Abone Ol

Meğer Selami Şahin saman altından su yürütüyormuş!

İzzet Çapa'ya evinin kapılarını açan Selami Şahin samimi açıklamalar yaptı.

Meğer Selami Şahin saman altından su yürütüyormuş!

Konu Selami şahin olunca uzun uzun giriş yazıları yazmaya gerek yok. O gün, bir Karadeniz kızının hazırladığı nefis bir sofrada ve bir Arap erkeğinin ev sahipliğinde geçirdiğim keyifli saatleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Ama bu sohbetin en güzel dakikalarının hiç şüphesiz Selami şahin’in son albümü “Mahzen”deki klasik şarkılarının yepyeni düzenlemelerini dinlerken geçtiğini itiraf etmeliyim.

Kısaca çocukluk günlerinden başlasak...            

- Antakya’da bir köyde doğmuşum. Bizim köy Suriye sınırına çok yakındı. Herkes Arapça konuşur. Kuş uçmaz, kervan geçmez. Ne otobüs girer ne araba o yollara... Sadece traktör çalışırdı.

Altı yaşına kadar Türkçe konuşamadığın doğru mu?

- Öyle... Annem Mısırlı’ydı, o hiç konuşamazdı. Babam inşaat işçisi. Ben ilkokulda öğrendim Türkçe’yi...

Peki daha o günlerde şarkıcılığa merak var mı?

- Çok... Öğretmenlerim “Çok güzel sesin var, şarkıcı olacaksın” derlerdi ama nasıl? Hiçbir şey bilmiyorum ki... Köyde radyo çaldığında, içinde birileri var zannederdim. Ama o günlerde koymuştum kafaya bu işi.

Sonra 15 yaşında tek başına İstanbul’a geldin.

- Daha 15’imi bitirmemişim. Otobüs beni Kabataş’a bıraktı... Güneş daha doğmamış.

TUVALET TEMİZLEDİM YATAK DÜZELTTİM

“Seni yenmeye geldim ıstanbuuull” diye bağırdın mı otobüsten iner inmez?

- Nerdee... Daha o filmler çekilmemiş bile... Dağ başında kaybolmuş gibiyim. “Beyoğlu Piliçleri” diye bir film görmüştüm kasabada. “Herhalde Beyoğlu burası” diye düşündüm.

Buna nasıl karar verdin hemen?

- Sıra sıra Amerikan arabaları duruyor. Meğer onlar dolmuşmuş. Birine yaklaştım, “Amca Beyoğlu burası mı?” dedim. “Atla” dedi ve beni Beyoğlu’ndaki Ağa Camii’nin önünde bıraktı.

Tam yerinde bırakmış...

- Üstelik bir de baktım sabah ezanı okunuyor. Girdim hemen abdest aldım, namaz kıldım. “Allah’ım şarkıcı olabileyim, para kazanıp anama babama bakabileyim” diye dua ettim.

Tutmuş duaların...

- Öyle de, yıllar sonra... Önce bir iş buldum şato Oteli’nde...

Ne yapıyordun orada?

- Her şeyi... 15 yaşında ilkokul mezunu çocuğum, otel müdürü olacak halim yok. Tuvalet temizlemekten yatak düzeltmeye kadar ne varsa yaptım. Sonra Doğu Bank ış Hanı’nda bir plakçının yanında çalışmaya başladım. Rahmetli ırfan Özbakır’ın yanında...

ZEKİ MÜREN’İN ELİNİ ÖPTÜM

Şarkıcılığa doğru ilk adımlar başlıyor...

- Ben 17 yaşına girerken ünlendim. 1969’da ilk bestem Altın Kelebek ödülü aldı: “Sen Mevsimler Gibisin”..
.
O da müthiş bir şarkıydı. Okumayan kalmamıştı...

- Valla Behiye Aksoy’dan Ahmet Özhan’a, Gönül Yazar’dan Zeki Müren’e kadar herkes okudu.

