Abone Ol

Maral Büyüksaraç: Sakin Bir Hayat İstiyorum.

Maral Büyüksaraç, Ay Büyürken Uyuyamam,Muhteşem Yüzyıl,Faint Sound ve Afife Jale tiyatro oyunu gibi esaslı kadrolarla çalışan ve öğrenme tutkusunu dizginleyemeyen genç bir oyuncu. Bize bir başka Maral'dan bahsediyor

Maral Büyüksaraç: Sakin Bir Hayat İstiyorum.

Yeşil parkası, dağınık saçları ve o kocaman çantasıyla arabaya biner binmez havayı bir anda değiştiriyor. Sohbeti hemen ele geçirerek tepkisini ve duruşunu beğendiği bir grup gençten söz ediyor. Trafik berbat, hava yağışlı..Arabaya sıkışmış üç kişi bunu umursamadan zevkle Maral'ın açtığı konuların izini sürüyoruz. Makyajsız yüzünde, uzun esmer siluetinde yaşıyla örtüşmeyen hiçbir ayrıntının izi yok. Hatta fazlasıyla o bahsi geçen Maral tanımı.


Girlfriend, yaban kokteyli, so cool, new comer, süper ötesi, hip(pi), yabani, çıkıştaki oyuncu, varlık, bu kız zeki? Hakkında araştırmaya başladığınız anda karşınıza çıkan ve yaşıtlarının onu tanımladığı kelimeler bunlar? Maral Büyüksaraç hepsinden birer parça taşıyor.
İster istemez kendi lolita yaşınıza geri dönüyorsunuz. Gayet meraklı, âşık, öğrenmeye hevesli, anıları biriktirmeye hazır, heyecanlı, başarı için müthiş bir istek ve enerjiyle dolu olduğunuz o günlere. Maral'da yaşının getirdiği tüm bu zirvelere sahip. 'İçimde coşku ve direnç bir arada benim' derken gayet samimi...

Zeki ve genç bir çift kara göz size bakıyor. Kendi kendinin manejeri, ajansı, asistanı, basın sözcüsü, hatta danışmanıArada ikincil kişilere gerek duymadan kendi kendine ilerliyor. 'Öğrenmek' istediğini dile getiriyor. 'Hata yapsam da acısını kendim çekerim ve bir daha yapmam' diyor. Moda da bir sahafa geliyoruz.Iniyoruz.Kitapların arasına karışıyor. Onun için yorum yapanlar ne demişlerdi? Orman kedisi? Amazon? Elf?Zeyna gibi bir kız. Galiba bunların hepsinden bir parça taşıyor. Maral kesinlikle olması gerektiği gibi...

Arabada giderken bir siteden bahsetmiştin Maral. Sohbetin arasında sıkışıp kaldı fakat çok ilgimi çekti. Seni de etkilemiş. O siteden, o anlayıştan biraz bahsedebilir misin?
-Ben de o siteyi eski erkek arkadaşım sayesinde keşfettim. İkimizin de çok hoşuna gitti. İçinde şiddet barındırmayan protest bir site. Hepimizin zaman zaman tartıştığı bir konudur bu. Bazı şeyler hoşa gitmez ama kimsenin sesi de çıkmaz! Oysa o sitede bir ses var! 'Zalimlerin gücüne karşı hayalgücü eyleme' diye slogan atan bir grup üniversiteli öğrencinin tepkisi bizi çok heyecanlandırdı. Bazen düşünüyorum da; eğer 68 kuşağından olsaydım herhalde başım fena halde derde girerdi.


Bu kısır döngüyü aşmak için sen neler yapıyorsun?


Akıntıdan korunmuş insanlarla sohbet etmeye, dostluk kurmaya çalışıyorum. Onları çok iyi dinliyorum, önerdikleri kaynakları takip ediyorum. Zaten sonrasında uslup olarak kendi yolunuzu kendiniz buluyorsunuz. 'Farklı bilgilere nereden ulaşabilirim?' sorusunu soruyorum sık sık. Fikir beyan edeceksem araştırmak zorundayım. Bunu çok iyi biliyorum. Merak duygusu insanı hep geliştiriyor, beni de öyle. Meraklıyım... En azından muhakeme etmeye çalışıyorum. Sorguluyorum...

