Anibal Güleroğlu / Medyafaresi.com
Heba edilemeyecek bir ‘Muhteşem’lik!
‘Bir ülkenin geleceği, o ülke insanlarının göreceği eğitime bağlıdır’ diyen Albert Einstein günümüzde hüküm süren algı politikalarının hedefini ne de güzel özetlemiş. Evet. Eğitim toplumları şekillendiren en önemli unsur. Dolayısıyla toplumdaki bireylerin her türden olguya yaklaşımı da eğitimle paralel. Bunun için medyanın da devreye girmesi lazım. Nitekim FOX’un ‘Çalar Saati’nde İsmail Küçükkaya her sabah eğitimin önemi üstüne uyarıp nefes tüketmekte. Çok güzel ama bence asıl altının çizilmesi gereken husus ‘eğitimin yönü’ olmalı!
Zira eğitimin ilerici yüzü kadar gericiliğe odaklı olması da mümkün pekâlâ… Ülkemizdeki eğitim kurumlarının artmasına karşılık dünya çapında yapılan ölçümler, gençlerimizin hâlihazırdaki eğitim seviyesinin 12 yıl öncesinin gerisinde olduğunu göstermekte. Bu yabana atılacak bir şey değil. Çünkü insanımızın gerek yaşamdaki olaylara yönelik yaklaşımı, gerekse medya-ekran anlayışı doğrudan eğitimle ve eğitimin yarattığı bakış açısıyla bağlantılı.
Şöyle ki; Eğitim, düşünen ve yargılayan beyinleri kısıtlayan türden olduğunda ne çevremizde olup bitenlere yeterli hassasiyet gösteriliyor… Ne okunan-dinlenen şeylerin içeriği tam kavranıyor, ne de izlenen yapımların bilincine-kalitesine varmak mümkün oluyor. Dolayısıyla ileriye odaklı eğitim sistemi yoksunluğunda pek çok değerli iş, dikkate alınması gereken konu klişelerle yoğrulmuş zihniyetler sayesinde heba olup gidiyor. Misal, IV. Murad dönemine ışık tutmak üzere FOX’ta yerini alan ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’ dizisi… Reyting denilen tartışmaya açık sisteme kurban verilemeyecek ve önyargılarla heba edilemeyecek tarihi bir güzellik.
Daha önce de bu konu üstünde ayrıntısıyla yazdım. Ancak herkesin ilgisini çeken ve bunca zaman ziyarete kapalı tutulan kapıların ardındaki muhteşem dünyayı gördükten sonra, Osmanlı döneminin havasını solutan muhteşemliğini daha iyi özümsediğim diziye yönelik haksızlığın boyutu daha da netleşti. Hal böyleyken, eleştirdiğim yönleri olsa dahi genel itibariyle her daim arkasında olduğum bu iş için ‘Yabancılar değerini bilirken bizde, reyting gerekçesiyle heba edilmesine aklıselim hiç kimsenin gönlü razı olamaz. Olmamalı’ diyorum.
MUHTEŞEM YÜZYIL’IN SEZONLAR BOYU SÜRMESİ MÜMKÜN
Altı senedir hayır işleri dışında kimsenin giremediği bir set düşünün… Doğaldır ki böylesine merak uyandıran bir yere düzenlenen ilk yerel basın turuna katılmanın gururu ayrı bir şeydir. Çünkü 13 kişilik Rus ekibi ve BBC’den ziyaretçiyi de ağırlayacak olup Hadımköy ve Kırmızı Plato’nun yanı sıra Bilezikçi’deki 2 bin metrekarelik Has Bahçe’yle birlikte üç birimden oluşan ‘Muhteşem Yüzyıl’ platosu sıradanın ötesinde bir yer! Hollywood’dan gelen konukların da tespit ettiği üzere, Avrupa’da bir dizi için yaratılmış en büyük plato olma özelliğinde. Bunun ülkemizde bulunması ve burayı gezebilmek haliyle gurur verici. Gelelim konunun özüne…
Kuşkusuz, ikinci sezonunda TEM’den Hadımköy’e taşınan ‘Muhteşem Yüzyıl’ın plato ziyaretiyle ilgili diğer katılımcılar da izlenimlerini aktarmışlardır. Bundan dolayı ben, lokum ve şerbet ikramlı özel servisle alınıp götürülmemizden… Ya da bir saatlik yolculuğu samimi bir karşılamayla noktalayıp ardından günde 200 kişilik ekibin bir yıl boyunca çalışmasıyla yaratılan açık platoda yaptığımız turdaki Arz Odası, Divan, çarşı, liman gibi bölümlerden… Veya Altınyol, Harem, Zindan, Kösem Dairesi, Has Oda, Mutfak gibi birbirinden özenle gerçekleştirilen birimlerin güzelliğinden ziyade farklı hususlar üstünde duracağım.
