Akşener'in açıklamalarından satır başları:
"Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarını izleyemedim. Birincisi sokağa çıkma yasağı konusunda 23 Nisan’la ilgili biliyorsunuz 23 Nisan Meclis’imizin 100. Yıldönümü. Bu çerçeve içerisinde bazı programların olması gerekiyordu. Onlarla ilgili nasıl bir tutum alınacak öğreneceğiz.
23 Nisan günü eskiden Anıtkabir’e gidilirdi ve bildiğim kadarıyla hala program var hala oraya katılmayı çok isterim. Millet İttifakı belediyelerinin bağış almasıyla ilgili bir kanaat bildirdiyse Erdoğan, bunu çok yanlış bulurum. Belediyelerin hukuki olarak bağış almaları haktır. Keşke Sayın Erdoğan bu belediyeleri rakibi gibi değil de merkezi hükümetle belediyeleri bir eş güdüm içerisinde birlikte bu koronayla savaşabilir el ele tutuşmuş; kaynakları daha verimli bir Cumhurbaşkanı olabileydi.
Anlıyoruz ki Sayın Erdoğan anlıyoruz ki AKP Genel Başkanlığı şapkasını çok içselleştirmiş. Erdoğan herkesin Cumhurbaşkanı olmayı içselleştiremedi. Bir diğer konuda şu yani belediyelerin imkânlarından merkezi hükümetin faydalanması maske dağıtımındaki beceriksizliği ortadan kaldırırdı. FETÖ meselesi de son derece kullanışlı bir mekanizma olarak her daim ortaya çıkıyor. Bunu nasıl izah edeceğimi bilemiyorum. Ne Ekrem İmamoğlu’nun ne de Mansur Yavaş’ın hiçbir zaman ilçe belediye başkanlığı dışında bir görevleri olmadı.
Sayın Yavaş ve İmamoğlu Erdoğan’ın da hükümetin de rakibi değiller. Onlar devletin bir kurumunun başında seçilmiş insanlar. İstanbul ve Ankara travmasını Sayın Erdoğan’ın bir türlü atlatamadığı görülüyor. Bir salgında dahi bu kutuplaştırmayı bu düşmanlık dilini yadırgadığımı ifade etmek isterim.
Bu dil özellikle insanların canınla uğraştığı ve çok korktuğu, ekonomiyle çok büyük bir problemle karşılaştığı ve esnafın dertleri varken ve insanlar canları ve işleriyle endişe içindeyken Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan bu kişinin kalkıp yeniden kutuplaştırma Sayın Erdoğan’ın alıştığı bir algoritma.
İki büyük şehrin belediye başkanıyla eş güdümlü olarak kaynakları daha iyi kullanabilmek ve onların organizasyonlarıyla mümkünken, bu belediye başkanlarının bir stratejisi olsa bile beka sorunu üzerinden yapılan bu tanımı doğru bulmadığını ifade ediyorum. Türkiye’nin beka sorunu var mı bilmiyorum ama yöneticilerin zeka sorunu olduğuna inanıyorum.
Çiğ yemedim karnım ağrımıyor. Sayın Ümit Özdağ için verilen fezleke açısından bakarsak Sayın Özdağ’ın devlete duyduğu sevgi, devletin sırrını duyduğu sevgi ve saygı öyledir ki Sayın Özdağ bu tutumunun zekatını değil fitresini verse bu arkadaşlara yeter.
Arkadaşlarımız partilerini yeni kurdular. Dolayısıyla bugün bir şey söylemek mümkün değil. Başından itibaren her iki partinin kurulmaları aşamasında Türkiye için faydalı olacaklarını demokrasiyi çeşitlendireceklerini en önemli alanı olan rekabeti ve çok sesliliğe katkı sunacakları söyledim. Yarın hangi adımlar atılır onu söylemek için çok erken.
Seçim kararını alabilmek için yeterli sayı iktidar ve ortağında var. Bugün henüz iktidarın ani bir seçim kararı alacağını ben görmüyorum. Türkiye’de her şey olabilir ama iktidarın böyle bir seçim kararı alabilme şartları var. Vekil sayıları yeterli ama ben görmüyorum.
Süleyman Soylu, önce sokağa çıkma yasağını Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatıyla aldığını söyledi. Sonra aradan zaman geçti, kargaşa yaşandıktan sonra Sayın Soylu, bu sokağa çıkma yasağının ilanının başarısızlık ve hata olduğunu kabul etti ve arkasından istifa etti. Beni ilgilendiren bu kısmı yani Sayın Erdoğan’ın talimatıyla o saatte alınan sokağa çıkma yasağının sonuçları itibarıyla yanlış olduğunu ve bunun sorumluluğundan kendisi tarafından alındığını söyledi. Bu hata ve problemin tespiti önemlidir. Bu istifa Sayın Erdoğan tarafından kabul edilmedi.
Türkiye’nin en büyük sorunu hukuk, demokrasi, hukukun üstünlüğü adalet ve buna bağlı olarak adalet.
Damat Bakanın sahada söylediklerinin karşılığı yok. Esnaf siftahsız kepenk kapatıyor."