Merve Çağıran, Posta’dan Oya Çınar’a konuştu, röportajından satır başları şöyle:
'Kaybedenler Klübü Yolda' vizyona girdi. Beklediğiniz gibi geçen bir yolculuk oldu mu?
Sürprizleri bol bir yoldu o kesin ama her yol insana bir şey öğretir. O yüzden yoldan bir şey beklememek lazım bence. Ben hiçbir yola bir şey bekleyerek çıkmadım. Sadece meraklı gözlerle etrafa baktım. Ama radyo sohbetlerini senelerce dinlediğim ve Kadıköy ruhunu çok sevdiğim bir de üstüne devam filmi yolda geçtiği için ekstra mutlu oldum. Çok güzel bir deneyim oldu. Böyle güzel bir yapının içine dahil olduğum için çok mutluyum.
Bu ikinci sinema filminiz. Kariyerinizde nerede duruyor?
Bazı oyuncular böyle bakıyor olabilir ama ben inanarak girdiğim hiçbir işten kariyer anlamında bir şey beklemiyorum. Öyle bir değerlendirme de yapamıyorum o yüzden. Ama tabii ben düşünmesem de çok iyi bir etkisi olduğu apaçık.
İlkini ne zaman nerede izlediğinizi hatırlıyor musunuz? 7 yıl sonra devam filminde o karenin içinde olacağınızı hayal edebilir miydiniz?
İlkini o kadar çok sevmiştim ki bir kaç kez izledim. En net hatırladığım o zaman henüz 17 yaşında olduğum için annem ve teyzemin izleyip çok beğendiği ama benim izlememi istemedikleri, (gülüyor). Bu adamlar o dönem filmi izleyip de o ruhun içine girebilen herkes için eski dost gibidir. O yüzden eski dostlarını özleyen herkes bu filmi izlesin. Devam filmi için teklif geldiğinde, "Allah Allah" dedim sevinçten. Her oyuncu aynı şeyi hissederdi sanırım.
Peki siz kendinizi o klubü ne kadar yakın ya da uzak hissediyorsunuz?
Kadıköy ruhunu acayip seviyorum. O salaşlığı... Umursamazlığı... Ama ters düştüğüm anlar da var tabii.
Gerçek hayatta Kaan ve Mete gibi bir adamla karşılaştığınızda duygunuz ne olur?
Hayatın genelinde yargılamamayı öğrenidiğim bir süreçteyim. Bu adamların çok gerçek bir yanları var. Bu adamlar gibi olmaya çalışırsan o sahte işte. Dolayısıyla gerçek hayatta karşıma Kaan ve Mete gibi adamlar çıktığında saygı duymaktan başka şansın yok. Ama rol yapıyorlarsa durum başka.
Kaybetmenin iyi yanları da var mı sizce?
Bence kaybetmek her zaman iyidir. Kazanmaktan bir farkı yok. İkisi de hayatın içinde geçmişte kalınca sadece bir tecrübe oluyor. O yüzden kaybetmek kaybetmek değil bence. Sana bambaşka yeni yollar, algılar ve üretim kazandırıyor.
Hiç hırs yaptığınız olmaz mı? Kaybetmeye tahammülüm yok dediğiniz bir şey yok mu?
Oluyor tabii. Bir de eskiden hırslarımı daha geç görürdüm. Şu an daha çabuk farkına varıyorum ve hemen kendimi uyarıyorum mesela. "Sanırım hırs yapıyorsun, bir dur burada" diyerek kendimi dengede tutmaya çalışıyorum. Kaybetmekten korkacağım tek şeyse sanırım hislerim olur. Bir tek onları kaybetmek istemem.
Plancı mısınız yoksa daha gelişine yaşayanlardan mı?
Şunu farkettim. Geceleri çok hayal kurarım ben. Ve çoğunlukla o hayalleri gerçekleştiririm. Ama ne zaman plan yapsam o planları gerçekleştiremiyorum. Düzenli ya da disiplinli biri değilim ama çok istediğim, sevdiğim bir şey için uğraşırken aşırı disiplinli de olabilirim.
