İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, TBMM'de düzenlenen grup toplantısında açıklama yapıyor.
Akşener'in açıklamaları şu şekilde:
Milletimizden yetkiyi aldığımızda ivedilikle Türk Dünyası Bakanlığı kuracağız.
KADIN CİNAYETLERİ
İnsan, öleceğini bilerek yaşayan bir canlıdır. Ama maalesef, ülkemizde kadınlar, öldürüleceğini bilerek yaşıyor. Nerede, ne zaman, kim tarafından, ne sebeple öldürülebileceğini, düşünerek yaşıyor.
Sevdiği zaman başına geleceklerden, sevmediği birini reddetmekten, tenha sokaklardan, gün ortasında bile, yalnız yürümekten korkarak yaşıyor. Her 10 haberin, 5’inde dinlediği hikâyelerden, Twitter gündeminde, 1’inci sıraya yerleşen isimlerden, Instagram’da siyah beyaz paylaşılan fotoğraflardan, biri olabileceği endişesiyle yaşıyor.
Geçtiğimiz hafta, bir cani, genç bir kadını, Başak Cengiz’i, aramızdan aldı. Başımız sağ olsun. Yüce Allah, kederli ailesine ve sevdiklerine sabırlar versin. O kadar acı ki… Eğer o psikopatla karşılaşmamış olsaydı; Eğer ülkemizde, bir kadını öldürmek, bu kadar kolay olmasaydı; Başak kızımız, şimdi aramızda olabilirdi… O kadar acı ki… Bu katil, daha önce psikolojik tedavi görmüş. Ailesi, durumunu biliyor. Bir doktor gözetiminden geçmiş. Doktorlar durumunu biliyor. Resmi işlemler yapılmış. Yani devlet de durumunu biliyor. Yani bir anlamda, herkes her şeyi biliyor, ama bu cani, 28 yaşındaki bir evladımızın karşısına çıkıncaya kadar, kimse parmağını oynatmıyor. Ve bu büyük acının, belki de en kahredici yanı ne biliyor musunuz? Bu cani, Başak’ı, “Savunmasız” diye hedef alıyor. “Kadın kendini savunamaz.” diyor. O bir kadın, ve savunmasız. Bir psikopatın bile, Türkiye’de kadınların durumuyla ilgili vardığı kanaate bakar mısınız?
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ
İstanbul Sözleşmesi’nin yırtılıp atıldığı, 21 Mart’tan bu yana, 203 Başak’ımızı kaybettik.
Kadınların adalete olan inancını da yok ettiniz. Kürsülerden nutuk atmakla olmuyor Sayın Erdoğan. Bu zalimlik, ne zaman bitecek? Bu haksızlığa, ne zaman dur denecek? Bu ülkede kadınlar, ne zaman huzurla yaşayabilecek?
Ben söyleyeyim. İlk önce; Ruh hastalarının gönlünü hoş eden, Canilere cesaret veren, Kadın hakkında abuk sabuk konuşan, Ahlak yoksunu zihniyetten kurtulacağız. Sonrasında; “Gereği düşünüldü” denilerek, ama düşüncesizce verilen, utanç verici tüm kararlara inat, İYİ Parti iktidarında, gereğini yapacağız.
Kadınların, yıllardır süren mücadelelerini, bir devlet politikası hâline getireceğiz. Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için, Anayasa’da gerekli düzenlemeleri yapacağız. İstanbul Sözleşmesi’ni, hızla imzalamakla kalmayıp, uygulamaya sokacak, uygulanıp uygulanmadığının da, takipçisi olacağız. Ez cümle; İYİ Parti iktidarında kadınları yaşatacağız.
Fedai öğretmenimiz, hayallerine kavuşabilirdi. Çalışmalarının sonucunda, hak ettiği gibi yaşayabilirdi. KPSS’den aldığı 83 puanla, bir öğretmen olarak atanabilirdi. Bugün, Fedai öğretmenimizi de, başarılarıyla anabilirdik.
Ama maalesef, onu da, atanamadığı için çalıştığı inşaatta, elektriğe kapılıp, hayatını kaybeden bir öğretmenimiz olarak anıyoruz.Fedai oğlumuz ve nice atanamayan öğretmen kardeşimiz, maalesef, Sayın Erdoğan’ın gündemi ve öncelikleri arasında değil. Kendisi bambaşka konularla meşgul. Mesela, son olarak, geçen haftaki grup toplantımızda, arkadaşlarının, ilçe ziyaretlerimize gönderdiği provakatörler için söylediklerimi, nedense üzerine alınmış.
ERDOĞAN'A 'AHLAK YOKSUNU' TEPKİSİ
Biliyorsunuz, geçtiğimiz günlerde, kendisi bana “ahlak yoksunu” demişti. Hızını alamayıp, dün de, artık suyumuzun kaynadığını söyleyip, bizi tehdit etti. Bitlere fısıldayan adamı, durdurabilene aşk olsun. Yalnız bu sefer, “Bağğyan” dememiş, “bu kadın” demiş. Yani küçük de olsa, en azından bir ilerleme var.
Dün, Fırat’ın kenarında kaybolan kuzudan bile, sorumlu olacağına inanan Tayyip Erdoğan nerede; Bugün, rakibinin suyunu kaynatmakla tehdit eden, Tayyip Erdoğan nerede? Yazıklar olsun. Düştüğün bu ibretlik durumda, artık sen bize, ahlak konusunda, ahkam kesecek durumda değilsin. Çünkü senin, kendine hayrın yok. Elindeki patlak ampülle, aklın sıra, güneşi aydınlatmaya çalışıyorsun.
