Hürriyet'te Murat Yetkin'in "Ankara’da olağandışı gelişmeler" başlığıyla (4 Ağustos 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
Ankara’dan son birkaç hafta içinde gelen haberlere topluca bakarsanız, icra gücünü halk oylamasıyla elinde toplamış bir cumhurbaşkanı altında kurulmuş bir tek parti hükümetinden beklenecek kestirilebilirlik düzeyinde olmadığını görebilirsiniz.
Mutlaka birbirleriyle doğrudan ilintili olması gerekmez ama topluca baktığınızda tabloyu başka türlü okuyabileceğiniz gelişmelerden bazıları şunlar:
- Başbakan Binali Yıldırım’ın 15 Temmuz’un yıldönümünde Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Fikret Bila’ya söyledikleri, aslında bitmemiş bir tartışmayı yeniden alevlendirdi. Başbakan o gece MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a ancak 22.40 gibi ulaşabildiğini ama bir darbe girişimi olduğuna dair bilgi alamadığını, bu kanıya Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile görüştükten sonra varıp halka duyurduğunu söylüyordu. Bu saat bilgisi, Hürriyet köşe yazarı Abdülkadir Selvi’nin “Darbeye Geçit Yok” kitabında istihbarat kaynaklarını esas alarak verdiği ve köşesinde de yazdığı saat akışından farklıydı.
- O tartışma içinde 15 Temmuz gecesi Ankara, Yenimahalle’deki MİT karargâhındaki bir yemeğe dair yeni ayrıntılar, yine Selvi’nin yazılarıyla ortaya çıkmaya başladı. MİT Müsteşarı, öğleden sonra gelen MİT’e helikopterle saldırılacağı ihbarına ve bu ihbarı Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ile paylaşmış olmasına karşın tarihi daha önceden belirlenmiş bir yemeği ertelemeye gerek duymamıştı. Yemekte Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ve Suriyeli muhaliflerin temsilcisi Muaz el-Hatib’i ağırlıyordu.
- Selvi, Görmez’in verdiği bilgilere dayandığı anlaşılan yazısında “daha çorbadan iki kaşık almadan” Fidan’a gelen telefonla yemeğin bittiğini, Fidan’ın “Acil bir durum var” dediğini, zaten yemeğe oturmadan önce de böyle bir ihtimalden söz ettiğini, “darbe” sözünü ise ilk defa eşinin telefonuyla duyduğunu aktardı. Buradaki olağandışı durum yalnızca o olağanüstülük içinde yemeğin iptal edilmemesi değildi akşam yemeğine –bildirime göre- saat 22.00’de başlanmasıydı da.
- Olağandışılık akşam yemeğine pek Türk âdeti olmayan 22.00’de başlanması değildi. Kayıtlara göre darbeci askerler saat 21.00’de düğmeye basmış, 21.30 gibi darbeciler Genelkurmay Başkanı Akar ve onun yanındaki komutanları esir almış ve ilgili askeri birlikler ve bakanlıklara sıkıyönetim ilanı bildirilerini iletmeye başlamışlardı. Saat 22.00’de İstanbul’da birinci köprüye tanklar çıkmış, sıradan vatandaşlar darbe girişimi şüphesine karşı sokağa dökülmeye başlamış, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 21.30’da eniştesi Ziya İlgen’den aldığı “darbe oluyor” haberi üzerine MİT Müsteşarını aramaya başlamış, Başbakan Yıldırım bir yandan İstanbul’dan çıkmaya çalışırken diğer yandan o da Fidan’a ulaşmaya çalışıyordu. Selvi’deki bilgiye göre Fidan’a 22.20’de ulaşıp “Hakan köprüye asker çıkmış” diyen Başbakan idi.
- Başbakanın Bila’ya “22.40 gibi ulaşabildim, tam bilgi alamadım” demecinin yayınlanmasından dört gün sonra, 19 Temmuz’da uzun süredir konuşulan kabine değişikliği açıklandı. Kabinedeki sürprizlerden birisi Diyanet işlerinden de sorumlu Hükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un Kültür ve Turizm Bakanlığına getirilmesi oldu. Kurtulmuş aynı zamanda hükümet içinde Fethullahçı örgütlenmeye karşı yürütülen özel çalışmanın önemli bir ismiydi. Bakanlar Kurulu değişikliğinin hemen ardından, AK Parti’ye yakın gazetelerde Görmez’in Diyanet’ten alınabileceği, ya da ayrılabileceğine dair kulis haberleri çıkmaya başladı. Bu çerçevede siyaset kulisine bazı ilginç bilgiler düşmeye başladı; örneğin hükümet katından Görmez’e kibarca “Görevden ayrılmak için uygun bir gerekçe bulsanız” telkinleri yapıldığı öne sürülüyordu ama bu iddiaların bugüne dek doğrulanması mümkün olmadı.
