Abone Ol

Mehmet Günsür'un en büyük hayali ne?

Ünlü oyuncu Mehmet Günsür, korkularını, hayallerini ve ilişkilerini anlattı.

Mehmet Günsür'un en büyük hayali ne?

"Hamam" ve "O şimdi Asker" filmlerindeki rolleri ile dikkat çeken, İtalyan yapımı "L'Italiano"da başrol oynayan Mehmet Günsür, son üç yıldır yaşadığı Roma'da aktörlük eğitimine devam ediyor.

İşte Mehmet Günsür'un Elle röportajı,

Son projelerinden bahsedebilir misin?
Şu anda çekimleri halen devam eden 5 yönetmenin çektiği, "Anlat İstanbul" filmi var gündemde. Filmin Ümit Ünal'ın çektiği ilk hikayesinde varoşlarda bir fotoğrafçıyı oynuyorum. Evli bir kadın la ilişkisi olan... Bunun dışında İtalya'da sinema formatında çekilen televizyon filmlerim var. Geçen sene bir arkadaşımla birlikte yazdığımız bir kısa film senaryosu İtalyan Kültür Bakanlığı'nın açtığı yarışmada ödül kazandı. Bizi finanse ettiler ve çektik. Çok önemli bir görüntü yönetmeniyle çalıştık. Bir sürü festivale gitti bu film. Adı, "Yapacak hiçbir şey yok". İtalyan bir gazetecinin ömür boyu hapse mahkum olmuş bir Türk mahkumla hücrede yaptığı röportajı anlatıyor. Aynı arkadaşımla, yine onun yöneteceği uzun metrajlı bir başka film projesi daha var. Senaryosunu yardımlaşarak yazdık. Sicilya'da geçen, bir organ mafyası hikayesi. Bu da yine Kültür Bakanlığı'nın açtığı yarışmada seçildi ve ilk 5 senaryo arasında.

Bu filmler hep hayatın trajik noktalarına değiniyor.
Tesadüf aslında. Yoksa her türden keyif alıyorum. Bir kung-fu filmi çekmekten de keyif alırım. Sonuçta işim bu. Yelpaze ne kadar geniş olursa o kadar keyifli benim için. Tek bir role ya da tek bir işe konsantre olmuyorum. Olabildiğince değişik işler yapmak istiyorum. Bu da beni besliyor

Hamam filminden sonra İtalya'ya yerleştin. Hayat nasıl gidiyor?
Ferzan Özpetek'le çalışmış olmam benim için çok önemli bir referans oldu ve '98'de İtalya'dan bir tiyatro oyununda başrolde oynamam teklif edildi. Neticede ana dilimin dışında bir dilde başrol oynamak kolay değil. Epey çalıştım, bir İtalyan'ın bile zorlandığı cümleler vardı tekstte. Çalışınca her şey oluyor sonuçta. Üç yıl turneler sürdü. Roma'ya taşınmadan önce bir buçuk yıl Bolonya'da oturdum. Yine "Hamam" filmi referansıyla İtalya'daki en önemli menajerlik ajansıyla bir anlaşma imzaladım ve ondan sonra şansım yaver gitti. Gittiğim deneme çekimlerindeki işleri hep aldım. Ne var ki, oradayken burayı özlüyorum. Buradayken de orayı. İtalya'da olmaktan memnunum aslında. Ama asla hayatımın sonuna kadar orada yaşayacağım, diye bir şey yok. Her yerde yaşayabilirim. İstanbul'a göbek bağı ile bağlıyım. O yüzden nereye gidersem gideyim İstanbul benimle. İlk başlarda İstanbul'dan uzak kalmak kolay değildi. Çok özlüyordum. Özellikle Boğaz'ı ailemden bile daha çok özledim. Ama sonra hallettim. Oradayken çok geziyorum. Fransa'da da bir menajerim var ve orada da işler iyi gidiyor. Sürekli Roma, Paris ve İstanbul arasında gidip geliyorum.