Bu açıdan ilk vurgulamak istediğim, sürekli ilavelerle gelişen platoya verilen emeğin büyüklüğünün, ‘Muhteşem Yüzyıl’ projesinin Timur Savcı, sanat yönetmeni Nilüfer Çamur ve yapım ekibi tarafından ne denli ciddiye alındığının göstergesi oluşu! Her şey öylesine gerçekçi inşa edilmiş ki, açık platonun kapısından Liman’a adım attığınız anda kendinizi, padişahtan padişaha aktarılabilecek bir Osmanlı dünyasının içinde hissediyorsunuz. Bunca emeğin ve bunca detaylandırmanın IV. Murad ile sınırlı kalmasının yazık olacağı düşüncesi hâkim oluyor.
Ben de bu ruh haliyle, bize rehberlik edip eserini gururla sunan Timur Bey’e, ‘Aslında Muhteşem Yüzyıl, Cumhuriyet dönemine kadar sürebilecek bir proje. Bu konuda ne düşünürsünüz’ sorusunu yöneltiyorum. İşinin gururunu, gözlerindeki pırıltıdan hissettiren yapımcının cevabı, ‘Keşke… İnşallah’ oluyor. Bu cevap aslında hem temenni içeriyor, hem de ‘Neden olmasın’ tarzında bir mana taşıyor benim açımdan. Dolayısıyla tamamen Kösem dönemi için yapılan Kırmızı Plato’yu gezmenin ardından FOX TV Genel Müdürü Cenk Soner, Nurgül Yeşilçay, Metin Akdülger, Farah Zeynep Abdullah ve senarist Yılmaz Şahin’in de katılımıyla yer sofrasında ikram edilenlerin tadına Harem havası soluyarak bakarken, aynı konuya bir kez daha değinme ihtiyacı hissediyorum.
Diğer basın mensuplarının reyting ve yayın günü mevzularındaki ısrarlı sorularından fırsat bulduğumda da sorumu yöneltiyorum Timur Savcı’ya… ‘IV. Murad’dan sonra hangi padişahla devam etmeyi düşünüyorsunuz?’… Cevap biraz daha detaylı geliyor bu kez. Diziyi devam ettirme gücüne dair temennisini yenileyen Timur Savcı bu konu üstüne düşünecek fırsatlarının henüz olmadığını belirtirken Osmanlı’da draması yapılabilecek padişah sayısının kısıtlılığına değiniyor. Kanuni ve IV. Murad’ı kendilerinin yaptığını, Fatih’in zaten yapıldığını, II. Abdühamid’i TRT’nin yapacağını belirtiyor. Esasen yapımcının sorumu ‘Devamı gelmez’ cevabıyla noktalamaması, ‘Muhteşem Yüzyıl’ın sürebilme umudu adına olumlu bir ayrıntı.
Şimdi Timur Bey’in ‘Muhteşem Yüzyıl’ın geleceğiyle ilgili projesi nasıl gelişir bilmem ama şayet mesele padişah noktasındaysa… Bence Osmanlı’da ‘Muhteşem Yüzyıl’ı sezonlar boyu sürdürmeye yetecek kadar ilgi çekici drama yaratmaya müsait padişah mevcut! Bu vesileyle ve ‘Muhteşem Yüzyıl’ın tarihe farklı bir boyut kazandıran varlığının sürmesinden yana olan mantığımla senaryo yaratılabilecek Osmanlı şahsiyetlerini kısaca dikkatlerine sunmak isterim.
