“Zulme sessiz kalan bir gün zulme uğrar. Haksızlığa karşı durmak insanın onurudur” demiş Yaşar Kemal...
Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ndeyim... Sanata ve sanatçıya yapılan zulmü tüm detayları ile görüyorum.
Müjdat Abi’nin ziyaretine gelen insanlar öyle sıcak, öyle gerçek ki...
Meslek hayatında maddi manevi tüm kazancını, üzerine bir de borçlanarak müthiş bir istikrar ve şevkle sinemaya, tiyatroya, müziğe yatıran bir usta o.
Gerçek bir “laik”, gerçek bir “cumhuriyet ve Atatürk sevdalısı”... Hoşgörüyü, ahlakı ön planda tutan, bu toprakların değerlerine bağlı, inançlı bir Müslüman. Ayrıca sanatçı, baba ve iyi insan.
Unutmayalım bu yangının yakamadıklarını...
Unutmayalım şiddet ve saldırının, güçsüzlüğün bir göstergesi olduğunu.
Unutmayalım aydınlığın hep aydınlık kalacağını...
Müjdat Abi çok geçmiş olsun… Hepimiz çok üzüldük.
- Çok teşekkür ederim. Ayrıca Doğan Medya’nın kurumlarıyla bu işin yanında olmasından gurur duydum. Onlara da özel olarak teşekkür ederim. Olay olduktan sonra üniversite öğrencileri ve entelektüel kesim dışında hiç beklemediğim kesimlerden destek gördüm.
Anadolu’nun her yerinden insanlar otobüslerle geldi. Genç Fenerbahçeliler ile Beşiktaş Çarşı grubu bayraklarla birlikte yanımızdaydı. İnsanlar gece yarılarına kadar burada kaldı. Bazı insanlar kapıda polis olmasına rağmen sivil olarak sabah kadar beklemek istedi. Desteği anlatamam.
Ben çocukluğumdan beri kin ve nefret duygularının kepenklerini kapatmış bir adamım.
Geçen gün Yılmaz Özdil’le telefonda konuşuyorduk. Dedim ki “Yılmaz, kundakçı çocuğu yakalamışlar, çok üzüldüm.”
Yılmaz da bana döndü “İyi ki yakmış o zaman abi, nasıl acırsın, adam elinde tüfekle seni öldürmek istediğini söylemiş” dedi.
KUNDAKÇIYA: “OĞLUM SEN OSMANLI İÇİN NE YAPTIN?”
Gece mi haber aldınız?
- Gece 02.00’de eve telefon gelmiş. Ben uyuyordum. Eşim Leyla beni uyandırmamış. Sabah 07.00’de artık dayanamamış ve beni uyandırdı. “Müjdat, okula bir kundaklama olmuş, kapının bir kısmı yanmış” dedi. Sonra sabah 08.00’de okula geldik. Şevket Çoruh, İlker Ayrık, Günay Karacaoğlu, ne kadar mezun öğrencim varsa hepsi okulun bahçesindeydi. Şevket o kadar kızgındı ki hâlâ kendini dizideki polis sanıyordu. Okuldaki öğrenciler “Müjdat Gezen yalnız değildir” sloganları atıyordu. “Çocuklar burası eskimişti, zaten yaptıracaktım” dedim.
Polisten öğrendiğiniz, bizim bilmediğimiz ayrıntılar neler?
- Benzinciden benzini alıp tek başına buraya gelmiş. Siyah şapkayla başını örtmüş. Bizim okulun kamerası ile sokağa bakan başka bir kamerada her şey açıkça görülüyor. Üstelik ertesi gün de gelmiş bakmış. Bir okulda servis aracı kullanıyormuş. Öğrenci taşıdığı aracı bu işte de kullanmış. İfadesinde benim Osmanlı’ya hakaret ettiğimi ve o yüzden yaptığını söylemiş. Mustafa Kemal bir Osmanlı paşasıydı. Osmanlı’nın iyi yanlarını alıp korumamız lazım. Şu an bulunduğumuz bina bir Osmanlı köşkü.
