Abone Ol

Muazzez İlmiye Çığ'a yönelik 'kobay' iddialarında suçlanan isimlerden Prof. Nevzat Tarhan Konuştu

Türkiye, Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’ın ölümünün ardından çok ciddi bir konuyu, çok yüzeysel biçimde tartışmaya başladı.

Muazzez İlmiye Çığ'a yönelik 'kobay' iddialarında suçlanan isimlerden Prof. Nevzat Tarhan Konuştu

12 Eylül döneminde, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülere ilaçlı deneyler yapıldığı anlaşılıyor. İtil ve Songar’ın, HZİ Vakfı’nın deneylerinin ilaçla yapılıp yapılmadığı konusunda netlik yok zira bir soruşturma yürütülmemiş… Hükümlü ve tutuklular, İtil’in bu çalışmalara katıldığını söylüyor. Devlet yetkililerinin göstermelik açıklamalarının bu iddiaları yalanlamak için yeterli olmadığı ortada
Türkiye, Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’ın ölümünün ardından çok ciddi bir konuyu, çok yüzeysel biçimde tartışmaya başladı.

Konu ciddi zira ortada bir insanlık suçu iddiası var.

Çığ’ın bir dönem başkanlığını yaptığı, kardeşi Prof. Dr. Turan İtil’in deney ve çalışmalarını yürüttüğü HZİ Vakfı’nın, Genelkurmay Başkanlığı’nın onayı, Adalet Bakanlığı’nın izniyle 12 Eylül sonrasında cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlüler üzerinde ilaç deneyleri yaptığı iddia ediliyor.

Kimi çevreler, “Bunları söylemek için neden Çığ’ın ölümünü beklediniz?” diye sorsa da konu yeni değil.

Nokta Dergisi’nin 1980’li yıllardaki sayılarından itibaren, çok defa basında haber yapılmış bir konudan söz ediyoruz. Çığ’a da bu sorular farklı tarihlerde bir biçimde sorulmuş.

* * *

Konu yüzeysel biçimde ele alınıyor zira iddiaların tam ortasına, “Atatürkçülük, AKP muhalifliği” gibi başlıklar yerleştiriliyor.

Çığ’ın üzerinden Atatürkçü kimliği ile bilinen farklı isimlere “yapıldığı gibi” bilinçli bir karalama kampanyası yapıldığını söyleyenlerin sayısı az değil.

Bu tezi savunanların iddiaları şöyle özetlenebilir:

- Çığ’ın vakıf başkanlığı sembolikti. Uzmanlığı olmayan bir alanda sembolik olarak başkanlık görevini yürütüyordu.

- İtil’in deneyleri Helsinki kriterlerine uygundu ve ilaç içermiyordu. Kimi çalışmaları sadece anketlerden ibaretti. Gönüllülük ve deneklerin rızasının alınması esastı.

- İddialar daha önce soruşturma konusu oldu ve dava açılmasına gerek görülmedi.

- Ortada bu nedenle hastalanmış, bir kayıp yaşamış kimse yok.

- Darbe koşullarında askerler böyle bir çalışma yapılmasını istemişse mecbur kalmış olabilirler.

- Çığ, bu iddiaları sağlığında şiddetle reddetti.

* * *

Çığ’ın, insanlık dışı deneylerin yapıldığı bir vakfın başkanı olduğunu ve yapılan uygulamaları söyleşilerinde savunduğunu söyleyenlerin tezlerini de sıralayalım.

- Onlarca hükümlü ve tutuklu o dönemde rızaları dışında kendilerine ilaç verildiği iddiasında bulundu.

- Çığ, o dönem yaptığı açıklamalarda bilimin böyle ilerlediğini, uzaya çıkan astronotların da geri dönüp dönemeyeceğini bilmediğini söyleyerek çalışmaları doğruladı.

- Cezaevinde yapılan çalışmalar sır gibi saklandı, sonuçlarıyla ilgili olarak İtil, sadece sağ ve sol teröristlerde zekâ geriliği olduğu açıklamasını yaptı. Bazı “teröristlere” sosyopat teşhisi koydu.

- Yapılan çalışmaları CIA bağlantılı isimler de takip etti.

- HZİ Vakfı’nın bu çalışmaları yaptığı biliniyordu ve darbe koşullarında kimse bu çalışmalara tepki gösteremedi. Haberleştirilmesinden sonra da çalışmaların muhtevası gizlendi. İddialar Çığ ölmeden önce de defalarca gündemleştirildi ve kendisine soruldu.

* * *

Garip biçimde bu görüşlerin tarafları Çığ’ın kardeşi Prof. Dr. Turan İtil’le yapılan nehir söyleşi kitabına işaret ediyor. İtil’in bu kitaptaki sözleri gerçekten mühim. Ancak soruları yine bir akrabası sorduğu için derinlemesine bir mülakat yapıldığını söylemek zor. Yine de bazı sözlerine işaret edelim:

- Genelkurmay'da olanlar ve daha önce böyle bir araştırmaya başlamış olanlar. Bunlar benim fikrimi makul buldular.