MUHTEŞEM YÜZYIL’DA HANGİ PADİŞAHLAR İŞLENEBİLİR
2011 yılından bu yana yazılarımda vurguladığım gibi ‘Muhteşem Yüzyıl’ hem cesaret isteyen bir proje hem de tarihi, dayatmaların dışında özümsemek için bir derya… Dolayısıyla nasıl ki engin deryada oltaya gelecek balık tükenmezse, ‘Muhteşem Yüzyıl’ ile yenilikçi ve cesur yüzlerini gösterenler için de malzeme sıkıntısı söz konusu olamaz. Yeter ki, niyet olsun. Böylesi güzel bir yurtdışı rüzgârı yakalanmışken olmalı da! Hangi padişahlar kayda değer malzeme sunabilir derseniz…
Murad’ın 17 yıllık saltanatının ardından Kösem’in diğer oğlu İbrahim’in kadın ve kürk düşkünlüğüyle geçen 8 yıllık taht devri verilebilir mesela. Turan Oflazoğlu da IV. Murad ve Kösem’le birlikte yarattığı üçlemede ‘Deli İbrahim’ adlı oyunla bu dönemin dramatik yüzünü ele almıştır nitekim. Dahası, oğlu İbrahim’i öldürtecek kadar iktidar hırsına kapılan ve tahta varis vermesine sebep olduğu Turhan Sultan ile kendi sonunu hazırlayan Kösem Sultan’ın komplolarının en etkili olduğu dönemdir bu devir. IV. Murad’ın korkusuyla ezilen İbrahim’in akli dengesi yerinde olmadığı gerekçesiyle tahttan indirilmesi, Hümaşah Sultan’la kafese konması derken, torunu Mehmed’i tahta oturtup kendi hükümranlığını yeniden başlatan Kösem’in hırsı… Velhasıl İbrahim’le ‘Kösem’ dönemini sürdürmek gayet mantıklı!
Sonrasında 7 yaşındayken tahta çıkıp ‘en genç padişah’ unvanını alan ve 39 yıl tahtta kalmayı başaran IV. Mehmed(Avcı) ile Osmanlı’nın ‘Muhteşem Yüzyıl’ına yepyeni bir sayfa açılabilir. Saltanatının ilk yıllarında babaannesi Kösem ile annesi Turhan Sultan’ın iktidar çekişmesi yaşadıklarını ve Kösem’in boğdurulduğunu düşünürsek İstanbul Ayaklanması’nın cereyan ettiği süreç, Kadınlar Saltanatı’nı sonlandıran Köprülü Mehmed Paşa’nın sadrazamlığıyla oldukça renkli ve aksiyonu bol bölümler yaratılmasına olanak sağlayacaktır.
İkinci Mohaç Muharebesi’ndeki yenilgiden dolayı ordunun talebine uyarak tahttan inip ölene dek Edirne’de yaşayan IV. Mehmed’den başka III. Ahmed’in Lale Devri de ‘Muhteşem Yüzyıl’ı taçlandıracak nitelikte! 27 yıllık iktidar sürecinde ilköğretimi zorunlu kılmak da dâhil olmak üzere çeşitli ıslahatların yanı sıra Patrona Halil İsyanı gibi önemli olaylar mevcut. Dahası Lale Devri’yle en şaşaalı günlerini yaşayan Osmanlı Sarayı’nın bundan sonraki Gerileme ve Çöküş dönemlerinin tohumunun atılmış olması TRT tarzının dışında bir devir yansıtmaya uygun.
Keza I. Mahmud’un 24 yıllık iktidarı, 15 yıl tahtta kalan I. Abdülhamid’in Ruslarla mücadelesi de drama açısından elverişli dönemler… Ki, Rusların ‘Muhteşem Yüzyıl’ ilgisini hesaba katarsak, özellikle Kırım’a bağımsızlık verilip Ruslarla başa çıkılamayacağının anlaşıldığı I. Abdülhamid dönemi onlar için ayrı bir değere sahip olacaktır. Nitekim 18 yıl hükmeden III. Selim’in reformcu yüzü de Osmanlı tarihi açısından önemli. Hele Vaka-i Hayriye yani Yeniçeri Ocağı’nın kapanması ile anılan 31. yıllık padişah II. Mahmud’un inkılâpçılığı tam anlamıyla konu deryası. Abdülmecid’in Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı da ayrı bir kaynak.
Kısacası; TRT dizisi olarak ekrana çıkacak II. Abdülhamid dönemine gelene kadar ‘Muhteşem Yüzyıl’ serisine kaynaklık edecek padişah ve olay çok Osmanlı’da. Kaldı ki, II. Abdülhamid sonrası tahta çıkan Sultan Reşad ve Vahidettin dönemleri de Osmanlı’nın bitiş sinyallerinin verildiği ve Cumhuriyet’e giden süreç olarak değerlendirilebilinir. Bizden hatırlatması.
DÜNYA MARKASI BİR DİZİ!
