üzerine de Günaydın'ı 2006 yılının Ekim ayında tanıdığını söyledi. Günaydın'la birlikte zaman zaman üniversite öğrencilerinin kaldığı "Nurs" adlı bir apartmanın giriş katındaki eve gittiklerini ve orada "üniversiteli ağabeylerle" ders çalıştıklarını belirten Kocadağ, evde 20-25 kişi toplanarak Said-i Nursi'nin kitaplarını okuduklarını ve bedava yemek yediklerini anlattı. Avukatların ısrarlı sorularına rağmen bu "üniversiteli abilerin" kim olduğu da ortaya çıkmadı.
BEŞ BIÇAKTAKİ KAN İZLERİ DE AÇIKLANAMADI
Tutuklu sanıklardan Hamit Çeker, biri Alman üç maktülü de Emre Günaydın'ın öldürdüğünü ve kendilerinin öldürme olayına karışmadığını öne sürdü. Ancak sorular üzerine, kendi elindeki meyve bıçağı ve pantolonunda bulunan maktullere ait kan izlerini açıklayamadı.
ELMA ŞİFRESİ DE YANITSIZ
Tutuksuz sanık Mehmet Gökçe ise CD marketi olduğunu olay öncesi gelip, misyonerlerin hard disklerinin çözümünü yapmasını istediğini, kendisinin de kabul ettiğini, ancak olayla hiçbir ilgisinin bulunmadığını öne sürdü. Ancak, Gökçe de müdahil avukatların Günaydın ile samimiyeti ve olayla ilgisi olmamasına rağmen neden, bilgisayar için "Elma" diye şifreli konuştuğu konusuna ise net bir yanıt veremedi.
Malatya davasını, TBMM İnsan Hakları Komisyon Başkanı Zafer Üskül, Almanya Büyükelçiliği'nden konsolos vekili Raner Dost, Türkiye Protestan Kiliseler Birliği Dönem Başkanı Zekai Tanyar, Türkiye Protestan Kiliseler Birliği dönem sözcüsü İsa Karakaş, Diyarbakır Kiliseleri ruhani lideri Ahmet Güvener de izledi.
TOPLUMA MESAJ OLACAK
Üskül, "Devlet bütün inançlara karşı aynı seviyede durmak zorundadır. Durum böyle iken birilerinin inançları yüzünden böyle bir cinayetle karşı karşıya kalmaları üzücüdür. Konu yargıya intikal ettiği halde 'Eksik bir şeyler kalmış olabilir mi?' diye inceleme yetkisine sahibiz. En azından şimdilik burada böyle bir şey olmadığını gözledik. Böyle bir duruşmayı, insan hakları komisyonu başkanın izlemesinin topluma mesaj olacağını düşünüyoruz" dedi.
Davanın iddianamesinde, tutuklu sanıklar Emre Günaydın, Salih Gürler, Cuma Özdemir, Abuzer Yıldırım ve Hamit Çeker'in, "Silahlı terör örgütü kurmak, terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde birden fazla adam öldürmek, işyeri dokunulmazlığını bozmak ve silahlı terör örgütüne yardım etmek" suçlarından üçer kez müebbet hapisle cezalandırılmaları talep edildi. İddianamede, tutuksuz sanıklar Kürşat Kocadağ ve Mehmet Gökçe'nin ise "terör örgütüne üye olmak ve yardım etmek" suçlarından 15 yıla kadar hapisle cezalandırılmaları istendi.
OLAY NASIL OLDU?
18 Nisan 2007'de günü Niyazi Mısri Caddesi Ağbaba İşhanı'nda faaliyet gösteren Zirve Yayıncılık'ta meydana gelen olayda Necati Aydın, Uğur Yüksel ile Alman vatandaşı Tilmann Ekkehart Geske bıçaklanarak öldürülmüştü. Olay yerinde yakalanan Salih Gürler, Cuma Özdemir, Abuzer Yıldırım ve Hamit Çeker gözaltına alınmış, olay yerinden kaçmak isterken balkondan düşerek ağır yaralanan Emre Günaydın ise hastaneye kaldırılmıştı. Tedavisinin ardından da tutuklanmıştı. İfadeleri alınan 4 zanlı zanlı, olayda hayatlarını kaybeden üç kişinin Hıristiyan olduklarını, Malatya'da misyonerlik faaliyeti sürdürdüklerini savunmuşlar ve yayınevine düzenlenen baskını Günaydın'ın planladığını öne sürmüşlerdi. Günaydın da ifadesinde misyonerlerin PKK ile bağlantıları olduğunu öne sürmüştü. Günaydın ifadesinde, Bülent Varol isimli bir şahıstan söz etmiş ve misyonerlere yönelik bilgileri bu şahıstan aldığını savunmuştu. Savcılık ifadeleri tamamlanan beş zanlı çıkarıldıkları nöbetçi mahkeme tarafından tutuklanarak cezaevine gönderilmişlerdi.
Hürriyet