- Araştırma esnasında uyulması gereken uluslararası kuralları, Helsinki kararlarını anlattım. Tabii, hapisteki çocukların izin verip vermeyecekleri meselesi çıktı. "İzin verenleri alırız, vermeyenler katılmaz" dedim.

- Genelkurmay’da farklı bir proje yürütülüyordu.

- Sağlık Bakanlığı'na danışıldı. O zaman buradaki en ünlü psikiyatrlardan birisi Ayhan Songar'dı. Songar ismi üzerinde anlaştık. Bir de o sırada Genelkurmay'ın bir araştırma merkezi vardı, o merkezin başındaki kişi bu işle çok ilgiliydi.

- Onların o sırada yürüttükleri 150'den fazla araştırma vardı, bu sadece bir tanesiydi.

- İlk öğrenmek istediğimiz şunlardı. Fiziksel bir rahatsızlıkları var mı, eskiden kalma bir fiziksel rahatsızlıkları var mı, aşikâr psikiyatrik hastalıkları olanlar var mı? İlk olarak bunlara baktık. Ondan sonra şahsiyet testleri, beyin performans testleri devreye girdi, böylelikle büyük bir profil çizilmesi amaçlanıyordu.

- Sonuçlar çıkınca Ankara'da birinci toplantı yapıldı. Ankara Üniversitesi düzenledi.

....

O dönem yaşananlarla ilgili ismi sürekli haberlere konu edilen bir kişi daha var. Prof. Dr. Nevzat Tarhan… Tarhan’ın da HZİ Vakfı ile çalışmalar yaptığı iddia edildi.

Tarhan’a, HZİ Vakfı ile bağlantısını, bu çalışmalara katılıp katılmadığını ve bu çalışmaların etik olup olmadığını sordum… Yanıtlarını aynen iletiyorum…

- "HZİ vakfı ile herhangi bir ortak çalışmam ve bağım hiç olmadı. Araştırmanın yapıldığı iddia olunan dönemde Ankara’da 1979-1982 yılları arasında uzmanlık öğrencisiydim ve böyle bir araştırmanın parçası değildim. Zaten 1982-1987 tarihleri arasında da Erzincan ve Çorlu’da hekimlik yaptım. Hiçbir cezaevinde ya da hiçbir mahkûmla doğrudan veya dolaylı hiçbir tıbbi çalışmada bulunmadım.

- Ayhan Songar hocanın asistanlığını yapmadım, bu konu ile yaptığı bir sunuma da rastlamadım. Yıllar sonra bir tıbbi kongredeki bir tartışmada ve basından bu konuyu duydum. Benim için sadece duyumdan ibarettir.

- Konu ve iddia çok ciddidir. Silahlı kuvvetlerini zan altında tutmaktadır, açıklığa kavuşması kamu vicdanı açısından önemlidir.

- Bu konuda böyle bir çalışma varsa ayrıntılar askeri arşivlerde vardır.

- Cezaevinde tutuklu ve hükümlüler üzerinde araştırma yapmak bilimsel etiğe ve insanlığa aykırıdır. Bunu desteklemek mümkün değildir.

- Bana isnad edilen bilgiler niyet okumadan ibarettir, ben hiçbir zaman despot, şoven ve feodal bir zihniyeti desteklemedim ve karşıyım.

- Dr. Turan İtil ile tanışıklığım 1998 yılından sonra beyin haritaları çalışmaları kapsamında bilimsel platformlarda olmuştur, başka bir bilgim yoktur.

- Tekrar söylüyorum, hiç kimse mahkumlar üzerinde böyle bir uygulama yapamaz, yapmamalıdır."

Prof. Dr. Nevzat Tarhan
* * *

12 Eylül döneminde, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülere ilaçlı deneyler yapıldığı ve konunun soruşturulmadığı anlaşılıyor. İtil ve Songar’ın, HZİ Vakfı’nın deneylerinin ilaçla yapılıp yapılmadığı konusunda netlik yok zira bir soruşturma yürütülmemiş… Hükümlü ve tutuklular, İtil’in bu çalışmalara katıldığını söylüyor. Devlet yetkililerinin göstermelik açıklamalarının bu iddiaları yalanlamak için yeterli olmadığı ortada.

Ancak kesin ve Çığ ile ilgili tartışmalardan da önemli olan, cunta döneminde, cunta rejimiyle iş birliği yapılarak işkence, baskı, zulüm altındaki insanlar üzerinde sözde bilimsel çalışmalar yapıldığı…

Bu az bir suç mudur, suç ortaklığı azımsanacak bir eylem midir? Varsın, bu sorular yanıtsız kalsın.

Açık ki asıl üzerinde durmamız gereken Genelkurmay’ın o dönem yürüttüğü 150’yi aşkın projenin ne olduğu, bunları kimin, kime uyguladığı, hükümlü ve tutuklulara neler yapıldığıdır?

Arşivler açılmalı ve zamanaşımına bakılmaksızın soruşturulmalıdır.

Gökçer tahincioğlu- t24