Zeki Müren deyince aklına ilk ne geliyor?

- Eskimeyen dost...

Nasıl tanıştınız Zeki Bey’le?

- O zaman daha besteciliğe başlamamışım, birkaç plağım çıkmış. Sıraselviler’de bir kafenin önünden geçerken “Zeki Müren içerde” dediler. Girdik hemen. Gittim elini öptüm.

Seni tanıyor mu?

- Dinlemiş plaklarımı. “Sesinize, diksiyonunuza hayranım, sizi bir okul olarak gördüm” dedim. “Ben de senin bir plağını dinledim, günün birinde büyük sanatçı olacaksın. Sen de benim gibi gevrek gevrek okuyorsun, aferin sana yavrum” dedi.

Rahmetli ileriyi gören bir insanmış...

- Öyle... Sonra benim bestelerimden en az 30 tanesini söyledi. Kendi şirketimden de üç-dört albüm yaptım Zeki Bey’e...

ENRICO MACIAS ŞARKIMI DİNLEYİNCE UÇMUŞ

Selami şahin’in ünü Arap ülkelerinde de almış yürümüş... Selemi şehin diyorlarmış...

- “Mumya Firarda” filminden sonra Arap kanallarında çok program yaptım. Bir de Lübnanlı, Mısırlı sanatçılar bestelerimi Arapça okudu. Oralarda sokakta yürüdüğüm zaman herkes fotoğraf çektirmek için yanıma gelir. Bir de “Ne kadar güzel Arapça konuşuyorsunuz” diye şaşırıyorlar tabii...

Enrico Macias’ta Arapça’nı duyunca şaşırmış...

- O da Cezayirli tabii... Telefonda Arapça konuşunca şaşkına döndü.

Enrico bir besteni okuyacakmış. Nasıl oldu bu iş?

- Bir gün Erkan Özerman “Enrico’ya bir şarkı yap” dedi. Oturdum sözlerini la la la diye söyleyerek bir demo hazırladım.

Nasıl la la la?

- Canım sözleri yoktu önce... Erkan o demoyu dinletmiş, adam uçmuş. “Bu şarkı benim ikinci çıkışım olacak” demiş.

İstanbul’a geliyormuş, herhalde senin şarkıyı da söyleyecektir.

- Tabii... Ayın on üçünde davetliyiz...

Daha önce de Paris’te tanışacakmışsınız ama bir aksilik çıkmış galiba...

- Gidemedim. Burada gerçekten önemli işlerim vardı...

Ben başka türlü duydum. Bir dedikoduya göre “Eşim hasta” bahanesiyle gitmemişsin. Didem hanım da “Hasta filan değildim, gitmesine ben izin vermedim” demiş.

- Yok canım vize alamadım.

Senin gibi adam nasıl vize alamaz?

- Konsolosluktan değil, evden vize alamadım! (Bu arada eşi Didem Hanım anlamlı anlamlı gülümsüyor.)

KOKLADIĞI KADININ ADI ‘GÜL’ DEĞİLDİR
Didem Hanım, çapkın mı Selami şahin?

- (Yanıt Selami şahin’den geliyor. ıki harfli ama çok manidar...) Dı...

Ne demek “dı”

- Di’li geçmiş zaman işte... Sana bir şey söyleyeyim mi, ben çapkınlık yapmayana hemen hemen rastlamadım. Ama inan, eşimin üzerine gül koklamadım.

(Artık o ana kadar sessiz duran Didem hanım da yavaş yavaş giriyor topa...)

- Kokladıklarının hiç birinin adı “gül” değildir de ondan öyle söylüyor! Herkes onu “Karısından korkan Selami” diye tanır ama onun aslı “Saman altından su yürüten Selami”dir!

Valla değil... Ben karısından korktuğunu duymuştum ama asla bir şeyler yaptığını duymadım...