ŞEHZADE MUSTAFA ANNESİNDEN 5 YAŞ BÜYÜK ... FOTO GALERİ

Aktör olarak orada yaşamanın avantajları neler?
 Bir kere oturmuş bir sistem var. En önemlisi bu. Sinema sektöründe bazı ekonomik sıkıntılar var ama bir şekilde hallediliyor. Mesela şimdi Avrupa Parlamentosu seçimleri oldu. Dolayısıyla bir sürü komisyon, para akışı bloke. Ama iş başladığı andan itibaren tıkır tıkır işliyor. Sendikalar var. Dolayısıyla herkesin hakkı korunuyor bir anlamda. Yine de sonuçta burası benim memleketim ve burada inanılmaz malzeme var. "O şimdi Asker" filmi için geldiğimde ise kendi dilimde oynamayı ne çok özlediğimi farketmiştim. Oh be, dedim, kendi dilim. Her ne kadar İtalyancam çok iyi olsa da, ki Fransızcam da var Fransızca da, İngilizce de oynadım- ama tabii ki Türkçe gibisi yok.

Eskiden bir müzik grubun vardı. Bir gün yine müzik yapmayı düşünüyor

Mutlaka. Müzikten asla kopamam. En son benim oynadığım bir korku filminin müziklerini yaptık. Ama eski grubum dağıldı Şu anda İtalya'da müzisyen arkadaşlarım var. Zaman zaman bir araya gelip evlerde eğleniyoruz.

'BASİT BİR ADAMIM'
Nasıl bir adamsın, neleri seversin, zaafların neler?
Aslında basit bir adamım. Uyumlu. Yemek seçmem, mızmızlık yapmam, oraya gitmem buraya gitmem değilimdir. Öyle insanları da çok fazla sevmem açıkçası. Onun dışında tembelimdir. Çalışmadığım zaman tembellik yapmaya bayılırım. Ancak, canlandıracağım bir karekter varsa çok sıkı çalışırım.

Tembelliğin nasıl oluyor peki?
Hiçbir şey yapmamak. Yatmak-uzanmak, bir şeyler dinlemek, izlemek. Keyfini çıkarmak. Aslında her şey aksi varsa daha güzel oluyor. Yoğun çalışmaların ardından tembellik güzel. Hayatımın sonuna kadar birşey yapmadan tembel tembel yaşayamam. Bir ay sonra boğazlanmış gibi olurum. Hep çalışmak da olmaz. Bir yandan da duygusal bir adamım. O yüzden çok fazla ticaret kafam yoktur. Hiç beceremem o işleri. Para konuşmayı, hesap yapmayı ya da ne bileyim alıp satmayı... Bunun dışında yemek yemeyi ve yapmayı çok severim. Pek göstermesem bile. Örneğin, eskiden Roxy'nin içinde işlettiğim restoranımın mönüsünü bizzat kendim hazırlardım. Roxanne diye bir restorandı. Dokuz tane masam vardı. Keyifli bir dört buçuk sene geçirdik.

Spesiyallerin neler?
Beni çok iyi tanıyanlara sorarsanız, şöyle bir cevap alabilirsiniz: Patates salatası ve acı tavuk kanatları. Ama enteresan bir şekilde, fırında, özel sosla. Onun dışında birçok şeye elim yatkındır. Özellikle İtalyan mutfağına. Türk mutfağını ise İtalya'ya yerleştikten sonra öğrenmeye başladım. Mücver gibi.

Başka neler yapmak hoşuna gider?
Paraşütle uçaktan atlamak. Özgürlük. Hayatım boyunca çok spor yaptım. Özellikle tenis ve kayakta profesyonelimdir. Hayatı her anlamıyla yaşamayı seviyorum.

Korkuların var mıdır?
Paylaşamamaktan korkuyorum mesela. Ama bu yalnız kalmak anlamında değil. Yalnızlığı da seviyorum. Sosyal bir adamım ve paylaşmak bence dünyanın en güzel şeylerinden bir tanesi. Üretmek de öyle. Hatta ikisi bir arada olunca olağanüstü birşey. Üretmeyi paylaşmak. Belki birgün paylaşamamaktan ve üretememekten korktuğumu söyleyebilirim.