Okulumun girişinde hem Osmanlı Sadrazamı Ahmet Vefik Paşa’nın hem de Osmanlı’nın en büyük bestekârı Dede Efendi’nin büstü var. Osmanlı’nın geleneksel tiyatrosu ortaoyununu yaşatmak için neler yaptım. O kundaklayan çocuğa “Oğlum sen Osmanlı için ne yaptın” diye sormak istiyorum. Haberi yok ki. Ben her Fatih Camisi’ne gittiğimde Fatih Sultan Mehmet’in türbesine girer “Sana teşekküre geldim ey Fatih, bu güzel şehri bize armağan ettiğin için” derim.
Dünyanın en güzel şehrini bize veren 21 yaşındaki bir çocuk. Avni mahlasıyla şiir yazıyor. Dört dili ana dili gibi konuşuyor. Reformlar yapıyor ve bir tarihi çağı kapatıp yenisini açıyor. Şimdi bunları inkar mı edeceğiz? A dangalak, morfinlenmiş çocuk, biraz kitap oku. Merak et. Altan İrtel adında piyanist bir arkadaşım vardı.
Devekuşu Kabare’nin müziklerini yapardı. Bir gün yolda bir kavga görmüş ve bana “Düşünce, düşünce ayağa, dayanırsın dayağa” dedi. Bir de şunu söylemek istiyorum. Biz Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir okuluz. Milli Eğitim ve Kültür Bakanlarından bir geçmiş olsun telefonu beklerdim.
Katiller de cinayeti işledikleri yere giderlermiş…
- Aynen öyle. Bu da bir cinayet. Gelmiş yanan yerin fotoğrafını çekip “Nasıl yaktık” diye sosyal medya hesabına koymuş.
Fotoğrafta bir de elinde tüfek var. Videoda bir kaçma görüntüsü var. Gerçekten onun adına üzüldüm. Yakalandığını ben basına yansımadan önce emniyetten öğrenmiştim. Açıkçası üzüldüm de. Çünkü biz sevgiyle büyüdük.
Ben konservatuvarlıyım. Ben trompet seslerinin içinde, “Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa” marşlarıyla büyüdüm.
Mustafa Kemal Atatürk’e çok derin bir sevginizin olduğunu biliyoruz. Çocukluk yıllarınızdan mı geliyor bu sevgi?
- Ben Fatih Hırka-i Şerif’te büyüdüm. Bizim orada iki cami vardı. Biri peygamberimiz Hz. Muhammed’in hırkasının bulunduğu cami, diğeri ise eski Ali Paşa Cami. O zamanlar ezan hoparlörsüz okunurdu. Öğle namazı vakti annem seccadeyi yayar, beni yanına çağırırdı.
Ben böyle büyüdüm.
Selanik’e ne zaman gitsem ilk işim Atatürk’ün evine gitmek olur.
Geçen yaz Leyla ile Selanik’e gittik. Hemen Atatürk’ün evine gittim.
Bahçeye girince bir nar ağacı gördüm. Ağacın altında “Mustafa Kemal Atatürk bu ağacın altında oynardı” yazıyordu.
Bir baktım daldan bir nar bana göz kırpıyor.
Devlet gelse onu almamam için bana engel olamazdı. Hemen o narı aldım. Buraya getirdim. Tiyatronun içindeki vitrine koydum.
Altına da Selanik’te yazan notu yazdım. Ben sevdalıyım. Onunla doğdum onunla büyüdüm. “Olmasaydı” adında bir oyun yazdım. “Olmasaydı da olurduk” diye reklam verdiler. Ben de dedim ki “Olurdu ama senin adın ne olurdu, onu bilmiyorum.”
