Abone Ol

Morgdan çıktı darbecilerden hesap soracak! İlginç olay!

12 Eylül'de gözaltına alınan, ağır işkence sonucu 'öldü' diye morga kaldırılan sonra 10.5 yıl hapis yatan Hasan Bayrak suç duyurusuna hazır.

Morgdan çıktı darbecilerden hesap soracak! İlginç olay!

12 Eylül darbesi sonrasında TİKKO üyesi olduğu iddiasıyla gözaltına alınan ve ağır işkence sonucu 'öldü' diye morga kaldırılan ve sonrasında sağ olduğu ortaya çıkan Hasan Bayrak, darbecilerin yargılanması amacıyla suç duyurusunda bulunmaya hazırlanıyor.

Hasan Bayrak, 1981 yılında İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi ikinci sınıfta okurken okul çıkışı tatlı yemek için gittiği Galata Köprüsü'nde polisler tarafından gözaltına alındı. Götürüldüğü Gayrettepe Asayiş Şube Müdürlüğü'nde TİKKO üyeliğiyle suçlanan Bayrak, Filistin askısında bayılana kadar işkence gördü. 'Öldü' diye ipini keserek yere bıraktılar.

Emniyet amiri Mete Altan, hakkında 'sokak çatışmasında arkadaşları tarafından vurularak öldürüldü' raporu hazırlayarak Bayrak'ı, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi morguna bıraktı. Burada doktorların nefes aldığını fark etmesiyle hemen ameliyata alındı ve tedavisinin ardından cezaevine gönderildi. Yargılandığı sırada idam cezasına çarptırıldı. 10.5 yıl sonra 'Anayasa'nın eşitlik ilkesi' gereğince 1991 yılında cezaevinden çıktı. Sağ tarafı tamamen felç olan Bayrak 31 yaşında hayata yeniden tutunmak için önce yarım kalan üniversitesini bitirdi, ardından Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde master yaptı. Ancak darbe kanunları bir türlü peşini bırakmıyordu Hasan Bayrak'ın. Açtığı eczane 'örgüt üyeliği' suçlamasıyla hüküm giydiği için yasalara aykırıydı ve kapatıldı. 2004 yılında yapılan yasa değişikliği nedeniyle işine geri dönen ve kendisini bu hayatı yaşamaya mahkûm eden darbeciler hakkında suç duyurusunda bulunmaya hazırlanan Bayrak, Taraf'a yaşam hikâyesini anlattı;

Filistin askısında ipini kestiler

"Malatya'dan ailemle birlikte İstanbul'a geldik, lise eğitiminden sonra İstanbul Eczacılık Fakültesi'ni kazandım. 1981 yılının mayıs ayında okul çıkışı Galata Köprüsü'ne tatlı yemek için gidiyordum. Akşam saatleriydi; birden yanıma yanaşan araçtan sivil polisler indi ve apar topar araca bindirdiler. Tehditler altında Gayrettepe Asayiş Şube'ye geldim ve beni TİKKO üyeliğiyle suçluyorlardı. Suçumu kabul etmeyince emniyet amirlerinden Mete Altan ve 'Kemik kıran' lakaplı polisleri beni Filistin Askısı'na aldılar. Gözlerim de bağlı olduğu için hiçbir şey görmüyordum, ancak her tarafımdan sürekli bağırma sesleri geliyordu. Askıdayken önce omuzlarım uyuşmaya başladı, ayağıma bağladıkları piknik tüpleri nedeniyle kıpırdayamıyordum. Aynı anda gördüğüm diğer işkenceler nedeniyle bayılmışım, 'öldü' sandıkları için askının ipini kesip beni atmışlar.

'Öldü' diye morga götürdüler

Emniyet amiri Mete Altan benim için 'sokak çatışmasında arkadaşları tarafından vurularak öldürüldü' raporu hazırlatıp Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi morguna bırakmış. Morgda defnedilmek için bekletildiğim sırada yanımda duran doktorlardan biri nefes alıp verdiğimi fark etmiş. Hemen ameliyata alındım, askıdan düşme sırasında beyin kanaması geçirdiğim için hiç bir hayat belirtisi yoktu. Yaşamın son bulduğu, ölümün başladığı noktadaydım. Ameliyatın sonra felç kalmıştım; sağ kolum ve bacağım tutmuyordu. Haydarpaşa Numune Hastanesi'ne sevk edildim. Polisin beni gözaltına almasından bu hastaneye getirilişime kadar ne kadar süre geçtiğini bilmiyordum.

Annem ve ağabeyim beni aramak için günlerce Selimiye Kışlası'nda beklemişler. Oradaki askerler benim Haydarpaşa Numune Hastanesi'ne götürüldüğümü ancak ölü olabileceğimi söylemişler. Hastanede yatarken annemi yanında yedi silahlı askerle birlikte kaldığım odaya getirdiler. Beni tanımadı, sürekli 'Ağlayarak bu benim oğlum değil' diyordu. Anlımdaki beni gördükten sonra bana sarılmak için hamle yaptı onu da askerler engelledi.

Altı ay hastanede kaldım, tedavim bitmeden beni tekrar emniyete götürdüler. Altı gün hücre hapsinde aldılar ve Selime Kışlası'nda dönemin askeri savcısı Erdoğan Savaşer'in karşısına çıkardılar. Polisler hakkında suç duyurusunda bulunacağımı söylediğimde bana 'Asil Türk polisini suçlamak için iftira atıyorsun. Sen koşarken yere düştüğün için bu hale geldin' dedi.

Ben de sesimi çıkarmayarak arkama dönüp çıktım. Oradan Hasdal Cezaevi'ne geldiğimde koğuş giderken askerlerden biri bağırarak 'Biri gelip Hasan Bayrak'ın eşyalarını taşısın 'dedi. Koridorun sonundan Mehmet Gültekin isminde bir mahkûm koşarak yanıma geldi ve boynuma sarıldı. O da emniyetteki işkence sırasında benim bulunduğum odadaymış. Bana yapılan bütün işkenceleri ve hakkımda hazırlanan ölüm raporunu anlattı. Bu olaylardan sonra ömrümün 10.5 yılı cezaevinde geçti. Mahkemem 1988 yılında başladı ve idam cezası verdiler.

Bana sağlığımı geri verebilecekler mi?

Son olarak beni Bartın Cezaevi'ne sürdüler. 1991 yılında cezaevinde bulunmam 'Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı' olduğu gerekçesiyle serbest bırakıldım. Çıktıktan sonra yarım kalan okuluma devam ettim ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde mastır yaptım. Okulu bitirdikten sonra eczane açacaktım ancak aldığım cezalardan dolayı yasalar buna izin vermiyordu.

Hayat benim için yeni başlıyordu ve sakat halimle 2004 yılına kadar sokaklarda çalıştım. 2004 yılında yapılan yasa değişikliğiyle asıl mesleğim eczacılığı yapmaya başladım. Ben referandumda 'evet' oyu kullandım ve beni bu hale getirenler hakkında suç duyurusunda bulunacağım... Belki beni bu hale getirenlere yüzlerce yıl ceza verilir. Ben bir tek şey istiyorum. Bana sağlığımı ve hayatımı geri verebilecekler mi. İşkence gördüğüm dönemde Adli Tıp bana altı ay iş göremez raporu verdi. Ancak darbenin ardından 30 yıl geçti, ben hâlâ çalışamıyorum ve 51 yaşındayım, ama eski sağlıklı halime geri dönemedim..."

Taraf