Oysa ki, zamane erkekleri ile ilgili en büyük problem, paylaşmaktan ve ilişkiden korkmaları.
Ben korkmuyorum. Aksine, hemen aşık oluyorum. Lover boy gibi bir durum söz konusu. Ama şu ana kadar yaşadığım tüm ilişkiler uzun. En az bir buçuk yıl sürüyor. Hemen daldan dala atlamıyorum. Etrafta da görüyorum, birliktelikler bir-iki aylık oluyor. Benim hayatımda öyle şeyler yok. Beraber olduğum herkese aşık oldum. Bir de bazen "biraz yalnız kalayım" dediğim anda aşık oluyorum mesela. Hep böyle oldu.

Peki evliliğe ne kadar yatkınsın?
Şu anda böyle birşey düşünmüyorum. İleride düşünür müyüm, bilmiyorum. Baba olmak istiyorum tabii ki. Ama hiç belli olmaz, belki de hayatımın sonuna kadar bir aile kurmayabilirim. Daha onun zamanı gelmedi. Gelince anlayacağız. Ayrıca aslında çocuk için uygun zaman, diye bir kavram da yok. Çocuk oluyor ve sen ona göre uyduruyorsun hayatını.

Kız arkadaşın hamileyim ve bu çocuğu istiyorum derse?
 Öyle bir şey olursa bunu konuşuruz herhalde. Çocukları ve baba olma fikrini seviyorum. Hayata çok güzel ve kutsal bir yaklaşım. Bir aşkın, bir birlikteliğin meyvesi... Ancak her iki taraf da buna kafa olarak hazır olmalı. Ya da o kişinin doğru insan olduğundan emin olmalısınız. Yine de böyle bir durumda aslında pek de konuşulacak birşey yok. Hayat pratik, teorik değil.

Peki, pratik hayatta sarhoşluğun nasıl olur?
 Ağlayanlardan değilim. Keyiflenir, gülerim. Sürekli espriler yaparım. Saçma sapan şeyler söyleyip, yine gülerim. Dans ederim.

Seni kızdıran şeyler neler?

Saygısızlık ve diğerlerini hiçe saymak. Diğer insanlardan faydalanmak. "Mış" gibi olmak. Herkes sonuçta kendi istediği hayatı yaşamalı. Bazen kendileri de bilmiyorlar ne yaşamak istediklerini. Bazen de bir çevrede kısıtlı olarak yaşıyorlar. Oysa ki kocaman bir dünya var. Kendimi kısıtlamayı sevmiyorum. İnsanları gözlemlemeyi ve her türlü insan içinde olmayı seviyorum. Metro, otobüs, taksi... Bunlar hep hayatımda olacak şeyler. Bu konuda rahatım. Star kompleksim yok. Öyle birşeye inanmıyorum.

Bakımın için neler yaparsın?
Spor yapmak için kendimi zorluyorum ve rutin olarak yapmaya çalışıyorum. Roma'da evimin yakınında park var, koşuya gidiyorum. Yıllarca spor yaptıktan sonra vücut zaten onu istiyor. Terlemem gerekiyor ki, zihnim açılsın. Spor iyi bir uyuşturucu. Son zamanlarda cildime dikkat etmeye başladım, kızlara danışarak nemlendirici krem falan sürüyorum. Eskiden yapmazdım. Minimal şeyleri yapmaya çalışıyorum. İnsanın kendini sevmesi, kendine iyi davranması lazım.

Giyiminde rahat kıyafetleri tercih ediyorsun.
Çok rahat. Keten seviyorum. Genelde yırtık pırtık, eskimiş bir tişört vardır hani vazgeçemediğin, öyle şeyler giyerim. Saat hiç takmam. En son ilkokul birde takmışımdır. Jean seviyorum. Kendi boyadığım tişörtler var. Ceket ise asla alışamadığım bir şey. Ama kontrastları seviyorum. Smokin altına lastik ayakkabı giymek gibi.