- Selami size kaç para verdiyse ben daha fazlasını vereyim de gerçeği anlatın... Bana sorsana “Hiç ihanete uğradın mı?” diye... Uğradım!

Belki öyle hissetmişsinizdir...

- Hayır pek çok kadın gibi ben de ihanete uğradım. Hem dünyada ihanete uğramayan kaç kadın vardır acaba!

(İyiden iyiye tehlikeli sulara giriyoruz. Aile faciasına neden olmamak için dümen kırıyorum.) Kıskanç bir kadın mısınız?

- Evet. Ama benim kıskançlığım 10 dereceyse Selami Bey’inki 100 derecedir. Karşılıklı yarattık biz bu kıskançlıkları... Ama bazen kıskanırken birbirimize zarar verebiliyoruz.

Peki Selami beni aldatıyor mu diye fal baktırıyor musunuz?

- Yok canım, bunca seneden sonra artık onunla uğraşmıyorum. Çocuklar için fal baktırıyorum.

KOCAM 3 KADIN DAHA ALABİLİR

Yanılmıyorsam 30 yıla yakın bir beraberliğiniz var ... Selami şahin karısına karşı nasıl?

- Hani bir laf vardır, içi seni dışı beni yakar diye... Öyle bir durum işte...

Ama iyi bir aile babası ve iyi bir koca di mi?

- Allah’ı var öyle. Bonkör, çocuklarına düşkün, bana bağlı. Ama bazen şaşıyor işte. Sonra bir anda toparlıyor da onu eve sokabiliyoruz.

Eee artık o kadar olacak...

- Doğru... Zaten Suudi Arabistan’da dört tane eş hakkı var. Ben üzerime üç tanesini daha kabul edebilirim. Biri mutfaktan, biri çamaşır ve ütüden, biri de alışverişten sorumlu olacak.

Yok artık daha neler?

- Tabii ki esas kadın benim. Onlarla ev işlerini paylaşırım, odamı paylaşmam.

GÜLE GÜLE ELİNKİSİ HOŞ GELDİN BENİMKİSİ

Selami şahin’i sabah evden çıkarken nasıl yolcu ediyorsunuz?

- Evden giderken “Güle güle ‘elinkisi’, akşam geldiğinde ise “Hoşgeldin benimkisi” diyorum. Biliyor musun, biz bir kavgadan sonra mektuplaşmaya başladık.

Nasıl yani?

- Birbirimizle konuşmuyoruz ya... Mesela paraya ihtiyacım oluyor, “Para bırak” diye yazıp ona veriyorum. Selami de “Bu kadar yeter mi?” diye yazıp bana veriyor.

Bu ne kadar sürdü?

- En son onu mektupla uyandırana kadar... Bir gece “Yarın sabah çok önemli bir randevum var, beni sabah 8’de uyandırabilir misin” diye bir not yazdı.

Nasıl uyandırdın peki konuşmadan? Sağlamına dürtmüşsündür adamı, intikam almak için.

- Yok hayır. Ertesi sabah tam 8’de, “Saat 8” diye bir kağıda yazdım ve uyurken baş ucuna koydum!

(Eh, sözün bittiği yer budur işte. Didem Hanım’a şapka çıkarıp, selami Bey’e saygılarımızı sunarak perdeyi kapatıyoruz.)

“TAPILACAK KADIN” ANNEMDİR

Ağa Camii’ndeki duan gerçek olunca, kazandığın ilk parayla ne yaptın?

- ıskenderun’da telefonu ve elektriği olan bir ev aldım annemlere...

Peki annen için hiç şarkı yazdın mı?

- “Tapılacak Kadınsın”ı ona yazmıştım.

E hani annen Türkçe bilmiyordu, nasıl anladı?

- “Anneciğim bu şarkıyı sana yazdım” dedim, sözlerini tercüme edip söyledim. Bana sarılıp ağlayışını unutmam.

İzzet Çapa