Cumhuriyet yazarı Işık Kansu, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener'e, "önce partini kur, daha sonra AKP'ye geç" teklifinde bulunulduğunu iddia etti. Kansu, Akşener'in söz konusu teklifi reddettiğini ileri sürdü.
Işık Kansu'nun "Akşener’e öneri" başlığıyla yayımlanan (25 Kasım 2017) yazısı şöyle:
Siyasi kulislerde dolaşan bir duyum:
Meral Akşener’e önce partisini kurması, daha sonra partisini bırakıp AKP’ye geçmesi için önerilerde bulunulmuş.
Günlük kura vurursanız epey de yüksek olduğu ileri sürülen bu önerileri Meral Akşener reddetmiş.
İsmail Ağabey
TBMM Başkanlığı’na yeniden seçilen İsmail Kahraman, AKP kadrolarının, Milli Türk Talebe Birliği Başkanlığı’ndan bu yana “İsmail Ağabeyi”dir.
“İsmail Ağabey” döneminde MTTB’liler, İstanbul limanına demirleyen ABD’nin 6. Filosuna karşı direnen bağımsızlık yanlısı gençlerin üzerine yürümüşler, yakın tarihimize “Kanlı Pazar” diye geçen olayı gerçekleştirmişlerdir.
“İsmail Ağabey”, geçen yıl TBMM Başkanı olarak yaptığı bir konuşmada “Laiklik yeni anayasada olmamalıdır” sözü ile de tarihe geçmiştir.
“İsmail Ağabey” o denli önemlidir ki, İstanbul Bostancı’da dairelerinin bulunduğu sokağın adı “Miralay Tevfik Bey Sokak” iken, bu sokak ikiye bölünmüş, yarısına “Kahraman Sokak” adı verilmiştir!
Sağlık da battı
Sağlık Bakanı’nın son günlerde yaptığı açıklamaların arkasında ne var diye araştırırsanız, yine efsanevi “şehir hastaneleri” yöntemi çıkıyor ortaya.
TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel’e göre, tıp fakültelerindeki hekimlerin şehir hastanelerinde çalıştırılmalarıyla ilgili bir model bu:
“Buradan anladığımız, tıp fakültesi öğretim üyelerinin sözleşmeli olarak, güvencesiz olarak şehir hastanelerinde çalıştırılmak istendiği.
Bu tamgünden geri dönüş değil, üniversitelerin giderek yok edilmesi sürecinin önemli bir aşaması olarak görünüyor. Yıkım süreci son 6-7 yıl içindepeyderpey gerçekleştirildi. Birçok öğretim üyesi bu koşullar altında çalışmak istemediği için üniversitelerden ayrıldı. Şimdi sözleşmeli, güvencesiz, esnek bir çalışma modeliyle üniversiteleri tamamen ortadan kaldıracak bir aşamaya gelindiğini görüyoruz.”
Üniversite hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na bağlanması da söz konusu. Borca batırılıp diz çöktürülen üniversite hastaneleri böylece kurtarılacakmış! Prof. Tükel, bu konudaki Sayıştay raporunu anımsatıyor:
“2016’daki denetim raporunda, Sağlık Bakanlığı hastanelerinin çok ciddi bir borç yükü altında oldukları, yaptıkları iş ve işlemler sonucunda zarar ettikleri, aslında ortada döndürülen bir sermayenin mevcut olmadığı belirtiliyordu. Raporda ayrıca, Sağlık Bakanlığı hastanelerinde döner sermaye bütçesi uygulamasının kaldırılarak merkezi yönetim bütçesinin esas alınması önerilmekteydi.”
Sayelerinde, her şey gibi sağlık da battı.
Yandım!
Deyim yerindeyse, “Yandım Allah” durumundalar.
Bekir Bozdağ’ın “Rıza Sarraf davası Türkiye’ye ye dönük açık bir kumpastır. Siyasi bir davadır” diye dövünmesinin gerekçesi, davayı yakından izleyen gazeteci Yılmaz Polat’ın geçen haftaki yazısında var:
“Sarraf’ın itirafçı olduğuna artık kesin gözüyle bakılıyor.”
Neyi itiraf edecek?
Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde olup bitenleri…
DÜZELTME: Geçen hafta, dalgınlıkla cari açığın 40 milyon dolar olduğunu yazmışız. Doğrusu 40 milyar dolardır.
Okurlarımızdan özür dileriz.