ELLE: Kadınlarda bulduğun en kötü özellikler neler?
Hiç düşünmemiştim bunu. İnsan olarak değerlendirdiğimiz zaman beni kızdıran şeyler bölümdeki hikayeler geçerli ama ne bileyim... Sonuçta tanımak, zeka önemli. Anlaşabilmek, ten uyumu. Güzel bakışlar, güzel gülüşler, güzel bir vücut... Ama şöyle bir huyu varsa asla birlikte olmam diyeceğim birşey yok galiba. Hayatla ilgili katı kurallarım yok. Ama işle ilgili var.

En büyük düşün nedir?
Türkiye'de, senaryosunu kendi yazdığım bir filmi yönetmek.

Ütopik bir arzun var mı?
Bir adaya gidip orada marangozluk yapmak. Aslında bu da ütopik değil. Hayatta herşey olabilir gibi geliyor bana. Uzaya gitmek belki en ütopik şey olabilir. Uzaya çıkıp, biraz dolaşmak istiyorum. Dünyaya şöyle bir bakıp gezegenler arasında gezmek. Suyun altında nefes almak. Uçmak değil. Paraşütle atladıktan sonra anladım ki, istediğim şey uçmak değil, düşmek. Düşmekten çok keyif alıyorum. Uçaktan atlamıştım. Hayatımın en güzel saniyeleriydi paraşüt açılana kadar.

Peki, ölümden korkmuyor musun?
Ölüm bana hiçbir şeyin sonuymuş gibi gelmiyor. Başka bir yerde yaşamaya devam edeceğim. Belki Mehmet Günsür olarak ölürken, "şunu yapamadım" demek kötü birşey. O yüzden iyi yaşamak, keyfini çıkarmak lazım. Kafayı çok fazla şeye takıp da insanın kendi dünyasını karartmaması gerekiyor çünkü bu birşeye yaramıyor. Sadece o yaşadığın günleri kötü yaşamış oluyorsun. Belki de ertesi gün gidiyorsun. Üretmek lazım. Bu dünyaya mutlaka birşey bırakıyorsun. Şu anda söylediğimiz her laf, her düşünce bu dünyaya birşey bırakıyor. Ama bu da tek misyon değil.

İYİ YAŞIYORUM
ELLE: Aktörlük sayesinde maddi bir birikim sağlayabildin mi?
Çok şükür iyi yaşıyorum. İstediklerimi yapabiliyorum. Keyfim yerinde. Ama parayla da çok ilgili değil keyfim. Çalıştığım sürece iyiyim. Roma'da Actors Center diye bir oluşum var, Amerika'daki Actors Studio gibi. Michael Margotta adında bir hocam var. Metot oyunculuğu üzerine onunla yıllarca çalıştım. Haftada iki defa çalışıyoruz. Seni seyreden pek çok öğrenci de oluyor. Çok önemli insanlar gelip, bu çalışmaları yönetiyorlar. Son sözü onlar söylüyor. Bu beslenme, sahnelerden uzak kalmamak adına çok hoş birşey. 25 yaşıma kadar oyunculukla ilgili bir eğitim almadım. Bir sürü şeyi kendim geliştirdim. Daha sonra onların neden öyle geliştiğinin bu derslerle farkına vardım. Mesela sahneye çıkmadan önce neden kulaklarımı kapatıp, nefesimi dinlediğimi. Bu bir rahatlama tekniği olarak zaten varmış ama ben bunu ihtiyaçlarım doğrultusunda kendim geliştirmişim. Kişisel problemleri kırmayı, hayvanlarla çalışmayı öğreniyorsun. 3 ay boyunca kara panter çalıştım. Bir ay Roma hayvanat bahçesine gittim. Bu tür gözlemlemeler canlandırdığınız karektere uyuyorsa çok işinize yarıyor.

Bütün bunları değerlendirince oyunculuğun sana kattığı en önemli unsur nedir?
Hayata başka bir gözle bakmak. Önyargıları ortadan sildi belki de. Çok daha fazla gözlemlemeye başladım insanları. Belki de daha özgür olmayı öğrendim. Belki hala o anı yaşamayı öğreniyorum. En fazla özgür olduğumuz an, o anı yaşadığımız an.

Şu ana kadar olan hayatınla ilgili son bir söz isteselerdi, ne olurdu bu?
Son söz? Merak etmeyin, yeniden görüşeceğiz.