Az önce bir bildiri okundu sanat merkezinin önünde. Ziyaretçi sayısı epey fazlaydı…
- Evet. Ve inanmazsın, Büyük Birlik Partisi’nden Atatürkçü Düşünce Derneği’ne kadar Beykoz İlçe Şubeleri ve diğer örgütlerden ortak bir bildiriyle gelmişler.
Hepsi de düşünce olarak birbirleriyle taban tabana zıt insanlar ve birlikte buraya geldiler. Atatürk’ün tek bir sloganı benim hayatımın büyük bir parçası olmuştur.
“Bağımsızlık benim karakterimdir.” Bağımsızlık çok risklidir. Ben de bağımsızım.
Müjdat Abi korkmuyor musunuz?
- Bu konuda çok fenayım.
Bu olaydan önce Emniyet yakın koruma teklif etti ama kabul etmedim. Ben 74 yaşındayım.
Düşünsene 24 yaşında genç bir polis memuru beni korumak için önüme geçecek, o ölecek ben yaşayacağım. Ben bununla yaşayamam dedim.
O yüzden istemedim. Şimdi yine teklif ettiler, yine istemedim.
“Okulun ve tiyatronun önüne polis koyun yeter” dedim.
Ben yaşayacağım kadar yaşadım. Babam 70 yaşında öldü, ben 4 sene daha fazla yaşadım.
Daha ne olsun.
ANNEME AVUSTRALYA’YA GiDiYORUM DEDiM “OĞLUM YAVAŞ GiT” DEDi
Adınıza açılan birçok sosyal medya hesabı var.
- Oysa ki benim hiçbir hesabım yok. Mahkeme kararıyla 11 hesap kapattırdım. İki kere de savcıya gidip ifade verdim benim adımla yazılan şeylerle ilgili. Ben İkinci Dünya Savaşı’nda doğmuşum. Annem çok evhamlıydı. Eve pikap gelirdi annem “Dokunma cereyan çarpar” derdi. Avustralya’ya gidiyordum. Annemden helallik almaya gittim. Annem bana “Yavaş git oğlum” dedi. Ana işte. Annemin evhamı bende kaldı. Telefonda mesaj yazmayı bile bilmem. Bilgisayar da kullanmam.
Daktilo kullanırım. Sesi enstrüman gibidir. Sunay Akın gençliğinde ilk daktilosunu aldığında Trabzon’daymış. Daktiloda bir şey yazıyormuş. O sırada daktilonun sesini duyan bir çocuk “Benim babam da kemençe çalıyi” demiş.
KURA ÇEKTiM, OKULU 10 ÖĞRENCiME VERDiM
Okulu kaç sene önce açtınız?
- 26 sene oldu. En az 5 bin öğrenci geldi geçti.
Bugüne kadar kazandıklarınızı buraya mı yatırdınız?
- Evet hatta fazlası. Çok borç ödedim. Bir gün televizyon izliyordum. Özdemir Sabancı’nın öldürüldüğünü öğrendim. Çok severdim o çocuğu. Dünyanın en zengin 100 ailesinden biriydi. Hiçbir şey götüremedi yanında. O gün okula geldim. Kura çektim ve 10 öğrencime bıraktım okulu. Okulu ben öldükten sonra onlar devam ettirecek. Leyla zaten biliyorsun Eğitim Denetimi ve Yönetimi bölümünde yüksek lisans yaptı. Dekor-kostüm hocası. Benden sonra okulun başına o geçecek ve 10 öğrenci yürütecek.
Bağış kabul ediyor musunuz? Mesela diyelim ki biri piyano yollamak istiyor...
- Yollamazlarsa çok memnun olurum. Çünkü koyacak yerimiz yok. Emekli subaylar üniformalarını yolluyor. Onları tiyatronun gardırobuna yolluyorum. Oyunlarda işe yarıyor. Gelen piyanoları başka yerlere bağışlama noktasına geldim. Para da kabul etmiyoruz. Çünkü burayı tırnaklarımla kurdum.
26 senedir nasıl ayakta kaldınız?