‘Muhteşem Yüzyıl’ın nasıl süreceğine dair önerinin ardından ziyaretimize dönecek olursak… Gayet açık sözlülükle görüşlerini bildiren ve ‘Kendimizi övmek gibi olmasın ama’ diyerek söze başlayıp ‘Bu işin bendeki yeri çok özeldir’ diyen yapımcı Timur Savcı’ya göre ‘Muhteşem Yüzyıl’ bir dünya markası. Gerçekten de ülkemizdeki reyting garabetinden soyutlayarak diziyi değerlendirdiğimizde, Türkiye’de en iyi ihracatı olan dizi. Aynı zamanda Ortadoğu’da ayın en çok izlenen dizisi konumunda. Halen dünyada 50’yi aşkın yerde gösterilen dizinin Dubai’de bölümleri günü gününe takip etmek isteyenlerce FOX’tan Türkçe izlendiğini de hatırlatalım.
Öte yandan benim kesinlikle önemsemediği ama diğer medya katılımcılarının üstünde çokça durduğu reyting konusu da ‘Muhteşem Yüzyıl’ için çelişkili bir durum. Zira yurt dışındaki başarının ve ilginin büyüklüğüne karşın içerideki ölçümlerin düşüklüğünü izah edecek mantık, sayısal değerlendirmelerin ötesinde. Bu olumsuzluğu, diğer yazılarımda da izah ettiğim üzere, başka motivasyonlara ve algılara bağlamak daha doğru. Kaldı ki, yabancılara böylesine hitap eden bir dizinin kalitesini değerlendirmek için reytinglere de ihtiyaç yok. Zaten Timur Savcı’nın ‘‘Rusya’ya kolay dizi satılmaz. İlk satılan dizi 40 yıl önceki Çalıkuşu’dur. Ondan yıllar sonra ilk defa Rusya ve Ukrayna’da yayınlanan dizi Muhteşem Yüzyıl oldu’’ açıklaması da, projenin dünya çapındaki değerini anlamak için yeterli. Ayrıca yapımcının, bütün sahnelerin dünyaya mal olmuş bir ürün mantığıyla çekildiğini belirtip diziyi, ‘Yatırımı bitmeyen bir iş’ olarak görmesi ve ‘Bir numara’ olarak değerlendirmesi, özgüvenin ötesinde, Türkiye’deki reyting sistemi belirsizliğini göz ardı edip işin niteliğine yoğunlaşmak adına önemli bir ölçüt.
Platolara turistik turlar düzenlenmesi konusundaki görüşlere karşı, dizinin çekimi devam ederken bunun gerçekleşmesinin imkânsızlığını ortaya koyup ‘Türkiye’deki dizi çekme koşulları ve süreleri, hızlı refleksi ve planlamayı gerektiriyor’ açıklamasını getiren yapımcının dizinin ekranda kalıp kalmayacağına yönelik görüşüyse, ‘FOX’un patronu da burada. İnşallah Türkiye’de kalkmaz’ temennisinden ibaret. Temenninin gerçekleşmesi temennimizdir!
Sonuçta; Yönetmen Çağatay Tosun’un bizi, Divan Kapısı’ndan geçirip soktuğu ve ‘O dönemde şeffaflık varmış’ sözleriyle tarif ettiği Divan gibi şeffaf ve güvenilir reyting sisteminin olmadığı gerçeğinde, televizyon dünyamıza apayrı bir boyut kazandırarak öncülük eden ‘Muhteşem Yüzyıl’ın değerlendirme kriteri asla ve asla reytingler olmamalı. Padişah konuşturma zorluğunu tecrübeyle aşıp kendi tarzını yaratan Yılmaz Şahin’in senaryosuyla tarihe farklı bir tat kazandırarak en muhteşem halini alan diziye kapılarını açan FOX da magazinin kızıştırdığı reytingden ziyade prestiji umursamalı. Neticede her şey maddiyat üstüne kurulmamalı.
Zira reytinge asıl mesele yapanlara ‘İzleyiciden aldığımız tepki iyi. Matematik ölçümlere kafayı takmıyorum’ diyerek cevabını verip yola devamın önemli olduğunu işaret eden Timur Savcı’nın takdiri hak eden ‘Muhteşem Yüzyıl’ cesareti bile başlı başına bir kazanç. İlk bölümün gerginliğini atıp Kösem’le mükemmel uyum sağlayan Nurgül Yeşilçay, IV. Murad’ın hakkını vermeyi başaran Metin Akdülger ve prensesliği layıkıyla yerine getiren Farah Zeynep Abdullah başta olmak üzere tüm oyuncuların gittikçe rayına oturan performansları da öyle!
‘Muhteşem Yüzyıl’ın nice padişahlarla devam edip Cumhuriyet’e dayanması dileğiyle…
Anibal GÜLEROĞLU