Genelde dobra ve sert karakterlerde izliyoruz sizi...Öyle mi denk geldi?
Biraz öyle denk geldi sanırım. İnsanların belli bir surat matematikleri var. Ben aslında çok yumuşak da görünebilen bir yüzüm. 'Aşk Laftan Anlamaz' da biraz öyleydi mesela. Orada o algıyı kırdığımı düşünüyorum. İnsanlar orada yumuşak yüzümü de görmüş oldu.
'Kaybedenler Klübü'ndeki kadınlar sizce neden sıradan hayatlar yaşamak isterken gidip 'arıza adamlara' aşık oluyorlar?
Çünkü değiştiremeyeceği şeyler kadınları daha çok çekiyor. Ama sonra emniyet duygusu giriyor devreye. "Bir dakika, bu adam çok içiyor. O yüzden düzenli bir ilişkimiz olmaz bununla" hesapları devreye giriyor. Zeynep'in de şimdi Sevda'nın da işleri masa başıydı mesela. Belki kendi hayatlarında bir monotonluk hissedip bu adamlara kayıyor olabilirler... Biraz ruh haline göre de değişen bir tercih bence. Her insan hayatının bir döneminde düz yoldan çıkmak isteyebilir. Ben bunu biraz da kadınlardaki annelik psikolojisine bağlıyorum. Düzeltmeye çalışmayı, problem çözmeyi seviyor kadınlar.
Aşkı nasıl tarif ediyorsunuz? Karşı taraf için zorlayıcı yanlarınız olur mu?
Ben aşka çok kolay bir yerden bakıyorum. Salt kadın-erkek ilişkisi gibi de bakmıyorum. İnsan dinlediği bir şarkıya, gördüğü bir manzaraya da aşık olabiliyor. Ben mesela aşık olurken hiçbir zaman karşı tarafın tipolojisine bakmadım. Hep ruhuna ve beynine baktım. Ama o kimyasal durum çok geçici bir şey. Karşındakinin beynine ve ruhuna aşık oluyorsan asıl aşk o işte. O zaman o erkek olmak zorunda da değil. Herhangi bir cinsiyet ya da insan olmak zorunda da değil. Herhangi bir canlıya ya da nesneye de besleyebileceğin duygular bence.
O zaman filmde söylediğiniz gibi, "Bir bakmışsınız aşık olmuşsunuz” gibi bir durum olmuyor sizde...
O aşk değil bence. Ben ilk görüşte aşka inanmıyorum. Gerçek bir sohbette bulunmadan o insana aşık olmam mümkün değil. Sadece ne hoş ve güzel diyebilirsin. Ama bu bir insanı karşısındakine aşık edecek bir faktör değil. Uzun zaman geçirmen, konuşman ya da ne bileyim birlikte suç işlemen lazım belki de. Bir suç ortaklığı yaşamış insanların daha yakınlaştığına da inanıyorum ben. Küçük eğleneler ve muzipliklerden bahsediyorum tabii.
Müzikle de ilgileniyormuşsunuz. Var mı ilerisi için müzikle ilgili projeleriniz?
Biraz alışmam lazım galiba o duyguya. Sahnede şarkı söylemek dost meclisi gibi olmuyor çünkü. Biraz utangaçım o konuda. Ama şu an bir sürü müzisyenle çok özel bir dönem geçiriyorum. Onlardan çok şey öğreniyorum. Birlikte projelerimiz olacak. Albüm ya da sahne gibi değil ama single olabilir. Bir bestemin üç ayrı versiyonunu çıkarmayı planlıyoruz mesela.
Sizi asla kaybetmek istemeyen biri ne yapsın?
Doğru ve dürüst olsun.
Hızlıca kaybetmek isteyen biri ne yapsın?
Değişime kapalı olması yeter. O insanlarla yapamam. Hemen oradan uzaklaşırım.