- Bir dönem “Cennet Mahallesi” vardı. Filmlerde oynadım. Çok şey yaptım. Bir de kurslar açtım. Kurslardan gelen para konservatuvarı döndürmeye yetiyor. Okul benden haziran ve temmuz ayları dışında artık para istemiyor. Eskiden 12 ay boyunca okula para veriyordum. Ama taşıma suyla değirmen dönmez. O yüzden kurslar açtık.
Konservatuvar bölümü tamamen ücretsiz mi?
- Evet. Öğrenciler öğrenim gördükleri üç yıl boyunca para ödemez. Hocalarım çok özverilidir. Aldıkları maaşı telaffuz etmekten utanıyorum. 103 öğretmen var şu an. Personel de öyledir. Yangın gecesi bekçimiz Mahmut canı pahasına yangını söndürmeye çalışmış. 6 saniyede yetişmiş. Ayakları yanmış. Bir maaş ikramiye vermek istedim. “Alamam, evim yansa kurtarmayacak mıydım” dedi. Leyla da ona “Sen alma ben çocuklarının hesabına yatıracağım” dedi.
Bina sigortalı mıydı?
- Evet. Burası kâgirdir.
İsmail Dümbüllü meşhur fesini Münir Özkul’a bırakmış. Münir Özkul ise yıllar sonra onu Müjdat Gezen’e devretmiş. Müjdat Gezen de bu özel fesi 7 Nisan’da Türkiye’nin en tanınmış oyuncularından birine armağan edecek…
GIRGIRiYE FiLMLERiNiN ARKASINDAYIMl
Ne kadar zamandır dizide oynamıyorsunuz?
- 9 sene oldu. Ben artık dizi yapamıyorum. Çok yoruluyorum. Tiyatroda tek başıma oynuyorum, yorulmuyorum ama dizilerde çok yoruluyorum. Ama sinema filmlerinde oynuyorum. Her sene bir öğrencim film yapıyor. Onları yalnız bırakmıyorum. Konuk sanatçıyı oynuyorum.
Şu anda bir oyun oynuyor musunuz?
- Çok ağır bir grip geçirdim. Yeni gitti. Bir süredir raporluyum. Oynayamıyorum. Bu olay yüzünden okula geliyorum.
Bu zamana kadar iyi ki yapmışım dediğiniz işleriniz hangileri?
- İyi ki yapmamışım dediğim bir iş vardı. Perran Kutman’la oynuyorduk. Temel Gürsü yönetiyordu. Çekimlerin 6. gününde yapımcının parası bitti. Film yattı. 6 ay sonra film piyasaya çıktı. Benim sırtımdan başkası oynuyor. Hem de benim kıyafetimle. Başkaları da dublaj yapmış. Meğer bizim yapımcı filmi başkasına satmış. Keşke oynamasaydık dedim.
Ali Özgentürk’ün “Bekçi” filmini çok severim. Çünkü Orhan Kemal benim dostumdu. Büyük bir yazardı. Orada Bekçi Murtaza’yı oynadım. Venedik Film Festivali’nde çok iyi eleştiriler aldı film. Hatta “Jack Nicholson gitsin Müjdat Gezen’den oyunculuk dersi alsın” dediler. Ama hâlâ gelen giden olmadı.
Adam gitti Oscar aldı. Biz de Venedik’te finale kaldık. Güzeldi. Gırgıriye filmlerinin hepsinin arkasındayım. O zamana kadar Romanlar “çingene” diye aşağılanırdı. Ama o filmlerle bunu kırdık. “İlle de Roman Olsun” diye bir yarışma yapıyorduk. Bir kız çıktı şarkı söyledi.
Hüsnü Şenlendirici’ye döndüm “Bu kız Roman değil” dedim. Hüsnü de anladı ve kıza bunu söyledi. Gerçekten de kız Roman değildi. Eskiden olsa Romanlar kimliklerini gizlerdi. Ama o kız bu yarışmada Roman olmadığı halde olmak istedi. Bu çok önemli.