Peki seni öğrenen, doğruyu yanlışı arayan, sorgulayan genç bir kız olarak tanımlamak istemeyenler olduğunda neler hissediyorsun?

-Hakkımda gazetelerin empoze ettiği haberler okunabilir ama bu durum bütünüyle benim hakkımda fikir sahibi olunduğu anlamına gelmez. Bu merak ettiğiniz kişiyi ne kadar önemsediğinizle de ilgili bir durum. Haberi yapan kişinin benim hakkımdaki düşüncesinin ne kadar doğru olup olmadığı da tartışılır. Beni de geçelim! Medyadan da öte ben şu anda insanların getirildiği durumu eleştiriyorum. Hiçbir şeyi kendimiz seçemez olduk. Kitapları bile bestseller olarak gösterildiği için, birileri almış ve çok sevmiş olduğu için ya da birileri ödül vermiş diye okuyoruz. Bireysel tercihlerimizin kalmadığı bir noktaya doğru gidiyoruz. Filmler Oscar ödülü aldı diye izliyoruz. Oysa yalnızca kendi merakımızın izini sürmeliyiz. Kendimizi empoze edilenlerle kaybetmemeliyiz. 'İzlenmeli' denilen filmlerin, 'okunmalı' denilen kitapların arasında; 'Ben ne istiyorum?' sorusu yok oldu gitti.

Peki Maral Büyüksaraç ne istiyor?


-Sakin bir hayat istiyorum.

Senin için 'Amazon', 'Orman kedisi' ya da 'Elf' gibi tanımlamalar yapılıyor hep. Yabani misin gerçekten?

-Galiba öyleyim... Biraz da genetik bu... Makyaj yapma alışkanlığım hiç olmadı. Yaptığımda da sanki annesinin makyaj malzemelerini karıştırarak sürüp çıkmış çocuklar gibi oluyorum. Kendimi güzel hissetmiyorum o zaman. Hani içimden gelen sesle de örtüşmüyor. Hiç adet edinmedim bunu. Benim şıklık anlayışıyla da ciddi bir problemim var gerçekten. Sürekli şık olabilen insanları çok takdir ediyorum. Büyük bir efor. Saçlar sürekli fönlü olsun, yüz göz düzgün olsun, aynı şeyleri giyme, tarzın olsun... Hakikaten tebrik ediyorum.Daralırım. Yapımda yok. 'Yabanilik' bu anlamda doğru. Yapımla ilgili bu...
Belki onlar bu kadar uğraşırken, sen meydan okuyup da yabani kalabildiğin içindir. Aslında senin kadar umursamaz olabilmeyi istiyorlardır belki de. Olmak istedikleri budur.
-Zannetmiyorum... Ben bu nedenlerden ötürü birinden nefret etmem. Benim bu halim bazen çok iddialı bir tutum olarak da görülüyor. Hippi gibi gezmem, bakımlı olup olmamayı umursamamam... O; 'Bana ne ya' tavrım da ukala geliyor. 'Hadi ya sen de kimsin ki?' reaksiyonu ortaya çıkıyor bu kez. Farkında olmadan kafa tutuyor oluyorum. Oysa iddiası olan biri değilim.

İddalı da olabilir insan. Bunun bir sakıncası mı var?

-Yok tabii ama fiziksel anlamda hayatım boyunca iddialı olmadım. Benden çok daha güzel kadınlar olduğu malum.

Bir keresinde; 'Güzel olmasaydım, bu kadar çabuk iş bulamazdım' demişliğin var.

- Bunu yadsımıyorum. Güzel ve enteresan bulunmasaydım belki bu kadar çabuk bir şeyler başlamayabilirdi ama ben zaten bu işi yapmak istiyordum. Eninde sonunda da yapardım. Sadece bu kadar çabuk olmayabilirdi. Bu fiziksel olarak dikkat çeken her kız için geçerli. Bu görsel bir iş ve güzellik bir avantaj. Ancak güzelliği bir miğfer gibi taşımadığımı, hatta çoğu zaman umursamadığımı da söylemek istiyorum. İddialı biri değilim.

