Cumhurbaşkanı, iftara katılanların, basın yayın hayatının farklı alanlarında yer alan bireyler ve yöneticiler olarak kritik görevler üstlendiğini söyledi. Hürriyet'in haberin göre Erdoğan, “Bu çalışmaların tarafsız, hakkaniyete ve mesleğin temel ilkelerine riayet edilerek yürütülmesi şüphesiz çok ama çok önemli” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün iftar sonrası yaptığı konuşmada “medya çalışmalarının tarafsız, hakkaniyete ve mesleğin temel ilkelerine riayet edilerek yürütülmesinin şüphesiz çok ama çok önemli olduğunu” vurgulayarak özetle şunları söyledi:
“ADALET YOLDA DEĞİLDİR”
“FETÖ ile iş birliklerini sorgulamalıdırlar. Hukuk önünde kimse layüsel değildir, dokunulmaz değildir. Kendi istedikleri kararlar çıkmadığında yargı kurumuna saldıranlar en büyük zararı bu ülkeye veriyorlar. Adalet yollarda değildir. Adliye binalarındadır. Rahmetli Demirel’in dediği gibi ‘Yollar yürüyerek aşınmaz.’ Bunu aşındıramazlar. Varsa bir haksızlık müracaat edeceğin yer belli. Siyasette sözü olanın bunu ifade edeceği yerde yol kenarları değil, Meclis kürsüsüdür.
“SİZİN NE FARKINIZ VAR?”
Mahkeme kararına itirazın da usulleri bellidir. Bunun dışında bir hareket tarzının, ne ülkeye ne millete ne de adaletin tecellisine bir katkısı olmayacaktır. Sizin gibi 15 Temmuz’da da bunu yapanlar oldu. Sizin 15 Temmuz’dakilerden ne farkınız var? Onların elinde F-16 ‘lar vardı. Helikopter ile saldırıyorlardı, tanklarla, toplarla saldırıyorlardı. Sizlerde şu anda yollarda yürüyüşleri yapıyorsunuz. Akşam da karavanlarda istirahat ediyorsunuz işte olay bu. Sizler eğer kalkıp da ‘TEM’i veya E-5’i de işgal ederiz.’ filan diyecek olursanız o zaman durum aynı 15 Temmuz’a dönüşür ki ona da tabii müsaade etmek gibi bir lüksümüz asla yok.
“YANLI HABER, GERÇEK DEĞİLDİR”
Hakikatin en yalın haliyle okuyucuya ve izleyiciye aktarılması, bu mesleğin olmazsa olmazıdır. Zira tahrif edilen hakikat, hakikat olmaktan çıkar. Yanlı, tek taraflı, hatta kasıtlı bir haber, gerçek anlamda bir haber değildir. Maalesef bizler ülkemizde senelerce haber yerine özellikle de dezenformasyonla ağır bir propaganda bombardımanıyla hep karşı karşıya kaldık. Bilhassa medya dünyasının köşe başlarında bulunanlar, ellerindeki bütün gücü milletin sesini duyurmak için değil, demokrasinin gelişmesi için değil, özellikle de kendi ideallerini yansıtabilmek, bunu özellikle, ısrarla devam ettirebilmek amacıyla kullandılar.
“PARTİM KAPATILMAK İSTENDİ”
1 değil, 2 değil, 3 değil, kapatıldı. Hatta hatta işte şu anda da Genel Başkanı olduğum partim, parlamentoda kahir ekseriyete sahip olduğu bir dönemde, partim kapatılmak istendi. Sayı itibarıyla neredeyse anayasayı değiştirebilecek güce sahip olduğu dönemde bununla karşı karşıya kaldık. Hatta ana muhalefetin başındaki zat o zamanlar, Ankara’da da ‘Gerçekten yargıçlar varmış.’ gibi ifadeler kullandılar.
“SİZDEN RİCAM ŞUDUR...”
Manşetini, kalemini, gazete sayfalarını, terör örgütünün emrine verenlerle, silah alıp dağa çıkan arasında bana göre fark yoktur. Terör örgütü mensupları ile işbirliği içinde hukuku çiğnemenin, milli güvenliği tehdit eden eylemlere girişmenin bir müeyyidesi olacaktır. Benim özellikle bir başka ricam da şudur, gerçekten sizler gerek hükümetimizle gerek şahsımla, ne konuşuyorsam, aynı şeyi konuşmak zorunda değilsiniz ama bir şeyi özellikle rica ediyorum o da şudur: Yerli ve milli olarak ülkemizin ve milletimizin menfaatinin olduğu yerde bana göre diğerleri teferruattır. İşte şu anda dağlarda olanlarla dağlara kaçırılanlar ve onların verdiği desteklerle ülkemizi karıştırmanın gayreti içinde olanlar, ekonomide ciddi bir sıçramanın işaretlerinin ortaya çıktığı bir dönemde bunun bize kazandıracağı hiçbir şey yoktur.”
'ÖZGÜRLÜKLERİN BİR SINIRI VAR'
“AYRICALIKLARINI kaybedenler, bundan rahatsız olsalar da bugün medyamızın daha renkli, daha demokratik, daha çoğulcu olduğu bir muhakkaktır, bir gerçektir. Demokraside ulaştığımız seviye itibarıyla ülkemizde artık hiç kimse milli iradeyi yok sayamaz. Kendini milletin ve seçtiklerinin üzerinde göremez. Nasıl siyasetçiler hukuk içinde hareket etmek zorundaysa, şüphesiz ki gazetecilerin de medya dünyası mensuplarının da aynı şekilde hukuka bağlı kalmak zorunda olduğu bir Türkiye’de yaşıyoruz. Kaldı ki özgürlük dediğimiz şey sınırsız hürriyetin olduğu bir şey değildir. Özgürlüklerin de bir sınırı vardır ki benim özgürlük alanıma kadar bir özgürlük. Ben de kalkıp sınırsız özgürlüğe sahip olduğumu söyleyemem. Ben de bir başkasının özgürlük alanının sınırına kadar bunu kullanabilirim. Daha ileri gitmem mümkün değil.”