Sayın Erdoğan; asıl ahlak yoksunu; ülkenin yarısı, açlık sınırı altında yaşarken, dolar 10 lira 42 kuruş olmuşken, utanmadan, sıkılmadan, yüzü bile kızarmadan, ekonominin kitabını yazdığını söyleyebilendir.
EKONOMİK KRİZ
Kendisi bir kez bile, “Ben 83 milyonu fakirleştirdim; bari bu yıl, maaşıma zam yapmayayım.” demedi. Kendisi, bir kez bile, “Millet işsizlikten kırılıyor. Bari şu 5 maaş alanların, maaşını keseyim.” demedi.
Ülkemizin içinde bulunduğu, bu acı tablo içerisinde, “Asrın hatası” Sayın Erdoğan, şimdi de şuursuzca çıkmış; “Biz ekonominin kitabını yazdık” diyor. Şimdiye kadar, ekonominin nasıl yönetileceğine dair, binlerce kitap yazıldı. Ama, ekonominin nasıl batırılacağına dair, hiçbir kitap yazılmamıştı. Onu yazmak da, sana nasip oldu Sayın Erdoğan.
İstesen de istemesen de, milletimiz artık, mutlu yarınları konuşuyor. Kalkınmış, zengin ve mutlu bir Türkiye’yi konuşuyor. Ve o güzel yarınlarda, sen yoksun.
Her gün, yeni bir kadın cinayeti işleniyor. Onları koruyacak İstanbul Sözleşmesi’ni, uygulatmayı beceremediğin yetmezmiş gibi, bir de utanmadan, yırtıp attın. Bu saatten sonra çıkıp; kadınları yaşatmak için, oy isteyecek hâlin yok.
'BANA OY VERİN' DİYECEK HALİN YOK
Türkiye’yi, yolsuzlukta bir dünya markası yaptın. Milletin anasına sövenleri, ihale manyağı ettin. Beş para etmez adamlara, beş maaş bağladın. Bu saatten sonra çıkıp; “Yolsuzluğu bitirmek için, bana oy verin” diyecek hâlin yok. Yargının üzerine çökmek için, yapmadığın kalmadı. Memlekette, haksızlık, hukuksuzluk almış başını gidiyor. Bu saatten sonra çıkıp; “Adalet için bana oy verin.” diyecek halin de yok.
Tarımdaki çözümlerimizi, her fırsatta paylaşıyoruz. Çiftçimizin, köylümüzün içine düştüğü durumu, bizzat kendilerine, bu kürsüyü açarak dile getiriyoruz. Ama maalesef, bizim bütün bu uyarılarımıza rağmen, çiftçimizi görmezden gelen, yanlış tarım politikaları, ve Tarım Bakanı’nın bizzat kendisi; ülkemiz için bir kalkınma ve millî güvenlik problemi haline geldi.
Neden mi? Çünkü; son 16 yılda; 4,2 milyon hektar tarım arazimiz, tarım dışına çıktı. Yani, Konya’nın tarım arazisine eşdeğer bir alanı kaybettik. Son 10 yılda; tarımın istihdamdaki payı, yüzde 23’ten, yüzde 17’ye geriledi. Bunun sonucu olarak da, tarımdaki kadın istihdamı, dörtte bir oranında azaldı.
Yine son 10 yılda; tarımın millî gelire katkısı, 70 milyar dolardan, 48 milyar dolara düştü. Litresi 1,1 lira olan mazot, 8 katına çıktı. Tonu 237 lira olan üre gübresi, 38 katına çıktı. Süt ve besi yeminin kilosu, 6 katına çıktı. Kanunda, “en az yüzde 1” olarak taahhüt edilen, tarım desteği oranı, yarı yarıya düştü. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de, bütün akarsu ve derelere, HES yapılmasına müsaade edildiği için, çiftçimizin tarlasını sulaması, baraj sahibinin inisiyatifine kaldı.
Hatta bir DEDAŞ yetkilisi, “Borçlu olan çiftçiler, boşuna ekim yapmasınlar. Biz onlara elektrik vermeyeceğiz.” diyecek kadar ileri gitti. Ama iktidarın çıtı çıkmadı. Bütün bu anlattığım trajik tabloya, sadece bakmakla yetinen, Tarım Bakanı ise, saçma sapan açıklamalarına devam etti.
Adeta, bir fıkranın yardımcı karakteri izlenimi veren, Sayın Bakan, daha çiftçiyle, yetiştirici ve besicinin, aynı şey olduğunu bile bilmiyor. Çünkü eğer bilseydi, “Zarar eden hiç çiftçimiz yok, ancak duruma göre, fiyatlarda iniş çıkışlar yaşayan, yetiştirici ve besicilerimiz var.” demezdi. Ya da çiftçimize, “Önümüzdeki dönem kepek ekin.” evet, yanlış duymadınız, “kepek ekin” demezdi. Buradan kendisine sormak istiyorum: Söyler misiniz Sayın Bakan, ektiğiniz kepekleri, ne zaman biçiyorsunuz acaba? Eğer kepeklerinizi hasat ettiyseniz, çiftçilerimize de bir an önce dağıtın. Çünkü memleketimizin her yanında, inek kesimleri son sürat devam ediyor. Değerli dava arkadaşlarım; biz bunları söyleyince kızıyorlar.