İşte o yazı:
MESUT YILMAZ ÖLMEDİ
Ölen içimizden bir beyefendiydi.
Siyaset bir “Beyefendiyi” kaybetti.
Meslek yaşamımda en çok zaman geçirdiğim Başbakan, Başbakan Yardımcısı, ana muhalefet lideri, koalisyon ortağı isim Mesut Yılmaz’dır.
Resmi görüşmeler dışında çok özel anlar da paylaştım eski Başbakan ile. Örneğin; bir başbakan ile çok maç seyretme şansına sahip oldum.
Koalisyonların oluşturduğu bir bakanlar kurulu yahut liderler zirvesi sonrası memleketi yöneten bu ismin hâletiruhiyesine tanık olma şansını fazlasıyla buldum.
Devlet yönetiminde, koalisyon ortaklığında, Dışişleri’nde, Avrupa Birliği’ne üye ülkeler başta olmak üzere öteki ülkelerle ilişkilerde ne kadar ciddi ve donanımlı olduğunu yakından gördüm. Ciddiyet onun resmiydi.
Dışardan çok sert görünen, ürküten, polemiğe girilmez sanılan bu adam, aslında son derece zarif, tartışmaya korkunç zekâsıyla açık, mizah doluydu.
Dans etmez sanılan, “Halay çekmez” denen, “Bilye dahi oynamamıştır”, “Sokakta kavga etmemiştir” iddiasında bulunulan bu adam aslında her şeyi yapmış, oynamış, sarılmış, yumruğu indirmiş ama bütün bunları zihninde yaşamış, canlandırmış bir adamdı.
Sadece çok yakınında olabilenlerin anlayabileceği tuhaf bir yaşamı vardı, bu doğru. Ancak onu yakından tanıyanlar, onun öfkesinin, gülümsemesinin, sözlerinin ne anlama geldiği görebiliyordu.
Aslında kendisini kendisinden bile sakınan hali, kimi zaman en yakınındakileri bile üzse de o buna pek de aldırmıyordu.
Futbol maçları, Kemal Sunal filmleri, kağıt oyunları ve tavla, bu korkunç hayattan bir parça kopmak için yeterliydi. İçkiden haz etmeyen bu adam için iyi kurulmuş bir oyun, herkesi kahkahaya boğacak bir final yaşama sevinci için yeterliydi.
Hayatında statta maç izlememiş, rahmetli Erhan Göksel’i bir smokinin içine sığdırıp Galatasaray maçına getirmiş adamdır Mesut Yılmaz. “Ali Sami Yen’de benim oturduğum yerde smokin giyilmesi zorunlu” deyip ikna ederek hem de.
Sahiden gülen, içtenlikle gülen çok az görüntüsü ve fotoğrafı vardır Mesut Yılmaz’ın. “Gülmeye hasret” diyemeyiz, aksine “Çok fazla gülen adam” diyebiliriz onun için. Öyledir, bilirler yakınında olanlar. Gülmeye, dalga geçmeye, mizah oyunu perdelemeye bayılırdı O.
Kanal D günlerimdeydi daha çok, söz ettiklerim. Onun özel uçağına en çok binen gazeteci sayılabilirim. Kameraman arkadaşım Hakan Dikiciler ile birlikte. Hakan’ı görünce tedirgin olurdu. Tedirginliği Hakan’dan değil kameradandı, o görüntülenmeyi sevmezdi.
Yukarıda sıraladığım o özelliklerinin birdenbire tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmasından, kalbindeki sevginin, içindeki huzurun, zekasındaki mizahın tümüyle ele geçirilmesinden korkuyor olabilir miydi, bilemiyorum. Ama görüntüyle barışık değildi. Onun için her hareketi yapmacık sanıldı.
Ne kadar yakınında olsanız bile iyi bir haber kaynağı değildi. Kendisini izleyen gazetecinin de tetikte olmasını isterdi sanki.
Gündeminin çok yoğun olmasına karşılık Dürdane ile benim nikah şahitlerimizden biri olmuştu. Üstadımız İlhan Selçuk ile birlikte nikahımıza şahitlik etmişti. O gece bir Başbakan olarak, “İlhan Bey sizle aynı masada olmak onurdur” demişti. Yaşar Kemal hayranlığını da o yaşadığı sürece hep göstermiş, İbrahim Tatlıses dinlemeyi sevmiş bir adamdı Mesut Yılmaz.
Çocuksu bir adamdı Mesut Yılmaz. Onu belki de çocuksuluğundan çıkaran çok büyük bir isim vardı. Berna Yılmaz. Berna Yılmaz onun en büyük şansıydı.
Bir AB toplantısı sonrası Brüksel sokaklarında turluyoruz. Koruma Müdürü Yaşar, diken üstünde, PKK sempatizanlarının eylem yapabileceği bilgisi mevcut. Mesut Bey’in umurunda değil, metroya iniyoruz, olmadık sokaklara giriyoruz. “Frambuazlı çikolata arıyoruz” dedi ve ekledi: “Berna çok sever.”
Onun hayatını bir tek o kısıtlayabilirdi. Misal; sigara konusunda. Günde üç tane ile sınırlandırıldığında, muzipçe “Berna üç tane veriyor, ben de benim paketi Yaşar’a veriyorum” diyor bunu bir zafer gibi gösteriyordu.
Hasan’ın büyümesine “Peder, peder” diyerek arkasında dolanmasına tanıklık ettim, rahmetli Yavuz’un gençliğine ha keza. Hep genç kalacak o güzel çocuk.
Mesut Yılmaz’ın çalışma arkadaşları, Sema Erdem’i, Türk basının güzel ablası Sevgi Ulusay’ı, Şükrü Demiryürek’i, koruma mı can yoldaşı mı ayırt edemeyeceğiniz Yaşar’ı nasıl saymamalı bu yazıda?
Ve adını buraya sığdıramadığım diğer mesai arkadaşları.
Belki bir gün size siyasetçi Mesut Yılmaz’ı yazabilirim. Belki… Ama böyle veda etmek geldi şimdi içimden.
Evet bir beyefendiyi kaybettik. Benim en zor yazılarımdan biri oldu. Beyefendilik kavramı üzerine pek güzel yakışan nadir bir insanı aldı bu hayat aramızdan. Ama o benim için ölmedi, ölen hasret duyduğumuz beyefendilik idi.
Kerem Kırçuval
2 Kasım 2020 Pazartesi