Bildirici, "Eğer sahte ve kaçak içkiden bu kadar insan ölmüş ve de onlarcası daha ölmeye devam ediyorsa, polis operasyonları bu alkollü içkilerin piyasaya sürülmesini engelleyemiyorsa gazetecilerin bu olaya polisiye bir vaka olarak bakması yetmez. Ölüm olaylarını duyurmak ve polis operasyonlarını haber yapmakla yetinmek yerine bu ölümlerin ve sahte içki tüketilmesinin nedenlerine odaklanmak, olguların peşine düşmek gerekir" diyerek gazetecileri uyardı.
"AKP’nin iktidara gelişinden önce Türkiye’de bu boyutta bir sahte ve kaçak içki sorunu yoktu" diyen Bildirici; evlerde ya da gizli atölyelerde etil alkolden 'sahte içki' üretilmesinin, AKP iktidarı döneminde özellikle de son 10 yıl içerisinde yaygınlaştığını ifade etti; 2002 yılından bu yana alkollü içkilere getirilen ÖTV ve KDV zamlarını hatırlattı. Bildirici, 2018 yılında etil alkol satışını sınırlandıran düzenlemeler ve içine acılaştırıcı benzoat katılmasıyla birlikte, evlerde, gizli atölyelerde etil alkol üretiminin başladığını; asıl ölümleri artıranın da bu düzenleme olduğunu yazdı.
Bildirici, şu eleştirileri yaptı:
Onlarca insan yaşamını yitirir ve yetkililer de izlemekle yetinirken medyanın bu olaya sadece polisiye vaka olarak bakması da büyük bir sorumsuzluk.
Sahte ve kaçak alkollü içki ölümlerini haber yaparken sorunun temeline inmek, asıl nedenlerini de yazmak, anlatmak ve yöneticileri uyarmak gerekir. Hiçbir insanın ölümü sıradan bir vakaymış gibi görülemez.
Hemen her gün yenisi eklenen ölümleri “Sahte içki kâbusu”, “Zehir operasyonu”, “Yine sahte içki ölümleri” gibi başlıklarla haber yaparak geçiştirmek, siyasi iktidarın alkollü içkilere karşı yasaklayıcı tavrını, fahiş vergileri normalleştirmek anlamına gelir. Asıl nedeni görmeyen, göstermeyen, irdelemeyen ve de anlatmayan medya, sorunun çözülmesine de katkıda bulunamaz.
Yazının tamamını okumak için tıklayın.