Nadira Kadirova’nın aile avukatı İlyas Doğan, Adalet Bakanlığı'nın AYM'ye verdiği savunmayı paylaştı. Dosyadaki çelişkilere ve eksiklere değinen Doğan 'Gerekirse AİHM'e gideceğiz' dedi.
AKP Milletvekili Şirin Ünal’ın evinde 23 Eylül 2019 tarihinde şüpheli bir şekilde yaşamını yitiren Özbekistan vatandaşı Nadira Kadirova’nın ölümüne ilişkin ailesinin avukatı Prof. İlyas Doğan Halk TV'de Can Coşkun ile Haber Masası'nda açıklamalarda bulundu.
Soruşturma tamamlanmasının ardından Anayasa Mahkemesi'ne başvuruda bulunan Kadirova'nın ailesinin avukatı Prof. Dr. Doğan, "Etkin soruşturma yürütmediniz" dedi. Anayasa Mahkemesi ise bu konuda Adalet Bakanlığı'ndan bir savunma istedi.
'ADALET BAKANLIĞI, ANAYASA MAHKEMESİ'NE BİR CEVAP VEREBİLMİŞ DEĞİL'
Adalet Bakanlığı'ndan gelen savunmaya ilişkin konuşan Doğan, "Aslında Adalet Bakanlığı'nın verdiği cevap toplam 13 sayfa. Bunun 11.5 sayfası sovuşturmaya yer yok kararının yeniden yazımı. Bazı cümleleri dönüştürmüşler ama büyük oradan savcının yazdığı karardan alıntılarla doldurmuşlar. Teknik olarak şunu söyleyebiliriz. İçeriğine baktığınız zaman Adalet Bakanlığı, Anayasa Mahkemesi'ne bir cevap verebilmiş değil" dedi.
"Argümanlarını ortaya koyup, 'Bu başvuru dayanıksızdır' deselerdi bu anlaşılırdı ama bu başvurunun dayanaksız olmadığı şuradan ortaya çıkıyor" diyen Doğan şöyle devam etti:
"Anayasa Mahkemesi'ne yapılan ilk bireysel başvuru şekli yönünden incelenir. Bu aşama geçtikten sonra Komisyon inceler. Komisyon incelerken dosyanın içeriğine de bakar. Ciddi gördüğü halde bölüme havale eder. Bizim başvurumuz şu anda bölümde. Bölümde, Adalet Bakanlığı'ndan savunma istedi. Bu İç tüzük gereği yapılan bir işlem. Aynı zamanda bizim de bu savunmaya cevap verme hakkımız var."
Kadirova'nın şüpheli ölümüne ilişkin bilgi veren Doğan şunları söyledi:
Fakat bu biraz hafıza tazelemek adına, Nadira Kadirova olayının başından çok kısa bir izah etmek gerekiyor. Enteresan bir şey. Şirin Ünal, havaalanından kızıyla birlikte gelirken birden bire akıllarına gelmiş. Bizim bu ruhsatlar silahlar nerde diye. İki saat sonra yemek yiyorlar, Nadira Kadirova'ya soruyorlar. Nadira Kadirova, biraz ketum, biraz durgun. Sonra da bu kız çıkıp odasında intihar ediyor. Savcılık da bunun üzerinden gidiyor.
'İNTİHAR DENİYOR, MÜDAHALE EDEN 112 EKİBİNİN HİÇBİR İSMİ YOK'
Öyle ilginç bir tesadüf ki, silahın akıllarına gelmesiyle, intiharın gerçekleşmesi arasından birkaç saat var. Üstelik intihar eden kişi, bir gün önce üniversiteye devam etmek için birimlerle, kurslarla yazışmaları var. 24 saat önce, 'Ben üniversite okuyacağım' diye hayal eden bir insan, 24 saat geçmeden kendini öldürüyor. Bu çok enteresan. Belki gerçekten intihardı, tümüyle olasılık dışı görmüyorum. Eğer bu dediğimiz eksiklikler giderilmiş olsaydı kamuoyu vicdanı da rahat ederdi. İntihar olayı var deniyor. İntihar olayına ilk müdahale eden 112 acil görevlileri, hiçbirinin ismi yok. 112'yi kim aradı, saat kaçta aradık? Ya da 155'i kim aradı? Bunlar dosyada yok. Bırakın polisi aramayı, Nadira'ya ilk müdahale eden sağlık görevlisinin ismi olması gerekiyor. Sadece anonim bir şekilde sağlık ekibi gelmiş, müdahale etmiş, hastaneye götürmüşler.. Hastaneye gittiğinde Nadira zaten ölmüş. Düzenlenen rapor şöyle aslında, bu ölüm olayı 6 saat önce gerçekleşmiş olabilir diyor. Hastaneye gittiğinde zaten ölmüş durumda, ilaç veriyorlar ama zaten damardan gitmiyor.