- Bu arada 21 Temmuz’da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Almanya ile zirve yapan krizi görüşmek üzere mevkidaşı Sigmar Gabriel ile bir telefon görüşmesi yaptı. Görüşmenin içeriği üzerine her iki taraf da bir açıklama yapmadı. Almanya ile krizde öne çıkan iki konu vardı. Biri, malum, 15 Temmuz kanlı girişiminden sonra Almanya’dan siyasi iltica talebinde bulunan Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının iadesi konusu. Diğeri ise her iki ülkenin birbirini casuslukla suçlaması… Türk kamuoyu daha çok Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları üzerinden Alman gazeteci Deniz Yücel ve insan hakları savunucusu Peter Steudner’in PKK adına casusluk yaptığı suçlamasına aşina. Oysa Almanya da bazı Diyanet görevlilerinin Almanya’da yaşayan Türkler hakkında MİT adına Fethullahçı faaliyet fişlemesi yoluyla casusluk yaptığı iddiasında.
- Cumhurbaşkanı Erdoğan 24 Temmuz’da Katar Krizi nedeniyle çıktığı Suudi Arabistan, Kuveyt, Karat seyahati sırasında gazetecilerin sorusu üzerine Görmez’i Diyanet görevinden almayı düşünmediklerini ancak Görmez’in bir başka göreve, örneğin İstanbul’da kurulması düşünülen uluslararası İslam üniversitesine talip olabileceğini söyledi. Bu üniversite İslamı “doğru yorumlayacaktı” ve AK Parti kurmaylarının gözünde Suudi Arabistan ve Mısır’daki İslam üniversitelerine Türkiye’nin ürettiği alternatif olacaktı.
- Bu seyahat İsrail’le yaşanan Mecsidi Aksa krizine de denk gelmişti. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile görüşmesi ve İsrail’in “Osmanlı günleri geride kaldı” sözüne sert tepki vermesi ardından Erdoğan 28 Temmuz’da İslam İşbirliği Örgütünü 1 Ağustos’ta acil toplantıya çağırdı. Krizi uluslararası plana yayıp Suudi Arabistan ve Mısır’ı da konntrol altına alma yoluna gidiliyordu.
- O arada 27 Temmuz’da, Alman siyasetçilerin Başbakan Angela Merkel’i Türkiye’ye karşı çok daha sert tutum almaya çağıran demeçlerine karşın, Türkiye’nin açtığı 1 milyar dolarlık dev rüzgâr enerjisi ihalesine teklif veren 8 konsorsiyumdan dördünün Alman şirketlerinden oluştuğu duyuruldu. Enerji Bakanı Berat Albayrak, ihalenin en kısa zamanda yapılıp sonuçlandırılacağını söyledi.
- Görmez 31 Temmuz’da istifasını verdi, hükümet de kabul etti. Görmez’in henüz ne zaman kurulacağı açıklanmayan İslam üniversitesinin başına geçeceği bildirildi.
- 1 Ağustos’ta İstanbul’daki İslam İşbirliği Örgütünde konuşan Çavuşoğlu, İsrail’in Haremi Şerif’teki metal detektörleri kaldırarak “aklıselim” bir adım attığını, böyle devam ederse kriz olmayacağını söyledi. İsrailliler ise Enerji Bakanı Albayrak’ın ziyareti sırasında doğal gazın Türkiye üzerinden Avrupa Birliği (AB) ülkelerine naklini konuşmayı bekliyorlardı.
- Yine 1 Ağustos’ta 15 Temmuz davalarının en önemlilerinden birisi Ankara’da başladı. 15 Temmuz gecesi saat 21.00’den itibaren Akıncı üssünü gasp edip darbe girişiminin karargâhı haline getiren, Genelkurmay başkanı ve beraberindeki komutanları kaçırıp orada tutmakla, Meclis’i, Cumhurbaşkanlığını, polis özel harekât merkezi, uydu haberleşme istasyonunu bombalayıp 77 kişiyi katleden darbe zanlıları ilk defa hâkim karşısına çıkarıldı.
- 2 Ağustos’ta toplanan Yüksek Askeri Şura, Orgeneral Akar’ı yerinde tutup üç kuvvet komutanını emekliye sevk etti. Başbakan Yıldırım, 16 Nisan referandumuyla geçilen Cumhurbaşkanlığı sisteminde Türk Silahlı Kuvvetlerinin de yeniden yapılandırılacağının işaretini verdi.
- 3 Ağustos’ta, yani dün yapılan dev rüzgâr enerjisi ihalesini, Türkiye’deki geçmişi 160 yılı bulan Alman Siemens liderliğindeki konsorsiyumu kazandı.
- Aynı 3 Ağustos’ta Alman ARD’ye demeç veren AB Komsiyonu Başkanı Jean-Claude Juncker, Türkiye ile müzakereleri kesmelerinin söz konusu olmayacağını söyledi ve Türkiye komşumuz, unutulmaya terk edemeyiz” dedi; siyasette az rastlanan, olağandışı bir deyim kullanarak.
Tekrar etmek gerekiyor, bu gelişmeler birbiriyle doğrudan ilgili, ya da tamamen ilgisiz olabilir. Ancak toplu halde baktığınızda Ankara’da kapalı kapılar ardında ilginç gelişmeler olduğu anlaşılıyor.
15 Temmuz dosyaları açıldıkça yeni gelişmeler de beklenebilir.
Bu pilav daha epey su kaldıracak gibi görünüyor.