Genç ve güzel olunca insan ciddiye alınması daha mı zorlaşıyor?
-Sadece güzellik için değil, hayatta her şeyin bir bedeli ve handikapı var. Güzelliğin de, paranın da, şerefli yaşıyor olmanın da, çirkinliğin de var. Güzellik ve ciddiye alınmama durumu da vakti zamanında oluşturulmuş bir imaj. Güzel olup da ikona dönüşen her kız çok zekidir aslında. Bence çok sinir bozucu olmasınlar diye yaratılan bir imaj çalışması bu... 'Hem güzel, hem zeki, hem de yetenekli. Bu kadarı da fazla!' denmesinler diye... Ticari bir marketing stratejisi bu. Güzelliğin birazcık eksik olması gerektiğini düşünen yapımcıların işi. Bunu tek başına hiçbir kadın oyuncunun kırabileceğini düşünmüyorum. Bunun enteresan imaj çalışmaları olduğunu algılayabilen izleyiciler olmadıktan sonra zor.

Uslu olmak sıkıcı mı senin için?
Ben çok uslu bir çocuktum, artık yaramazım. Uslu olmak kendini her daim kontrol altında tutan, kısıtlayan biri olmak demekse bunu istemiyorum. Uyumlu olmaya gayret gösteren biri olmak gerçekten sıkıcı. Uslu olmak; normal olmak demek gibi... Bundan kastım tuftarsız davranışlar sergilemek değil fakat insanın sivriliklerini de törpülememesi gerektiğine inanıyorum. Avaraj olmak istenmiyorsa tabii ki. Standart bir duygu usluluk...


Senin ufak bir eleştirin de vardı dizi çekimleri hakkında. Senoryonun ezberlenmediğinden, gereksiz eslerin, anlamsız bakışların olduğundan söz ediyordun.
-Çok hızlı çekiliyor diziler. Ben şanslıyım, çok kolay ezber yapabiliyorum ve bunu da tercih ediyorum. Herkes bunu tercih etmek zorunda değil ama karşıdakine sufle verilirken beklemek, o aradaki duraklamalar bütünü çok bozuyor. Bu benim kendi kişisel fikrim. Sufle verilmesi benim dikkatimi çok dağıtıyor. Dolayısıyla boşluk oluşuyor. Diyaloğun doğal akışı bozuluyor. Duymamaya çalışıyorum ama bu da ayrı bir efor gerektiriyor. Sinema çok daha tatmin edici... Kuaföründen makyözüne, ışıkçıdan yönetmenine kadar apayrı bir ekip çalışması.

Dikkatimi çekti. Ne menajerin, ne asistanın, ne de şoförün var! Oysa senin yaşında olup da bir orduyla hareket edenleri çok gördüm. Tek başına karar vermekGayet güç gerektirir, yanılıyor muyum?


-Her işime kendim karar veriyorum. Bir nedeni yok aslında.Kimsenin beni benim kadar iyi anlayabileceğine ve düşünebileceğine inanmıyorum. Benim zaten bir fikrim var. Sadece tecrübeye ihtiyaç duyduğumda tecrübem yok. Yapmayacağım bir şeyi yapmaya beni kimse ikna edemez, yapacağım bir şeyi de yapmamaya. Sadece yapıp yapmamak da değil konu; nasıl yap, ne şartla yap da önemli. Bir durum olduğunda arada herhangi bir muhatap yok. Sadece ben varım. Bu her şeyi öğrenmek isteğimle ilgili. İnsan ilişkilerini de bilmek, tanımak istiyorum. Çok zorlanmıyorum. İşimin her aşamasını öğrenmek istiyorum ki bu da onun bir parçası. Niye benim adıma bir başkası konuşsun ki? Nasıl konuşulmalı, nasıl bir şeyler talep edilmeli, nasıl reddedilmeli bilmeliyim. Biçare bir şekilde; 'Tanrım biri benim için bunu reddetsin ya da kabul etsin' demek istemiyorum. Bir iki kere hata yaparım, acısını ben çekerim ama ders alırım. Bir daha da yapmam.