'HASTANEDEN KULLANILAN İLAÇ LİSTESİNİ İSTEDİM VERİLMEDİ'
Fakat başka bir şey var, damardan müdahale edemiyorlar. Bir başka tuhaflık burada ortaya çıkıyor. Kulağına üç tane ilaç var. Normalde bir kişi ölse bile, o ilacın faturası olur ve o faturada ölen kişinin adı olur. Ben, Ankara Şehir Hastanesi'ne ailenin avukatı sıfatıyla bu ilaçların kullanıldığına ilişkin faturaları sordum. Bu ilaçlar raporda Nadira'nın kanında bulunan ilaçlar olarak geçiyor ama bu ilaçların kullanıldığından emin değiliz. Faturası yok ortada. Hastane kayıtlarında bunun olması gerekiyordu. Fakat hastane, 'Nereden bilelim Nadira Kadirova'nın annesinin gerçekten onun annesi olduğunu. Siz, Özbekistan'dan bir mirasçılık belgesi alırsanız, vekaletnamenin orijinalini de getirirseniz o zaman size cevap verebiliriz' dedi. Böyle bir prosedür söz konusu değil. Hastane bu bilgileri vermekten kaçındı.
Savcı, kendisine göre düşünüyor. Bir metin ortaya koyuluyor. İtiraz ediyorsunuz, bu da üç cümle ile reddediliyor. Burada başka bir sorun daha var. Burada, delil eksikleri var. Hukuk adamı olarak savcının hemen aklına gelmesi gereken bir şey var. Bir evde ölüm olayı gerçekleşmişse orada bulunan herkesin kuşkulu bir durumda görülmesi ve delil araştırması yapılması gerekiyor ama öyle yapılmadı çünkü sadece evde bulunan 4 kişi var bunların hepsinin görgü tanığı şeklinde ifadesine başvuruluyor.
'ŞİRİN ÜNAL İSTANBUL’DA MIYDI ARAŞTIRILMAMIŞ'
Kimsenin aklına gelmemiş acaba bunlar kendi aralarında bir telefon konuşması yaptılar mı diye. Böyle bir şey yok. Ayrıca Şirin Ünal diyor ki, 'Ben İstanbul'dan geldim. Kızımı da aldım eve geldim' Onun aranmasına ilişkin en azından telefon kayıtlarının olması gerekir. Acaba Şirin Ünal gerçekten İstanbul'da mıydı? Gerçekten aradı mı? Ne konuşuldu? Buna ulaşılabilirdir. Bu eksiklikler olunca ister istemez Ünal ile ilgili de kuşku ortaya çıkıyor.
'GEREKİRSE AİHM’E BAŞVURACAĞIZ'
Anayasa Mahkemesi'nin artık karar vermesi gerekiyor ama bu kararı geciktirmeden vermesi adaletin gerçekleştirilmesi açısından çok önemlidir. Adalet Bakanlığı'nın tek yaptığı savunma, "AYM, adli makamları yargılama yapmaya zorlayamaz" diyor. Adli makamlar işini doğru yapsaydı. Biz bir karar çıkmasını bekliyoruz. Çıkan karara göre gerekirse AİHM'e başvurumuzu yapacağız. Ben temenni ediyorum ki, bu yapılan hatalar Türkiye'nin kendi adli organları tarafından giderilmeli ve gerçekler ortaya çıkarılmalı.