Yeşilçam filmlerinin lezzeti çok iyiydi. Türkiye’yi son zamanlarda şekeri unutulmuş aşureye benzetiyorum. Her şey var ama tadı yok.
SURVIVOR’DA ERKEKLER DAHA ÇOK DEDiKODU YAPIYOR
Müjdat Abi şu anda ne okuyorsunuz, neler izliyorsunuz?
- “Sapiens’i ve İnsanlığını Yitirirken”i okuyorum. İnsanlara ukalalık gibi geliyor ama ben belgeselciyim. Televizyonda hangi belgesel varsa mutlaka izlerim. “Survivor”ı izliyorum. “Survivor”da kimsenin çakamadığı bir şeyi yakalamış gibiyim. Orada erkekler kadınlardan daha çok dedikodu yapıyor. Kızlar yüzde 50 yapıyorsa erkekler yüzde 100. Oraya takılanların hemen hemen çoğu işsiz güçsüz. “Vatanım Sensin”i seviyorum çünkü öğrencilerim oynuyor.
ŞAHAN GÖKBAKAR’I 6 MİLYON KİŞİ İZLİYORSA O ÇOCUKTA BİR SIR VARDIR
Son zamanlarda beğendiniz yerli filmler hangileri?
- Aslında çok beğendiğim değil de güldüğüm filmler var. “Celal ile Ceren”e güldüm. Öğrencim Ezgi Mola ile Şahan Gökbakar oynuyordu. Şahan’ı küçümsemelerine üzülüyorum. Şahan, Bilkent’i 1’incilikle bitirmiş, yapamadığı taklit olmayan bir oyuncu. Bu halkı bu kadar boşlamasınlar. 6-7 milyon kişiyi sinemaya çekebiliyorsa eğer o çocukta bir sır vardır. Şahan’ı çok yetenekli bulunuyorum.
BEKÇi MAHMUT AKSU
HiÇBiR ŞEY DÜŞÜNMEDEN MÜDAHALE ETTiM
Mahmut Bey, kaç senedir burada çalışıyorsunuz?
- 7 senedir burada çalışıyorum.
O gece neler yaşadınız?
- O gece burada yaşananı bir ben bilirim bir de Allah. İnsan ancak başına gelince anlar. Kapının altından ateşin geldiğini görünce hemen dışarı atladım.
Anahtarı ve telefonumu içeride unuttuğumu fark ettim. Tekrar kapıyı kırıp içeri girdim. Hemen müdüriyetin telefonlarına yöneldim ama elektriği açmadığım için kendi telefonumdan itfaiyeyi ve polisi aradım.
Sonra hemen çıkıp bahçe hortumuyla yangına müdahale ettim.
Zaten 5 dakika içinde de itfaiye geldi.
Çok geçmiş olsun. Müjdat Abi ayaklarınızın yandığını da söyledi… Hiç korkmadınız mı müdahale ederken?
- Sağ olun. Evet ayaklarım tutuştu. Burası benim iş teknem, evim. Bir çocuğum var jeoloji mühendisi ama iki senedir işsiz. Kızım bilgisayar mühendisi ama o da işsiz.
Bir oğlum var makine mühendisi, o çalışıyor.
Bir kızım da üniversitede okuyor. Ben de işsiz kalsaydım evde işsizler ordusu olacaktık.
Yangın anında içime ağlama hissi geldi.
Ama ne ağlayabildim ne de başka bir şey. Bir sanat evi yanıyordu. O anda çocuklarım aklıma gelmedi. Burada 3 arkadaş vardiyalı olarak çalışıyoruz. Allah kimseye böyle bir şey yaşatmasın.
Burayı yakanı da Allah ıslah etsin, akıl fikir versin. 26 senedir burada öğrenciler bedava okuyor.
Böyle bir şey yapmak her babayiğidin harcı değil. Müjdat Gezen’in elini öpmek gerek.
Kaynak: Hürriyet